Sultan Abdülhamid ve Onlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Şubat 2019
Salı
1908’de hürriyet geldi, İkinci Meşrutiyet devri başladı. Selanik’te, başka yerlerde bazı gafil İslâm hocalarıyla papazlar sokaklarda birbirlerine sarılıp öpüştüler; on sene sonra koskoca devlet Mondros’ta teslim oldu, 1922’de Osmanlı Devleti tarihe karıştı. Devletin ayakta durması, ülke bütünlüğünün korunması, herhangi bir kayıp olursa, bunun en az şekilde olması için idarenin başında Sultan Abdülhamid’in bulunması gereğini anlayan binde bir adam çıkmadı yüksek tabakadan. İstanbul ve nice şehir “Yaşasın hürriyet, adalet, müsavat, uhuvvet” sadâları ile çınladı. Ülke ve devlet battıktan sonra hürriyetin, adaletin, eşitliğin ne kıymeti olabilirdi?
Be adamlar, haydi meşrutiyeti ilan ettirdiniz, bari tecrübeli ve birikimli siyaset dehası Sultan Abdülhamid’i, düzmece ve tertip 31 Mart Vak’asını bahane ederek tahttan indirmeseydiniz. Ama onların içleri kin doluydu. “Padişahı hal’ etmeyelim. Hal’de uğursuzluk vardır. Feragat teklif edelim, kendi arzusuyla saltanatı bıraksın, çekilsin” teklifi kabul edilmedi ve koskoca Osmanlı padişahı ve İslâm halifesi, içlerinde İtalyan Yahudisi Emmanüel Karasu’nun da bulunduğu bir heyet tarafından hakarete uğrayarak İstanbul’dan Selanik’e sürüldü.
İkinci Viyana bozgunundan sonra orduyu toparlayacak, devletin zarar ve ziyanını en az seviyeye indirecek olan tek şahıs Merzifonlu Karamustafa Paşa’ydı. Onu Belgrad’da idam ettirdiler ve 1683’ten 1699’a kadar devlet perişan oldu, nice vilayeti elinden çıktı, milyonlarca Müslüman öldü, süründü, zillete düştü.
Jön Türkler’in sadrazamı, Beyoğlu’nda bir Madam’ın kumarhanesinde bir gece kumar masasındayken bir yaver çok önemli bir zarf getirmiş. Paşa kumarla meşgul, zarfı almış, cebine koymuş, kumardan sonra biraz yatıp istirahat etmiş. Saatler geçtikten sonra zarfı açmış ki, İtalya devleti harp ilan etmiş. Jön Türkler memleketi ve devleti böyle idare ettiler.
Başta Sultan Abdülhamid bulunsaydı İtalyanlar Trablusgarb’ı ve Oniki adayı alamazlardı.
Balkan Harbi başlamadan önce büyük devletler, savaşın neticesi ne olursa olsun, hangi taraf galip gelirse gelsin sınırların değişmeyeceğine dair bir karar almışlardı. Çünkü böyle bir savaşı Osmanlı devletinin kazanacağını sanıyorlardı. Evet, Sultan Abdülhamid başta olaydı Balkan savaşını kaybetmezdik. Bu savaşı Jön Türkler kaybettirmiştir. Koskoca Rumeli elimizden gitti.
Ya Birinci Dünya Savaşı’na girişimiz. Bu tam bir faciadır. Sultan Abdülhamid başta olsaydı böyle bir akılsızlık yapar mıydı?
Sultan Abdülhamid müstebitmiş. Evet müstebitti ama kan dökücü ve zalim değildi. Zamanında Midhat Paşa’nın ve Mahmud Celaleddin Paşa’nın Taif’de öldürülmeleri dışında hiçbir siyasî cinayet işlenmemiştir. Muhalifleri sürerdi. Çoğuna sürgünde bir iş vermiş, serbestçe yaşamalarına ve geçinmelerine imkan tanımıştır. Jön Türkler, İttihadçılar ülkeyi darağaçlarıyla doldurdular, tavuk boğazlar gibi vatandaş astılar. Hürriyet getirmişlermiş. Sevsinler böyle hürriyeti.
Tevfik Fikret de Sultan Abdülhamid düşmanıydı, Müslüman Mehmed Âkif de. Safahat’ta Abdülhamid Hân aleyhindeki ağır şiirler yenilip yutulacak şeyler midir?
Sultan Abdülhamid’in istibdatı şefkatli bir istibdattı. Devletin her işine karışır, sadece adliyeye karışmazdı. Çünkü adaletin mülkün temeli olduğunu iyi biliyordu.
Sultan Abdülhamid ne demektir? İstanbul’dan trene biniyorsun, ta Üsküb’e kadar pasaportsuz kendi ülkende seyahat ediyorsun demektir. Yine İstanbul’dan trene biniyorsun, arada vasıta değiştirerek Şam’a gidiyorsun, oradan Medine-i Münevvere’ye kadar pasaportsuz tren yolculuğu yapıyorsun demekti.
Birtakım kavramlar, değerler, ideolojiler zâhirde faydalı görünseler de ülke, halk, devlet için son derece zararlıdır.
Tekin Alp takma adı ardına sığınıp da Türklere Türkçülük ve milliyetçilik öğreten, kitaplarına “Kahrolsun Şeriat” diye bölüm başlıkları atan Moiz Kohen efendinin Türkçülüğünden ve milliyetçiliğinden bu ülke, bu devlet, bu millet ne kazandı?
İşte şimdi 2002