Taksim’e yeniden yapılacak Topçu Kışlasının maketini görünce başımdan kaynar sular aktı. Kışlanın avlusunda camiye yer verilmemişti.

Osmanlının 19’uncu asırda inşa ettiği bütün kışlalarda cami vardır. Kasımpaşa’daki Bahriye kışlasının camii duruyor. Binanın önünden geçerken ortadaki kubbeyi ve minareyi görebilirsiniz.

Birinci Boğaz köprüsünden geçerken Orhaniye kışlasına bakınız, onun da kubbeli minareli camii var.

Heybeliada’daki Bahriye mektebinde şimdi cami yok. Aslında vardı ama 1930’lu yıllarda Paşa hazretleri sandal sefası yaparken gözü camiye ve minaresine ilişmiş, öfkelenmiş, hemen yıkın onları demiş de onun için şimdi yok.

Padişahlık zamanında inşa edilmiş Pangaltı Harbiye mektebinin de camii vardır. 60’lı yıllarda sıkıyönetim bendenizi tutukladığı zaman, nöbetçi subaydan rica etmiştim de yanıma bir asker katarak orada namaz kılmama izin vermişti.

Galatasaray Sultanisinde bile konferans salonun altında bin kişilik cemaat alacak büyük bir mescid vardı ve 1909’a kadar bütün Müslüman talebenin orada okul imamının ardında cemaatle namaz kılması mecburî idi.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş beyefendiden istirham ediyorum: Taksim Topçu Kışlasının projesine, eskiden mevcut olan kubbeli ve minareli camii ilave ettirsinler.

Vakıflar idaresinin, belediyelerin, hükümetin yakın tarihte zalimler ve gafiller tarafından yıktırılmış olan camileri yeniden (müceddeden) ihya ve imar ettirdiğini sevinç ve memnuniyetle görmekteyim. Aman Taksim Topçu kışlası camisiz yapılmasın.

Birtakım dinsizlerin yaygaralarına kulak asılmamalıdır. Taksim’de kocaman kubbeli bir Rum kilisesi var da niçin, eskiden mevcut olan tarihî bir cami ihya edilmeyecekmiş?

Kilise Kemalizme ve laikliğe aykırı olmuyor da, cami mi oluyor?

Stalin bile Moskova Kızıl Meydandaki tarihî Ortodoks kilisesini yıktırmamıştı.

Ekfer (en kâfir) diktatör Enver Hoca bile, Tirana’daki Edhem bey camiini yıktırmamıştı.

Makamlar mevkiler, masalar kasalar koltuklar elden gider, geriye hayır ve hasenat kalır.

Muhterem Kadir beyefendi… Makamların, mevkilerin, başkanlıkların, dünya rütbelerinin fayda vermeyeceği büyük bir günde, terazinizin hasenat kefesinde Taksim camiinin sevabı sizin için çok hayırlı olacaktır.

* (İkinci yazı) İki Kere İki Eder Dört…

Üzerinde icma-i ümmet bulunan müttefakun aleyh konuları ve hükümleri inkâr eden dinden çıkar, kafir ve mürted olur. Mesela İslâm’da namaz farz değildir, oruç farz değildir, zekât farz değildir diyen küfre düşer. Lâkin bunları inkâr etmeden yapmayan kâfir olmaz, günahkar olur.

Dinimizin bir de teferruata=ayrıntılara ait ihtilaflı meseleleri vardır. Bu konularda kesin konuşmamak gerekir.

Kadınların tesettürü kesin bir farzdır, üzerinde 14 asırlık icma bulunmaktadır.

Her Müslümanın, kendini kurtaracak kadar itikadını, ahlakını, ilmihalini öğrenmesi farzdır.

Ehl-i Sünnet Müslümanlığını “ilmihal Müslümanlığı” diyerek tahkir edenler küfre düşer.

“Kur’anı kendi rey ve hevâsı ile yorumlayanlar küfre düşerler” buyrulmuştur. Böyle yapanlar Kur’an nimetine, küfran-ı nimette bulunmuş olurlar.

Ben Kur’andan başka kaynak tanımam, sünneti ve hadisleri kabul etmem diyen, Allah’ın peygambere itaat ediniz emrine karşı geldiyse o da küfre düşer.

İslâm faizi haram kılmıştır. Riba ile faiz arasında fark yoktur. Faiz helaldir diyenler küfre düşer.

Eskiden veterinerlik ilmi yoktu, bugün veterinerlik çok ilerlemiştir. Domuz eti yemek, tezkiyeden sonra caizdir diyen kâfir olur.

İsraf Kur’anla, Sünnetle ve icma ile haram olduğu kesinlikle bilinen büyük bir günahtır. Müslüman, meskenlerin en lüksünde oturacak, otomobillerin en lüksüyle gezecek, her şeyin en iyisini, en lüksünü, en israflısını alacak, lüks hayat sürecek diyenler bu sözleriyle israfı meşru görüyorlar ise küfre düşmüş olurlar. Tecdid-i iman ve nikah lazım gelir.

İslâm’a, imana, Kur’ana, Sünnete, Şeriata ters düşen bozuk bir düzeni ve sistemi beğenenler, övenler, doğru bulanlar küfre düşmüş olurlar. Böyle bir düzen için “eskisine nisbetle daha iyidir” diyenler de aynı vartaya yuvarlanır.

Şeriat’ın kötü gördüğü, yasakladığı münker bir düşünceyi, muameleyi, fiili iyi görenler, doğru bulanlar yine küfre düşer.

İmana, İslâm’a, Kur’ana, Sünnete, Şeriata, ahlâka düşmanlık eden tarihi şahsiyetleri sevmek haramdır. Mesela bir Müslüman Lenin’i, Stalin’i, Mao’yu sevemez.

Sovyetler birliği halklarının babası ulu önder Stalin diyen bir kimse küfre düşer.

Kur’an-ı Kerim’deki 300 küsur muhkem=kesin hüküm bugün artık geçerli değildir; o hükümler tarihseldir diyenler dinden çıkmış olur. Çünkü onların bu hezeyanları doğru kabul edildiği takdirde ne Din kalır ne Şeriat.

Tasavvuf ve tarikat evliyası Evliyaüşşeytan’dır, onlar müşrik ve kâfirdir diyenlerin kendileri kâfir olur.

Kabirlerde ve kabristanlarda Fatiha okuyanlara müşrik diyenler ebleh ve ahmaktır. Çünkü Müslümanlar ölülere ibadet maksadıyla Fatiha okumazlar, Allah için okudukları Fatiha’nın sevabını onların ruhuna bağışlarlar.

Allah’a inanç konusunda tevhid ile teslis birdir diyen dinden dışarı çıkar çünkü tevhid ile teslisin bağdaşması mümkün ve muhtemel değildir.

Resulullah’ı (salat ve selam olsun ona) inkâr ve tekzib eden, Kur’anı hak kitap olarak kabul etmeyen, İslâm’ı hak din olarak görmeyen kimselerin ehl-i necat ve ehl-i cennet olduğuna inanan Müslümanlıktan çıkmış olur.

Bendeniz bir Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak yukarıdaki inanç ve görüşlere sahibim. Yazdıklarım elbette fetva değildir, çünkü fetvayı icâzetli ve ehliyetli müftüler verebilir. İcâzeti ve ehliyeti olmayan müftüler fetva veremez. Bendeniz iki tür müftü sınıfına dahil değilim, lâkin İslâm’ın iki kere iki eder dörtleri vardır. Bunlar bütün akaid ve ilmihal kitaplarında çok açık ve seçik şekilde yazılıdır. Bunları tekrarlıyorum. İki kere ikinin dört ettiğini söylemek için matematik profesörü olmak gerekmez. 19 Kasım 2012