Çarşamba

 

Önce iktisat ve maliye işlerinin düzelmesi gerekir. Üretilecek, helâl ticaret yapılacak, herkes çalışacak, kazanacak, millet ve ülke zenginleşecek. Bugünkü tembellikle, yiyicilikle, kokuşmayla, hırsızlıkla, soygun ve talanla, devlet ve belediye bütçelerini yağmalamakla kurtuluş olmaz.

Cumartesi ve Pazar günleri Beyazıt meydanında büyük bir pazar kuruluyor. Zaman zaman gidip ihtiyacım olan bazı eşyayı çok ucuza satın alıyorum. Ermenistan’dan gelmiş hayli erkek ve kadın satıcı var. Ta Kafkaslar’dan geliyor ve işportacılık yaparak para kazanıyorlar. Bizim halkımızın çoğunluğunda böyle bir teşebbüs (girişim) zihniyeti yok.

Gürcistan’dan da kadınlar gelip binbir zahmet, çile, sıkıntı, eziyet içinde sergi açıp para kazanmaya çalışıyor.

Bütün akıllı toplumlar üretiyor, ticaret yapıyor, kazanıyor. Bizde ise yiyicilik, avantacılık, lüpçülük ruhlara işlemiş. Devlet her ay beş milyon kişiye maaş, emeklilik parası ödüyor. Sonunda iflâs etti.

İstanbul civarında bir elma bahçesi gördüm. Ağaçlar bakımsız kalmıştı, meyvalar çürüyordu. “Niçin bakmıyorsunuz, niçin yemişleri toplamıyorsunuz?” diye sorduğumda, bahçe sahibi kin dolu bakışlarla şöyle bağırdı: “Fazla para etmiyor, biz de bakmıyoruz, toplamıyoruz!”

Kötü ideoloji, kötü eğitim, kötü medya halkı, genç nesilleri mahvetti. Ahlâksız, şerefsiz, popülist, arivist, ehliyetsiz politikacılar teşvik vererek, prim vererek köylünün, müstahsilin (üreticinin) ahlâkını bozdular. Artık buğdayımız da yetişmiyor, hayvanî ürünlerimiz de.

Denizlerdeki balıkların bile kökünü kuruttuk. Geçenlerde yazmıştım. Kahrolasıca hainler Çatalzeytin (Kastamonu) sahillerine balıkçı gemileriyle gitmişler, “Kum midyesi avlıyoruz” diye denizin dibindeki balık yuvalarını taramışlar, balık yumurtalarını dağıtmışlar, artık oralarda balık tutulmuyormuş, çünkü hiç kalmamış.

Bir Taiwan’a, bir de Türkiye’ye bakınız. Birinci ülke harıl harıl çalışıyor, üretiyor, ihraç ediyor, kazanıyor, bolluk ve refah içinde yaşıyor. Biz ise yokluk, işsizlik, sefalet, borç, faiz, kokuşma, beleşçilik, rezillik içinde sürünüyoruz.

Ülkenin, devletin, milletin derdi yokmuş gibi başımıza bir de irtica, başörtüsü, çağdışılık bahaneleriyle bir sürü zulüm, haksızlık, adaletsizlik getirdiler.

Resmî vesikalarla (Üzerinde TC anteti bulunuyor) kadın satan Madam’a şeref belgeleri verenler dindarlara sanki haçlı seferi açmışlardır.

Bu hal ile Türkiye bu kışı nasıl çıkaracak?

İp bir yerden incelip kopunca ne olacak?

Düşünmek bile istemiyorum.

Ey tuzu kurular!.. Ey bu milletin kanını iliğini sömürenler!.. Ey talancılar, hırsızlar, soyguncular, haramiler, asalaklar!.. Bunca rezalet hep böyle sürer mi sanıyorsunuz? Allah’ın azabı ile kahrolacaksınız.

Üniversiteye Gidemeyen Kızlar

Zulüm ve baskılar şiddetlenmiştir. Başları örtülü olan dindar kız öğrencilerin yüksek tahsil yapmasına kesinlikle engel olmak istiyorlar. Bu haksızlık, bu anti-demokratik icraat, bu zulüm, bu adaletsizlik uzun müddet devam etmez. Belki birkaç yıl daha sürebilir. Sonra ülkemizde büyük değişiklikler olacaktır. Durum ya daha iyiye gidecek, yahut bir müddet için daha kötü olacaktır.

Yüksek tahsil yapmaları engellenen Müslüman ve dindar kızlarımızın geleneksel sanatlara yönelmelerini tavsiye ederim. Bazılarını sayayım:

1. Hüsn-i hat sanatı. Köylüleşen, gecekondu zihniyetine saplanan, varoş kültürü seviyesizliğine düşen islâmî kesim bu önemli sanatı çok ihmal etmiştir. Kültürsüz ve sanatsız zenginlerimiz, baronlarımız, kodamanlarımız bir Mercedes otomobile 100 bin doları kolayca verebiliyor da, bir hüsn-i hat levhasına 100 milyon veremiyor. En korkunç, en dehşet verici fakirlik budur. Lüks, gösterişli, pahalı lokantalarda sığır gibi tıkınan, saçma sapan elbiselere büyük paralar ödeyen, su gibi para harcayan bu adamlar kaliteli, sanata ve kültüre dönük tüketim ve harcama yapamıyor. Genç Müslümanlar artık sanata yönelmelidir. İcazetli, birinci sınıf hat hocalarından ders alınmalıdır. Hattat olmak için en az dört sene devamlı çalışmak gerekir.

2. Ebrû sanatı. Bu sanat son yıllarda epeyce rağbet görmüştür.

3. Tezhib sanatı. Şu anda epey tezhipçi vardır. Bunların hepsinin iş bulabildiğini sanmıyorum. Lakin bu sanatı sırf para kazanmak için değil de, geleneksel bir sanat edinmiş olmak için öğrenecekler kurslara gidebilirler.

4. Kumaş boyama sanatı. Ham ipekliler üzerinde kendi geleneksel motif ve renklerimizin uygulanması suretiyle hazırlanacak başörtüleri tesettürlü kızların ve hanımların daha zarif, daha şık, daha kaliteli örtünmelerini sağlayacaktır.

5. Osmanlı-Türk işleme sanatı. Bu da öğrenilmeli, evlerimiz kendi sanatımıza uygun örtü, yastık, işlemelerle süslenmelidir. Üretilecek eserlerin bir kısmı satılabilir.

6. Cam, seramik, toprak, porselen sanatı. Bunun için atölyeler, fırınlar gerekir. Başlangıçta iyi ve muktedir hoca ve ustalardan öğrenmek icab eder. Başka milletler nasıl yapıyorsa biz de yapmalıyız.

7. Tahta işleme, dağlama, sedef kakma sanatı.

8. Takı, tesbih, kolye gibi eşyalar üreten sanat.

9. Giyim kuşam tasarımı, gerek erkek gerekse kadın kıyafetleri konusunda kendi kültür, medeniyet, sanat ve geleneklerimize uygun şekiller, renkler, üslûplar hazırlamamıza yol açacak sanatlar.

10. Kâğıt ve kitap ile ilgili sanatlar. Cilt, kâğıt boyama, aherleme, el ile geleneksel kâğıt yapma, papirüs gibi sanatlar.

Daha fazla saymıyorum. Bunlardan başka yüzlerce geleneksel sanat vardır. Müslümanların milyarlarca dolar parasını toplayan kodamanlar üniversitelere gidemeyen dindar kızlar için bu sanatları öğretecek kurslar açmalıdır. Toplanan yardım paraları ne oluyor, nereye gidiyor? İslâmî kesimde para var ama o nisbette akıl, kültür, sanat, hüner, tecrübe, birikim yok. 07 Ekim 1999