Şundan Bundan
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Salı
Trafik lambasının kırmızısı söndü, sarı ışık yandı, bir iki saniye sonra yeşil yanacak ve vasıtalar hareket edecek. Önden ikinci arabanın sürücüsü sinirli bir şekilde kornaya basıyor, önündekine
diyor…
Böyle bir kimseyle hısım olmak da doğru değildir, yani kız alıp verilmez.
Sarı ışık yanarken korna çalmak bu kadar vahim mi diye soran çıkabilir. Evet çok vahimdir.
Bu kafadaki bir adam çevresine, ailesine, ülkesine zarar verir.
Bu herif deli olmasa, kırmızıda geçmezdi diyorlarmış.
O konuşurken siz bekliyorsunuz.
Bu kimse ile de ortaklık, komşuluk yapmamanızı öğütlerim.
İnsan bir eve, bir büroya girerken cep telefonunu kapatır. Şimdi adam camiye ibadet için gidiyor ve cep telefonunu açık bırakıyor, tam farz namazı kılınırken âlet çalıp duruyor.
levhalarından sonra, ibadethâne kapılarında şimdi de,
şeklinde levhalar görülmeye başlandı.
Geçen gün sokakta yürürken, yanımdan lüks ve pahalı bir araba geçti. İçinde üç genç vardı.
Suratlarına baktım.
Lüks arabaları vardı ama
Böyle evlât yetiştirenlere yazıklar olsun.
Caddeler, meydanlar, sokaklar, çarşılar, pazarlar garip kalabalıklarla doldu. Temiz, ciddî, düzgün giyimli insanlar göremiyorum. İnsanların sayısı çok az. Yürümesini bile doğru dürüst bilmiyoruz. Daracık bir kaldırımın ortasında duruyorlar ve gelip geçenleri de tedirgin ediyorlar. Genç âşıklar, mart kedileri gibi Sultanahmet parkında elleri bellerinde yengeç gibi yampiri bir yürüyüşle gezip tozuyor. Onbeş onaltı yaşında okul çocukları görüyorum. Ellerinde sigara, argo lâflar ederek, gülüşürek yürüyorlar. Evvelki gün liseli kızlar gördüm. Hepsi de mini etekliydi.
Komşularımızdan biri,
Hanım Rus Ortodoks dinine mensupmuş,
Aramışlar, Karaköy’de böyle bir kilise varmış, her pazar oraya gidiyor, âyine katılıyormuş.
Para dini, ülkeyi kanser gibi sardı.
Cemaat, hizip, fırka, grup fanatikleri kendi şeyhlerini, hocalarını, başkanlarını Allah’tan ve Peygamber’den daha çok severler. Peygamber’e hakaret edilse fazla bir reaksiyon göstermezler ama kendi dinbaşlarına hakaret edilince küplere biner, volkanlar gibi reaksiyon püskürürler.
Şu memleketin, halkın, devletin haline bakınız ve
Maksut paradır. Sonra her birinin kendisine mahsus hizmetleri, plan ve programları vardır. Kâinatın mihverinde onlar bulunur. Ben, ben, ben… Dünya yıkılsa umurlarında değildir.
Onların halleri de berbat. Haram paralar, avantalar, lüks meskenler, yazlıklar, lüks otomobiller, lüks restoranlarda gösteriş yemekleri. Mutluluklarını gölgeleyen, onları tedirgin eden tek kara bulut irticadır.
Unutmadan söyleyeyim. Valilikten okul müdürüne bir yazı gelmiş. Büyük bir zelzele ihtimali var, tedbir alın, şeklinde. Okul müdürü ne yapsın? Müteahhit binayı çürük yaptıysa, sarsıntıda onu hangi tedbir ayakta tutabilir?
Hatırıma bir sürü konu geliyor. Yahu şu Abdullah Öcalan işi ne oldu? Paketlenip Türk makamlarına teslim edildiği zaman bazıları yeri göğü inletmişler, şöyle asacağız, böyle intikam alacağız diye haykırmışlardı. Şimdi o ucuz kahramanların hiç sesi çıkmıyor.
APO cenapları, emrine tahsis edilmiş bulunan İmralı Adası’nda altın kafes hapsindedir. Özel aşçısı bile varmış.
Derin devlet dedikleri tek bir teşkilât değil. Birbiriyle rekabet halinde olan derin devletler var. 28 Şubat’tan sonra üstü kapalı, dolaylı bir darbe yapıldı ama hiçbir şey yerine oturmadı. İktidarda istihbarat mensubu birkaç bakan varmış. Büyük siyasî fırkalardan birinin başındaki zatın da istihbaratçı olduğu söyleniyor.
Terörü bitirdik diyorlar ama yine çatışmalar ve çarpışmalar oluyor, yine şehitler veriliyor. Telefonlar dinleniyor. Teknik, istihbarata akıl almaz imkanlar sağlamıştır. Raporlar, raporlar, raporlar… Dosyalar, dosyalar, dosyalar… Faşist bir polis sisteminde olduğu gibi vatandaşlar fişleniyor.
Ülkemiz içinde bulunduğu siyasî, iktisadî, malî buhranlara rağmen silâhlanmaya hız vermiştir.
Dünyayı perde arkasından idare eden gizli ve esrarlı güçlerin şeytanî ve makyavelist planlarında bizi komşularımızdan biriyle veya birkaçıyla kapıştırmak mı var?
Şimdilik ufukta bir savaş ihtimali görünmüyor. Lâkin büyük bir deprem ihtimali İstanbul’da çok büyük. Ülkenin bugünkü statükosu, sistemi, düzeni, resmî zihniyeti böyle bir faciayı kaldırabilir mi?
Huzursuz, istikrarsız günler geçiriyoruz.
diyerek yem boruları çalıyor, geleceğe ait pembe tablolar çiziyorlar ama ülke, millet ve devlet bunaltıcı bir kasavet ve kararsızlık içindedir.
Rejimin başındaki zatın da kendine göre dertleri, sıkıntıları, huzursuzlukları bulunuyor. Tekrar seçilebilecek mi?
05 Nisan 2000