Şuurlu Müslüman Fazla Tatil Yapmaz
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 13 Ocak 2019
Çarşamba
Gafillere bir şey demem ama dindar geçinen birtakım Müslümanların sık sık tatil yapmalarına, zevk ü sefa içinde yaşamalarına, yan gelip yatmalarına akıl erdiremiyorum. Dindar, uyanık, şuurlu (bilinçli), akıllı Müslüman, bu fanî dünya hayatında gücünün yettiği derecede hizmet etmekle vazifelidir.
İslâm medeniyetinde, Batıda olduğu gibi hafta tatili kavramı yoktur. Bizde cuma gününde, cuma ezanı okunduktan sonra hür ve mukim erkekler dünya işi yapmazlar, ticaretle meşgul olmazlar, camilere gidip ibadet ederler. Cuma namazı bittikten sonra cemaat dağılır, herkes işine gücüne, ticaretine, vazifesine döner.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Adana uleması hafta tatiline karşı çıkmıştır. O tarihte bizde hafta tatili perşembe öğleden sonra başlar, cuma tam gün devam eder, cumartesi işbaşı yapılırdı.
Bir dostum, Çin’de hafta tatili olmadığı, orada herkesin haftada yedi gün çalıştığını, senede ancak onbeş gün tatil yapıldığını söyledi.
Bir toplum ne kadar çok tatil yapar, aylak gezer, zevk ve sefasına bakar, yan gelip yatarsa o derecede bozulur.
Resmî daireler, okullar, üniversiteler, fabrikalar, atölyeler zamanımızda elbette hafta tatili yapacaklardır. Ancak:
(1)İslâmî hizmet yapanların tatil yapması uygun olmaz. Onlar, ücret ve mükâfatını Allah’tan beklemek şartıyla din, iman, Kur’ân, Şeriat için çalışmaktadır. Bu gibi hizmetlere aralık verilmesi uygun olmaz. Devamlı olarak ve var güçle çalışılmalıdır.
(2) Bir örnek vermek istiyorum: Şehirde, ülkede korkunç, şiddetli, çok büyük bir yangın çıksa, bütün itfaiye teşkilâtı bunu söndürmek için seferber olsa, bu itfaiyecilerin hafta tatili yapmaları caiz ve uygun olur mu?.. Şu anda memleketimizde dinî bakımdan tarih boyunca benzeri görülmemiş korkunç bir yangın vardır. Dehşetli ve genel bir dinden çıkış (irtidat) cereyanı karşısındayız. Şer güçleri, dış düşmanlarımız çocuklarımızın, genç nesillerin imanlarını yok etmek istiyor. İslâm’a, Kur’ân’a, Şeriata, Sünnete karşı amansızca saldırılıyor. Haramlar helâl, helâller haram yapılmak isteniyor. Din ölçüleriyle ak olanlar kara, kara olanlar ak gösterilmek isteniyor. Şirk, küfür, nifak, şikak, bid’at, isyan, tuğyan, dalâlet (sapıklık) almış yürümüş. Bu korkunç manzara içinde gerçek din hizmetkârlarının ve şuurlu Müslümanların tatil yapmaya, keyif çatmaya, zevk ü sefa sürmeye, sık sık pikniklere gitmeye, bol bol eğlenmeye hakkı var mıdır? Şirk, küfür, irtidat yangınları ülkeyi, halkı, toplumu cayır cayır yakarken tatil yapmak, zevk ü sefa peşinde koşmak bir tür hıyanet olmaz mı?
(3) Din hizmetkârları ikiye ayrılır. Birinciler gerçek, samimî, ihlâslı, rızaenlillah çalışan, ücret ve mükafatlarını yaratıklardan değil, Yaratan’dan isteyen ve bekleyen, dünyaya değil, âhirete dönük olan hizmetkârlardır. Bunlar tatil matil yapmazlar.
(4) Uyanık, gerçek, şuurlu, vasıflı Müslüman çok iyi bilir ki, bu dünya zevk ü sefa yeri değildir. Dünya mü’mine zindandır. Belânın en şiddetlisi Peygamberlere gelir, sonra derece derece… Mü’min, Allah’ın lütfu ile Cennet’e girerse, ebedî mutluluğu (saadet) kazanmış olur ve orada tatil yapar.
(5) Resûlullah Efendimizin vârisleri, vekilleri, temsilcileri, halifeleri durumunda bulunan gerçek ve âmil ulema, gerçek şeyhler, kâmil mürşidler, has hizmetkârlar varlıklarını din, iman, Kur’ân, Şeriat, Sünnet ve Ümmet hizmetlerine adamışlardır. Gafiller ve cahiller onlara deli derler. Asıl deliler böyle diyenlerdir.
Yakın tarihimizde Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin has talebeleri böyle kimselerdi. Onlar var güçleriyle küfür, şirk, irtidat ve bid’at yangınlarını söndürmek, milletin imanını kurtarmak için çalışmışlardır. Tatil matil yapmamışlar, her cefa ve eziyete sabırla katlanıp tahammül etmişlerdir. Nice gerçek ulema, nice gerçek şeyh, nice kamil mürşid hep böyle çalışmıştır. Onların talebeleri, müridleri, yardımcıları da böyle hareket etmiştir.
Saray gibi müzeyyen (süslü, ziynetli) meskenler, lüks yazlıklar, lüks otomobiller, lüks hayat, lüks yeme içme, bol bol tatil, eğlence, gezme, zevk ü sefa… Bu gibi adamlar hâdim (hizmet) edici değil, hâdimdir yâni hedm edicidir, yıkıcıdır. Allah böyle hâdimlerin şerlerinden Ümmetimizi muhafaza buyursun.
Resûlullah Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde “Allah’ı öylesine zikr ediniz ki, insanlar size deli desinler” buyurmuştur.İmana, İslâm’a, Kur’ân’a, Şeriata, Ümmete hizmet hususunda da bu ölçü geçerlidir. Öylesine aşkla, şevkle, gece-gündüz, hiç durmadan, dinlenmeden, var gücümüzle hizmet etmeliyiz ki, ehl-i dünya bize deli desinler.
Müslümanların has hizmetkârları, tatil yapmadan, haftada iki gün eğlenmeden çalışırlarsa, bir kişinin otuz-kırk yıl çalıştığını düşünsek, iki bin gün fazladan çalışmış olurlar. Bu müddet zarfında vasıflı, uygun, güçlü, üstün hizmetler verilirse ne büyük bir kazanç ve bereket olur.
Her cumartesi pazarımızda olmasa bile arada bir tatil günlerinde dinî, sosyal, kültürel hizmetler yapmalıyız.
Bazı fikirler vereyim:
(1) Hastahanelere giderek kimsesiz, fakir, çaresiz hastaları ziyaret etmek, onlara hediye vermek, onları teselli etmek. (Bu iş için kurs görmek, eğitim almak gerekir.)
(2) Sıkı araştırmalar yaparak fakir, muhtaç kimseleri tesbit etmek ve onlara zekât, sadaka, yardım parası götürmek.
(3)Çocukların, gençlerin, tanıdıkların yetişmesi için sohbetler, çaylar tertiplemek. Ancak bu gibi faaliyetleri, ehil olmayanlar yapamaz. Ham, nâ-dan, nâ-ehil kişiler üç kişiye nasihat etmeye kalkar ve bir müddet sonra kendisini kamil mürşid sanarak belâsını bulur, muhataplarını da sapıttırır. Bu hizmet için mutlaka ehliyet lazımdır. Kursunu görmek, dersini almak gerekir.
(4) Bütçeniz müsaitse, küçük dinî broşürler, kitapçıklar alınız, bunları birer mektup veya kartla tanıdıklarınıza gönderiniz. Ancak şu hususa çok dikkat edilmesi gerekir: Broşür ve kitapçıkların mutlaka ehl-i sünnete uygun olması gerekir. Mezhepsizlerin, bid’atçilerin, reformcuların, dinde yenilik ve değişiklik isteyenlerin yazıları sakıncalıdır. Bunlarla kaş yapalım derken göz çıkartabiliriz. Bu gibi işler ve hizmetler sadece kâmil bir mürşidin izniyle, onun vazifelendirmesiyle, onun riyaset ve denetimi altında yapılabilir.
(5) İki, üç veya dört arkadaş bazı pazar günleri bir otomobille köy ziyaretleri yapsınlar. Bu ziyaretlerde kesinlikle dinden bahs edilmemelidir. Meselâ Trakya köylerinden birine gidiniz. Öğle namazını oradaki camide kılınız. İmamı ile tanışınız. İslâmî bakımdan köyün durumu nasıldır, iyi midir, kötü müdür? Zaten ezan okununca siz durumu anlayacaksınız. Kahvelerde kaç kişi var, camide kaç kişi var? Köyde içki var mı?Kumar gibi kötülükler var mı? Kadınların ve kızların durumu nasıldır? Sakın ağzınızı açıp tek kelime lüzumsuz lâf etmeyin. Faydası olmaz, zararı çok olur. Öncelikle kendi vatanınızı, kendi halkınızı görmüş, tanımış olmak gerekmez mi?
(6) Müslümanlar teşkilâtlı olsalar, şöyle bir kitap çıkartabilirler: Türkiye’de son üç sene içinde açılan yeni kiliseler albümü… Ülkenin her yerindeki uyanık ve şuurlu Müslümanlar yeni kiliselerin, kapalı ve harabe vaziyette iken restore edilip hizmete sokulan kiliselerin resimlerini fotoğraflarını çekerler, bunlar bir merkezde toplanır ve büyük bir albüm şeklinde yayınlanır. Bu albüm yurdun her yerine gönderilir. Binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce vatandaş bu albümle gereken propagandayı yaparlar. Hem İslâmcı ve dindar geçinen, hem de anayurdun her yerini kiliselerle donatan birtakım politikacılarla ilgili vazifelerimiz vardır. Onların uyarılması gerekmektedir. Onları, biz Müslümanlar desteklemeli miyiz?Van’da Akdamar adasındaki Ermeni kilisesi restore ediliyor. Lâkin, eski Van’da, Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler tarafından tahrip edilen iki caminin harabesi yürekler acısı bir şekilde perişan durumda tutulmaktadır. Üstelik de kilise tamirinin yarı parasını bizim devletimiz veriyor. Müslümanlardan toplanan vergilerle kiliseleri tamir ediyorlar ama cami harabelerini restore ettirmiyorlar…Ne günlere kaldık. Bütün okuyucularıma, yaşadıkları şehirlerde ve onların civarında açılan kiliselerin resimlerini çekip, gereken propagandayı yapmalarını önemle tavsiye ederim. Gerçek dışı bilgi verilmesin. Sadece “İşte yeni açılan kilise budur. Bunun yarı parasını Türkiye verdi. İşte şu da harap şekilde duran eski kilisenin, restore edildikten ve Teslis ibadetine açıldıktan sonraki fotoğrafıdır. Bunun yarı parasını Türkiye verdi. Öteki yarısı dışarıdan geldi. Birtakım adamlar, müteahhitler bu paralardan sebeplendiler, rantlandılar…” Türkiye’nin verdiği para, Müslümanların cebinden çıkıyor. Benim elimden gelse, Van’daki iki harap caminin resmini çeker, milyonlarca bastırır, bütün Türkiye’ye dağıtırım… 28 Temmuz 2005