Taha Akyol Demiş ki…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 08 Şubat 2019
Çarşamba
Zaman gazetesi
ile bir röportaj yapmış; Akyol bunun bir yerinde şöyle söylemiş: “…..Batı toplumları da feodaliteden bu noktaya geldi. Bunlar dinî düşünceyi de etkileyecek.
Gençlerin okuduğu kitaplarda artık eski klasik kaynakları bulmak çok zor.
En geleneksel İslâm’ı temsil eden
dir. Ama
Abant toplantları, toplumsal değişmenin din anlayışını nasıl değiştirdiğini gösterir.”
Bu konuda kendi görüşlerimi yazmadan önce, bir başka gazetecinin şu fikirlerini de kaydetmek uygun olacaktır.
diyor ki:
en önemli özelliklerinden biri
idi. Bunda muvaffak olunamadı.
Bu, Müslümanlara da kabul ettirilemedi.
Eski devirde
, din dışı güçler tarafından gerçekleştirilmek istenmiş, bunda başarılı olunamayınca bu
yapılması
Bazıları buna
de diyorlar.
İslâm tarihinde her asırda ve devirde tecdid,
olmuştur.
Çünkü
hareketinde asla bağlı kalmak, asliyeti korumak esastır;
İslâm âlemindeki reform ve yenilik hareketiyle Hıristiyan dünyasındaki reformasyon hareketi arasında benzerlik ve paralellik yoktur. Çünkü
saplanmış; Hazret-i İsâ’nın getirdiği dinden ayrılmış,
Kur’ân-ı Kerîm gönderildiği gibi elimizdedir.
Ondört asırlık İslâm tarihinde
hiçbir kopukluk, kesiklik olmamıştır. Bizim dinî bilgilerimiz sahih isnadlarla ve ucu Hazret-i Peygamber’e dayanan silsilelerle asla, temele, öze ulaşmaktadır.
‘a isnad edilen önemli bir söz vardır. Hazret bir gün Çankaya’da özel bir yemek esnasında, din meselesini kasdederek
cümlesini ağzından kaçırmıştır.
Bazı çevreler ve mihraklar istedikleri, işlerine gelen
Akyol benim için
buyurmuş. Böyle bir iltifat cümlesinden ve hükmünden dolayı iftihar etmemek, şeref duymamak mümkün değildir. Teşekkür ederim ama benim böyle büyük rütbelere, temsilciliklere liyakatim yoktur; sadece nâçiz bir Ehl-i Sünnet Müslümanıyım, başka bir iddiam yoktur.
meselesine gelince: Talep kelimesinden
, şunu kesinlikle söyleyebilirim ki,
Ülkemizde hakim olan zihniyet ve kültür -maalesef-
Yoksa, reform ve yenilik cereyanının balonunu
İleride bu hizmetin yapılacağına inanıyorum.
İslâm tarihinde bugünkü mánâsıyla bir ilâhiyatçı sınıfı olmamıştır. Onlar, medreseler kapatılmış olduğu için, bizzarure ve bilmecburiye eski ulemanın yerini tutmak için bu devirde zuhur etmişlerdir. Bir kısmı itikad, fıkıh ve amelde klâsik, geleneksel, kopuksuz Ehl-iSünnet ve Cemaat çizgisine bağlı kalmış; bir kısmı ise
Doğru yolda olanlara selâm ve hürmetler ederim ama ötekileri benimsemiyorum ve kendilerini dinimin ve ümmetimin temsilcileri olarak görmüyorum ve kabul etmiyorum.
Türk toplumu yakın tarihte kasıtlı, planlı, programlı olarak bozulmak; aslî kimliğinden, kültüründen, kişiliğinden, kendi medeniyetinden uzaklaştırılmak, yabancılaştırılmak istenmiştir.
Dinî alanda büyük yozlaşma, erozyon, tahribat olmuştur.
Ancak büyük çoğunluk, Peygamber’in tabiriyle sevad-ı azam olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat anacaddesindedir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Reform, yenilik, telfik, tarihsellik
diyalog ve hoşgörü taraftarlarının dinî konulardaki hatâ ve gaflarını anlamak ve onlardan uzak durmak için din alimi olmak gerekmez.
1. Ünlü bir reformcu,
için
deyip duruyor.
Bu adam, namaz kılarken
Böyle bir adama merhum denilir mi? Hİçbir Müslüman demez.
2.
Yani o âyetlerin, o hükümlerin bugün geçerliliği kalmamış, onlar gönderildikleri çağa aitmiş…
3. Bir kısım reformcu ve yenilikçiler
Bu adam,
adlı kitabında
diyerek,
4. Yine başka bir reformcu, Müslümanlara mürşid, kılavuz, önder, rehber olarak şu üç kişiyi gösteriyor:
Bunların birincisi şiî olduğu halde kendisini sünnî gösteren, İranlı olduğu halde Afganistanlıyım diyen,
bir aktivist ve maceraperesttir. Ötekiler de onun yolundan giden tilmizleridir.
Vaktiyle
adında zalim ve sapık bir hükümdar;
bu din için
denilen mabetler yaptırtmış,
Sonra ne oldu?
Türkiye Müslümanlarına reform, yenilik, tarihsellik, Fazlurrahmancılık, Afganîcilik, telfik, ılımlı İslâm, dinlererarası diyalog ve hoşgörü hareketlerinin içyüzlerini; sahih bilgilerle, gerçek belgelerle anlatan küçük, fakat tesirli broşürler sunmak gerekir.
O zaman birkaç sene içinde nice balon sönecek,
Allah bu dini Kıyamet’e kadar koruyacaktır.
30 Ocak 2003