Cumartesi

 

Bu ülke, bu halk, bu devlet bugünkü hallere nasıl düştü? Bunun sebebi ve sorumlusu İslâm mıdır? Kesinlikle hayır. Çünkü İslâm bu üç şeyin sebeb-i vücududur yâni varoluş sebebidir. İslâm olmasaydı biz Müslüman Türkler var olmayacaktık, Küçük Asya’da bir Türkiye var olmayacaktı, bu devlet olmayacaktı.

İslâm Türkiye için ne demektir?

Malazgirt savaşı demektir. Anadolu ve Rumeli’nin Müslümanlaşması demektir. İstanbul’un fethi demektir. Bursa’nın, Edirne’nin fethi demektir. Viyana’nın iki kere kuşatılması demektir. Preveze deniz zaferi demektir. 1915’te Çanakkale müdafaası demektir. Sakarya meydan muharebesi, Dumlupınar, 9 Eylül 1922’de İzmir’in Yunanlılardan geri alınması demektir.

Yakın tarihimize bakınız. 22 Nisan 1920’de ilk Büyük Millet Meclisi İslâmî bir niyet, gaye, heyecan içinde açılmıştır. Millî mücadele ve mücahede İslâmî bir ruh ve hamle ile yapılmıştı. İlk Büyük Millet Meclisi’nde yetmişten fazla sarıklı ulemadan, meşayihten mebus (milletvekili) bulunuyordu. Açılış günü cumaya rast getirilmiş, milletvekilleri topluca cuma namazını Hacıbayram cami-i şerifinde kılmışlar sonra alay halinde tekbir ve tehlil getirerek Meclis’e gitmişlerdi. Meclis önünde kurbanlar kesilmiş, büyük hocalar tarafından dualar edilmişti. Meclis’in, başkanlık kürsüsünün üzerinde Kur’ân-ı Kerîm’deki şûra (danışma) âyeti hüsn-i hat şeklinde yazılıydı.

Birtakım bozuk, sahte, yamuk İslâmcılar ülkeye zarar veriyorlarmış. Olabilir, mümkündür. Tarihin her devrinde münâfık, ikiyüzlü, dini imanı para ve benlik olan sefiller ve reziller bulunmuştur; bugün de vardır. Lâkin onlar İslâm’ı temsil etmezler. Bu memlekette İslâm’ın hakikî temsilcileri Ebussuud’lar, İbn-i Kemal’ler, Molla Fenarî’ler, Hazret-i Üftade’ler, Aziz Mahmud Hüdaî’ler, Hacı Bayramı Velî’ler, Hacı Bektaşı Velî’ler, Mevlânâ Celâleddin’ler, Şabanı Velî’ler, Harakanî’ler, Merkez Muslihiddin’ler, Sümbül Sinan’lar, Şeyh Yahya efendiler ve emsali (dengi, benzeri) büyük ulema ve mürşidlerdir.

Münafık, iki yüzlü, riyakâr Asr-ı Saadet’te de vardı. Kıyamet’e kadar var olacaktır. Onlara bakıp, onlara kızıp da İslâm’ı, samimî ve hakikî İslâm temsilcilerini suçlamak ne kadar büyük bir haksızlık ve zulümdür.

İslâm bu memlekete, hakkıyla anlaşıldığı, yorumlandığı, uygulandığı asırlarda büyük bir medeniyet, harika mimarlık eserleri, umran (bayındırlık), kanun külliyatları, dirlik ve düzen, huzur ve barış, saadet getirmiştir.

Peki biz bugünkü hale nasıl düştük?

Uzun bir müddetten beri ülke islâmî hükümler ve prensiplerle idare edilmiyor. Şimdi idareye hâkim olan zihniyet ve felsefeler pozitivizm, materyalizm, sekülarizm, rasyonalizmdir. Türkiye’de bir İslâm teokrasisi yoktur. Kanunlar ve nizamlar din esaslarına, Şeriat’a, Kitab ve Sünnet’e uygun şekilde yapılmamaktadır.

Ülkemizde en hâkim ve güçlü ideoloji ve felsefe Sabataycılıktır. Onlar, Profesör Yalçın Küçük’ün dediği gibi Türkiye’yi bir Tekelistan haline getirmiştir. (Siz hâlâ Yalçın Küçük’ün Tekelistan kitabını okumadınız mı?İlaveli yeni baskısını hemen okumanızı tavsiye ediyorum. )

Türkiye’nin en güçlü, en tesirli, en fazla sözü geçen lobisi olan Sabataycıların; kendileriyle aynı dinî ve etnik kimliğe sahip olmamakla beraber, onların “Benzeme, benzet” ilkesi uyarınca “benzetilmiş” birtakım destekçileri, müttefikleri bulunmaktadır. Bunlar Dönme değildir, lâkin Dönmeleştirilmiş, benzetilmişlerdir.

Dönmeler ve Dönmeleştirilmişler, benzetilmişler yıllardan beri bu ülkede bir strateji, bir plan ve program tatbik ediyorlar. Artık işin sonuna gelinmiştir, manzara ortadadır. Sabataycı plan ve program neticesinde Türkiye bir Japonya, bir Güney Kore, bir Taiwan, bir Singapur, bir Finlandiya, bir Hollanda, bir Avusturya mı olmuştur; yoksa birtakım Lâtin Amerika ülkelerine, Afrika’daki birtakım muz ve ananas cumhuriyetlerine mi dönmüştür?

Soruyorum:

1. Cumhuriyet kurulduğunda bir dolardan daha kıymetli olan Türk Lirası’nı, bugün dolar karşısında bir milyon altı yüz bin kere küçülten İslâm mıdır?

2. Türkiye’yi, kokuşma konusunda, 10 üzerinden 3 alacak kadar kötü duruma İslâm mı düşürmüştür?

3. Türkiye’nin ziraatini, hayvancılığını, endüstrisini, finansını, çalışma hayatını İslâm mı çökertti?

4. Türkiye’de çivisi çıkmadık kurum kalmamıştır. Bunca çiviyi çıkartan İslâm mıdır?

5. Paşabahçe Cam Fabrikası kapatıldı. Çünkü 200 dönüm arazisi çok kıymetlenmişti. Bir metrekaresi beş bin dolar ediyordu. Birtakım mafyalar, kodaman ve kocamanlar, rantçılar o arazinin üzerine oturmak istiyordu. Bunu İslâm mı yapmıştır?

6. Türkiyeli kokuşmuşların, haydutların, eşkıyanın 200 milyar dolardan fazla parası olduğu iddia ediliyor. Bunca kara, kirli, haram, necis, pis paraları, İslâm mı biriktirmiştir?

7.Türkiye’deki çözülmenin, çökmenin, yıkımın sebebi İslâm mıdır?

8. Genelleşen kalitesizlikten İslâm mı sorumludur?

9.On milyondan fazla vatandaş işsizdir. Yeni fabrikalar açılacağına eskileri kapatılıyor. Türk sanayicisi kendi vatanında fabrika, işyeri açamıyor da Bulgaristan’da, Romanya’da, Etiyopya’da açıyor. Bundan İslâm mı mes’uldür?

10. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na göre çalışan eğitim sistemimiz ve yetmiş küsur çağdaş üniversitemiz çağ seviyesinde kaliteli, iyi eğitilmiş nesiller yetiştiremiyor. Türkiye bir asırdan beri bir tek Nobel bile kazanamadı. İslâm Cumhuriyeti olan Pakistan kazandı da biz niçin kazanamadık? Bu iflâs, bu çöküş, bu başarısızlık İslâm’dan mıdır?

Evet, biliyorum, fazla konuşuyorum, çizmeden yukarı çıkıyorum. Lâkin bu soruları bu memlekette mutlaka birinin, birilerinin sorması gereklidir. Bu vazifeyi ben yapıyorum.

İslâm Türkiye için en büyük tehdit ve tehlike imiş. .. Efendiler, bu iddianızın gerekçeleri nelerdir? Açıklayın da millet öğrensin.

Türkiye’de uzun yıllardan beri bir din-siyaset, din-yönetim çekişmesi ve zıtlığı vardır. Bugün dünyanın hiçbir ileri, medenî, hukuklu, demokratik ülkesinde böyle saçma ve zararlı bir çekişme yoktur. Ülkemizi bu mânâsız çekişme bugünkü hale getirmiştir.

Türkiye’nin bu saçma, akıl dışı, zararlı çekişmeden kurtulması gerekiyor. Lâiklikse buyursunlar Fransa’daki lâikliği bizde de uygulasınlar. Orada din ayrı, devlet ayrıdır. Türkiye’de de bu sistemi kursunlar. Müslümanlara kendi bağımsız cemaat teşkilâtını kurmak iznini ve fırsatını versinler. Müslüman cemaat teşkilatının, diğer medenî ülkelerde olduğu gibi dinî vakıflara sahip olmasına, din bağlılarından din vergisi toplamasına karşı çıkmasınlar. Hıristiyanların patrik, Yahudilerin hahambaşı seçtikleri gibi Müslümanların da halife seçmesine karışmasınlar. Lâiklik budur. Niçin böyle bir sistemi kabul etmiyorlar?

Genel müdürlük seviyesinde bir Diyanet Başkanlığı, devletin beşyüz küsur adet resmî İmam-Hatip okulu, yetmiş yedi resmî ilâhiyat fakültesi, devletten maaş alan yüzbin imam, müezzin, müftü, vaiz, din hocası. .. Böyle lâiklik olur mu? Lâik bir devlet, kurban derilerinin şuraya veya buraya verileceği hakkında emirnâme çıkartabilir mi?

İslâm diniyle, samimî Müslümanlarla savaşa savaşa Türkiye’yi bugünkü hale getirdiler. . 22 Eylül 2002