Cuma

 

İslâm’da cami adı verilen bir mekân ve kurum var. Caminin binası hakkında dinimizin ana kaynaklarında teferruata (ayrıntılara) ait bilgi yoktur. Müslümanlar bir arsa üzerine cami yaparlar; bu bina mimarlık ve sanat bakımından ya değerli ve güzel olur, yahut orta halli bir yapı meydana gelir, yahut da çirkin, sanatsız bir bina yapılır. Zamanımızda olduğu gibi.

Tesettür kıyafeti konusu da cami binası yapmak gibidir. Üç şık vardır:

a) Güzel, kaliteli, haysiyetli, vasıflı, İslâmî kimlikli bir tesettür kıyafetine bürünülür.

b) Ortahalli bir tesettür…

c) Başarısız, rüküş, taklit, şahsiyetsiz, kimliksiz, vasıfsız bir tesettür.

Tekbir Giyim’in bu yıl yaptığı tesettür defilesi lehte veya aleyhte hayli yoruma yol açtı, birtakım tepkiler oluştu.

1. Tenkit edilecek birinci husus teşhir edilen üç yüz kıyafet içinde bir tek bile yerli, millî, İslâmî kreasyon olmamasıydı. Avrupa modasına göre bir elbisenin veya pardesünün üzerine başa bir eşarp bağlanacak ve kaliteli tesettür olacak. Bu mümkün bir şey değildir. Biz Türkiye Müslümanları Osmanlı’nın torunları ve vârisiyiz. Osmanlıların, 19’uncu asrın ilk çeyreğine kadar gerek kadın, gerekse erkek kıyafetinde kendi millî, İslâmî, özel vasıflı kıyafetleri olmuştur. Bırakınız Müslümanları, Osmanlı’nın gayr-i müslim tebaası ve reayası; Rumlar, Ermeniler, Bulgarlar, Yahudiler bile kendi millî kıyafetleriyle dolaşmışlardır. Bundan bir buçuk asır önce Ege bölgesindeki bir hahamın fotoğrafını görmüştüm. Sakalı, sarığı, entarisi, cübbesi ile tam bir Osmanlı idi.

Merhum Hacı Zihni efendi “Nimet-i İslâm” adlı kitabının nikah bölümünde, “Çocukluğumda gayr-i müslim kadınların tesettür kıyafetiyle gezdiklerini gördüm” diye yazar.

2. Tesettürün bir dinî-şer’î tarafı vardır; bir de kültürel, sanatla ilgili, sosyal tarafı. Dinî-şer’î tesettürle kültürel-sosyal tesettür arasında her zaman yüzde yüz uygunluk olamıyor. Geçmiş zamanda da, günümüzde de bu husus görülmektedir.

Kültürel, sosyal, sanatla ilgili taraflarıyla kadın tesettürünün özellikleri neler olmalıdır:

(a) Müslüman kadın ve kızlar, -seksî olmamak şartıyla- açık kadınlardan daha güzel, daha kaliteli, daha sanatlı, daha vasıflı kıyafetler içinde olmalıdır. Tabiî ki, zengin, varlıklı Müslümanları kasd ediyorum. Ülkemizde bir medeniyetler rekabeti ve çatışması yaşanmaktadır. Tesettür, kadınların örtünmesi büyük bir rekabet konusudur. Müslümanların bu hususta edebiyatı, boş şikayetleri bırakmaları ve hiç olmazsa bir kısım tesettürlü kadın ve kızların açık hanımlardan daha medenî, daha kaliteli, daha üstün, daha sanatlı bir şekilde giyindirilmeleri gerekmektedir. Bu iş, rastgele manto veya elbiselerin üzerine başörtüsü takmakla olmaz. Asıl önemli olan kumaşlar, renkler, şekillerdir, üsluptur. Japonların kimono denilen bir kıyafetleri var; hem erkekleri, hem kadınları giyiyor. Bu kimono yüzde yüz Japon’dur, Japonya’nın, Japon’un simgesidir. Hindistan’da kadınlar sari denilen bir kumaşa bürünüyor. Bir milyar nüfuslu Hindistan’da erkekler kendi millî kıyafetleriyle geziyor; bir kısmı İstanbulin denilen, yarısı kapalı, dizlere kadar inen bir ceket giyiyor.

Biz Türkiye’li Müslümanlar da, gerek erkek, gerekse kadın kıyafetinde, bir kendimize dönüş hareketi başlatmalıyız. Bu niyetle bir takım arayışlar içinde olmalıyız. Bu kolay bir iş değildir. İslamî kesimdeki kırsal kesim, taşra, varoş, gecekondu zihniyetiyle bu dediklerim yapılamaz. Batı modası, Batı taklitçiliği ile mücadele etmek ve onları tasfiye etmek istiyorsak moda konusunda, kültür ve sanat konusunda Batıdan daha üstün elemanlara sahip olmamız gerekir.

Rakibini yenebilmenin birinci şartı onu tanımaktır. Müslümanlar elbette ki, eski tarihî Osmanlı kıyafetine bürünemezler. Başlangıçta sembolik değişiklikler aramalıyız. Takım elbiseyi değiştiremiyorsak gömleği değiştirmeliyiz. İranlıların yaptığı gibi yakasız, dolayısıyla kravat takmaya mecbur kalınmayan bir gömlek modası çıkartmalı ve bunu yaymalıyız. Kapalı yaka, boydan boya düğmeli, İstanbulin’e benzeyen bir ceket üzerinde çalışabiliriz. Pantolonlarımızı biraz bol ve geniş yapabiliriz. Bizde hiç böyle denemeler yok. İşin kolayına kaçıyoruz. Taklitçilik ruhumuza işlemiş. Dindar Müslüman erkeklerin büyük çoğunluğunun artık namazları başı açık olarak kıldıkları görülüyor. Namazda başı örtülü olmak İslâm’ın âdâbındandır.

3. Tesettürü sadece ticarî bakımdan ele almak yanlıştır. Ticareti yönlendirecek birtakım ilmî araştırmalar yapılması, kültürel enstitüler kurulması gerekir. Kanunlar buna izin vermezse, güçlü Müslüman uzmanlar, fikir adamları ciddî kitaplar, makaleler yazmalıdır. Başta ABD olmak üzere dünyanın birçok yerinde zeki, kabiliyetli, şehirli (Köylü çocuğundan modacı olmaz), maddî durumu müsait yüzlerce gencimize moda, giyim kuşam tasarımı konusunda yüksek ve parlak tahsil yaptırtmalıyız.

İstanbul’da bir müddetten beri, bir vakfın teşebbüsüyle yabancı ustalar ve uzmanlar tarafından cam sanatı dersleri ve kursları verilmektedir. Kursun ücreti ayda 900 dolardır. Acaba İslâmcı kesimin kodamanlarının bundan haberi var mıdır?.. Moda, giyim kuşam konusunda iyi niyetli yabancı uzmanlar bize yardımcı olabilir. Bundan yıllarca önce Pakistan Havayollarının hostes kıyafeti Paris’te Pierre Cardin müessesesi tarafından hazırlanmış ve dünyaca beğenilmişti. Şimdi bazıları çıkacak “öyle tesettür olur muymuş!..” gibi laflar edeceklerdir. Pekâlâ olur. Teoriye, şer’î hükümlere yüzde yüz uymaz ama yine de olur.

Her zaman yazıyorum, İslâmî kesim, tarihî ârızalar sebebiyle şifahî bir toplum haline gelmiştir, gecekondu kültürü bataklığına batmıştır. Böyle bir kültür ve zihniyetle biz tesettür, giyim kuşam, mimarlık, kimliğimizi korumak gibi hayatî işleri başaramayız.

Lâfı, boş edebiyatı, uçup giden sözlü tartışmaları bırakalım da kalıcı ve kaliteli yazılar, kitaplar, araştırmalar hazırlamaya bakalım. İş yapalım iş…. Bazı tesettür konfeksiyon firmaları kendilerini “Tesettürün Pierre Cardin’i” sanıyor. Bu büyük bir yanılgıdır. 24 Mayıs 2003