Şu Halimize Bakınız
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Cumartesi
İslâm tarihinde büyük fâcialar yaşanmıştır. Çingiz istilâsı, onun ardından Hülâgû saldırıları, Bağdad’ın ele geçirilmesi, halkının kırılması, kütüphânelerin Dicle’ye atılarak veya hamam külhanlarında yakılarak yok edilmesi, Endülüs’ün çöküşü, Balkan savaşında Rumeli’nin elden gidişi, Osmanlı’nın çöküşü, Müslüman dünyasının İmam-ı Kebir’siz kalışı bunlardan birkaçıdır.
Bugünkü durum da parlak değildir. Sovyetler Birliği’nin çöküşünden ve Türkistan bölgesinin serbest kalışından sonra orada islamî kimliğe sahip çıkacak devletlerin kurulacağı ümid ediliyordu. Tam tersine gelişmeler oldu. Şu anda Özbekistan’da ezan okumak, kadınların tesettüre riayet etmesi bile yasaklanmıştır.
Bir ülkeden hicret etmesi gereken Müslüman, İslâm dünyasına mensup bir yere gidemiyor da, Batı Avrupa ülkelerine, ABD’ye, Kanada’ya, Avusturalya’ya gidiyor. Bu ne acı bir hicrettir.
Müslümanlar kendi evlerine, kendi ülkelerine çeki düzen vermekle mükelleftir. İslâm güvenlik, barış, adalet, hürriyet, doğruluk demektir. Müslümanların yaşadığı yerlerde bu temel değerler hayata geçirilmelidir.
Çocuklarımızı, gençlerimizi, yeni nesilleri İslâm’ı hayata uygulayacak vasıflarla, güçlü, üstünlükle mücehhez olarak yetiştirmeye çalışmalıyız.
Müslümanlar önce fert olarak İslâm’ı kendi özel hayatlarında, evlerinde, işyerlerinde yaşamalıdır. Evinde, dükkânında, bürosunda İslâm’ı yaşamayan, yaşayamayan kişiler nasıl olur da bir araya gelip ülke çapında müslümanca yaşayabilir.
Müslüman; vatandaş olarak, komşu olarak, hemşehri olarak örnek insan olacaktır. Müslüman yalan söylemeyecek, aldatmayacak, emânete hiyanet etmeyecektir. Müslüman vaadinden dönmeyecektir. Müslüman kerem, ihsan, mürüvvet sahibi olacaktır. Müslüman zulüm ve haksızlık yapmayacaktır. İnsanlar Müslümanın elinden ve dilinden selâmette olacaktır. Bugünün Müslümanları bu ölçülere uyuyor mu?
Bugün yeryüzünde öyle milletler ve kavimler var ki, dinleri İslâm değil, lakin İslâm’ın birçok ahlâkî hükümlerini hayata başarı ile uyguluyorlar. Biz Müslümanlar ise, kendi dinimizin bu hükümlerini özel ve toplumsal hayatımıza uygulayamıyoruz.
Bugünkü ahlâk fesadıyla Müslümanlar izzet ve selâmet bulamayacaklarını iyi bilmelidir. Şu hale bakınız: Şu tarikatın mensupları bu tarikat aleyhinde konuşmakta, meşreb ve tercih farklılıkları yüzünden bir kısım mü’minler diğer mü’minlere ateş püskürmekte; hattâ birbirlerini küfürle itham edecek derecede aşırı gitmektedirler. İslâm kardeşliği lâfta kalmıştır. Din iman ikinci plana atılmış; hizip, meşreb, tarikat, mezheb fanatizmi ön plana çıkartılmıştır.
Müslümanların sahibi olduğu iş yerlerinin kaçta kaçında islâmî prensipler tatbik ediliyor? Biz İslâm’ın yüceltici hükümlerini iş, ticaret, iktisat hayatında uygulasak bütün insanlığa örnek olabiliriz. Olamıyoruz. Çünkü söz ile Müslümanız ama iş ile değiliz.
Müslümanlar yeryüzünde Allah’ın şâhididir. Mü’minler kendi aralarında kardeştir. Gayr-i müslimler bu kardeşliğe dahil değildir ama bizim onlara karşı da vazifelerimiz vardır. İslâm onlara da barış, güvenlik, esenlik huzur vaad ediyor. Biz, bu İslâm’ı uygulayabiliyor muyuz?
İslâm dünyasındaki bugünkü kötü durumdan öncelikle kimler sorumlu ve suçludur? Elbette ki başı çekenler. Ulema ve meşâyih sınıfı vazifelerini hakkıyla yapıyor mu? Büyük veya küçük topluluklara başkan olanlar vazifelerini yapıyor mu?
Müslümanlar paramparça olmuşlar, ortaya binlerce irili ufaklı din baronu, prens, mihrace, raca, derebeyi çıkmış. Her biri ayrı bir saltanat kurmuş. Din adına trilyonlar, katrilyonlar, milyarlarca dolar toplanıyor. Bir gürültü, bir toz duman, bir tantana ve velvele ki, sormayın. Çeyrek asırdır bu sistem (veya sistemsizlik) içinde çalışan Müslümanlar bir türlü selâmet ve izzet sahiline çıkamadılar. Böyle metodlarla, böyle câhilî yollarla selâmete çıkılır mı hiç?
Uyanmamız, toparlanmamız, kendimizi islah etmemiz, Kitab ve Sünnet’e uygun metodlara sarılmamız için Allah bize fırsatlar ve mühletler verdi de, biz toparlandık mı? Bozukluklar yine eski hamam eski tas devam ediyor.
Namazı ve cemaati terkeden, şehvetlerine uyan, benliklerini put haline getirip onlara tapan; lüks, israf, aşırı tüketim, gösteriş, kibir, gurur, konfor, rahatlık gibi kötü huylar edinen; tefrika, fitne fesat, nifak şikak içinde birbirleriyle çatışan; parayı, menfaati, malı temel değer haline getiren Müslüman şahıslar ve topluluklar bu halleriyle kurtulacaklarını, izzet ve selâmet bulacaklarını sanıyorlarsa bu zanları kuruntudan ibarettir. Kurtuluş Kur’ana, Sünnet’e, Şeriat ahkamına, İslâm ahlakına, fazilete, ilme, irfana, kültüre, birlik ve beraberliğe, mü’minlerin kardeşliğine, sevgiye sarılmakla ve dayanmakla olur. Fâsıklar güruhu iflah olmaz.
Kişinin hürriyeti önce kendi içinde olmalıdır. Bu hürriyete de inançla, ilimle, irfanla, kültürle, sanatla, ahlâkla, faziletle, hikmetle sahip olabilir insan. Câhil, ahlâksız, faziletsiz, hikmetsiz, zevksiz adam ha hür olmuş ha olmamış, kıymeti yoktur. Adamın düşüncesi yoksa, düşünce hürriyetinden yararlanabilir mi?
Siyasî hürriyetlerden yararlanabilmek için vasıflı, güçlü, üstün olmak gerekir. Muktedir olmayanlar iktidar makamına geçseler ne çıkar. Basın hürriyeti var. Doğru dürüst gazete, dergi çıkartamıyorsan, sen o hürriyetten nasıl yararlanabilirsin? Senin o hürriyetten nasibin, başkalarının çıkarttığı başarılı gazete ve dergilere mâruz kalmaktan ibarettir.
Sende niyet, aksiyon, teşebbüs, azim, irade yoksa bunca hürriyetten nasıl yararlanacaksın?
Müslümanların ellerine son elli yıl içinde hayli hürriyet geçti. Fırsatlara, servetlere, imkânlara sahip oldular. Oldular da ne yapabildiler?
“Bizi dinsizler, ateistler, masonlar, siyonistler, laikler, çağdaşlar, tek kelimeyle karşıtlarımız mahvetti, bugünkü perişan hale getirdi” şeklindeki yalana inanıyor musunuz siz?
Bugünkü gecekondu kafasıyla, bugünkü iktidarsızlıkla, bugünkü yetersizlikle Müslümanlar ellerine geçen fırsatları değerlendirebilirler mi?
Câhil, en geniş hürriyet havası içinde yine esir kalacaktır. Kültürlü, irfanlı, ahlâklı, hikmetli, üstün insan ise, zindanda bile hürdür. Çünkü onun hürriyeti kendi içindedir. Ona kimse zincir vuramaz. 17 Ocak 1999