Tam Bir Rezalet!..
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 24 Aralık 2018
Tam, eksiksiz bir rezalet!.. Af çıkartıldı, dağdan inip vatana dönsünler dendi. Yirmi beş yıldır süren savaş bitsin dendi.Gelsinler, sıradan bir sorgulansınlar, sonra serbest kalsınlar dendi.
Ne güzel değil mi?
Lakin birileri bu barış hadisesine gölge düşürdü. Aşırı tezahürat, aşırı taşkınlık, ölçüsüzlük.
Şöyle bir senaryo en iyisi olmaz mıydı?.. Teslim olanlar gelirler, sorguları yapılır, serbest bırakılırlar… DTPbu konuda sessiz ve sakin kalır, sanki hiçbir şey olmamış gibi hareket eder. Böylece ne şiş yanar ne kebab.
Birileri maalesef bu barış ve mutabakat hadisesini küçük ve hasis çıkarlar uğrunda istismar etmiştir.
Birileri ucuz bir zafer kazanma hesabıyla bir çuval inciri berbat etmiştir.
Bu gibi taşkınlıklar en fazla Kürtlere zarar verir.
Yakın tarihte Kürtlere zulm eden devlet değil, sistem veya düzendir, resmî ideolojidir. Sisteme kızıp devlete düşmanlık etmek, pilota kızıp uçağı düşürmeye yeltenmek gibi bir akılsızlıktır.
Türkiye, içinde Kürtlerin de bulunduğu bir bütündür.
Türkiye’yi parçalamaya, bölmeye yönelik hareketler en fazla Kürtlere zarar verecektir.
Yahu aklımız hiç çalışmıyor mu? Ülkenin bir kısmı kopartılsa, bağımsız bir Kürdistan kurulsa, geri kalan kısmındaki Kürtlere “Haydi siz de oraya gidin!..” dense iyi mi olur?
Şu son açılıma KürtAçılımı adı konulması hiç iyi olmamıştır. Kürtler zulme uğradı da Müslüman Türkler uğramadı mı?
Biz Türkiye halkının ezici çoğunluğu ülkemizde tek bir devlet istiyoruz. Karanlık Derin devlet veya devletler istemiyoruz.
İnsan hakları istiyoruz.
Rasgele hukuk istemiyoruz. Âdil bir hukuk istiyoruz. Onun üstünlüğünü istiyoruz.
Sadece “hukuk devleti” bizi tatmin etmiyor. Stalin de asacaklarını mahkeme kararıyla, sözde hukukla asıyordu. İlle de âdil hukuk istiyoruz.
Bugünkü Medenî Kanun, toplumun çekirdeği olan âileyi çökertti.
Ceza Kanunu toplum düzenini sarstı.
Millî kimliğimize uyan kanunlar istiyoruz.
Din, vicdan, inanç, inandığı gibi yaşamak hakkı ve hürriyeti istiyoruz.
Kültür emperyalizmi istemiyoruz.
Sivil anayasa istiyoruz.
Anayasa’nın üzerinde ayrıca bir “Kırmızı Kitap Anayasası” istemiyoruz.
Dağdan inenlerin affı ve serbest bırakılması ne kadar doğru olduysa, birtakım aşırıların bunları zafer çığlıkları atarak, ölçüsüz tezâhürat ve nümâyiş yaparak, davul zurna çalarak, meydan okuyarak, kışkırtarak karşılamaları o kadar kötü olmuştur.
Çok eminim ki, çoğunluğu oluşturan Müslüman Kürt kardeşlerim bu yapılanları doğru bulmamaktadır.
Böyle şeyler iç barışa, toplumsal mutabakata aykırıdır, zarar verir, en fazla Kürtlere zarar verir.
Ya Rabbi, içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk etme…
Deliliğin olduğu gibi cahilliğin de çeşitleri ve kategorileri vardır. Deli, zır deli, zırzır deli, hınzır deli… Cahillik ikiye ayrılır:Basit cahil, cahil olduğunu bilen ve itiraf eden kimsedir. Mürekkep cahil, cahil olduğunu bilmeyen, âlim olduğunu sanan cahildir. Bu ikinci cehaletin tedavisi çok zordur.
Kur’ân’dan nasiplenmek konusunda insanlar dörde ayrılır:
1. Basit cahiller: Bunlar Kitabullah’ı okuyamaz. Âlimlerin kendilerine bildirdiği bilgi kadar nasipleri vardır. Kur’ân okumasını bilmeseler de, kulaktan öğrendikleri doğru ilmihal bilgileriyle kendilerini kurtarabilir, ebedî saadete nail olabilirler.
2. Mürekkep cahiller: Bunlar Arapça bilmezler. Türkçe tercüme, meal ve tefsirleri rasgele okumak suretiyle din âlimi, hattâ müctehid olacaklarını sanırlar, Kur’ân hakkında kendi heva ve re’yleriyle konuşurlar, yazarlar, çeşitli bid’at yollarına saparlar. Bir kısmı dinden çıkmıştır.
3. Salih ve itikadı düzgün âlimler: Bunlar Arapça âlet ilimlerini ve ‘âli ilimleri okuyup icazet almıştır. Usûl-i fıkıh, usûl-i tefsir, usûl-i hadis ilimlerini bilirler. Allah’ın lütf ve ihsan ettiği kadar Kur’ân’dan nasip alırlar.
4. Kötü âlimler: Bunlar dünyaya, paraya, şana, şerefe, üne düşkündür. Para kazanmak için Kur’ân tercümesi, meali, tefsiri yazarlar, Ehl-i Sünnete aykırı yorumlar yaparlar. Ellerine geçen para çok gibi görünse de onlar Allah’ın âyetlerini ucuza satan sefih ve sefil kimselerdir.
Bir insan 50-60 sayfalık, bilemediniz 100 sayfalık sahih bir ilmihal kitabının içindeki bilgileri iyice okuyup, öğrenip belleyerek salih ve iyi bir Müslüman olabilir, ebedî mutluluk ve kurtuluşa nail olabilir.
Kendini müctehid sanan, “Ebu Hanife de benim gibi bir insandır, Allah’ın kitabından kendi re’yime ve hevama göre ben de hüküm çıkartırım, ayetleri te’vil ederim” diyen mağrur ve kibirli mürekkep cahil sapıtabilir, bid’ate, hattâ küfre düşebilir ve ebedî felâkete duçar olabilir.
Sevgili din kardeşlerime, acizane ve naçizane tavsiyelerim var:
1. Bid’atçilerin tercüme, meal ve tefsirlerini almayınız ve okumayınız.
2. Kur’ân tefsiri yapabilmek için gerekli 14 kisbî ilmi (çalışarak, hocalardan öğrenerek) tahsil etmemiş, bunlara ilaveten 15’nci vehbi(Allah vergisi) ilme sahip olmayan ehliyetsiz, liyakatsiz, icazetsiz cahillerin tercüme, meal ve tefsirlerini almayınız ve okumayınız.
3. Para kazanmak, telif ücreti almak, dünyalık edinmek, zengin olmak niyetiyle yazılmış tercüme, meal ve tefsirleri de almayınız.
Halifelerin hâtemi, sonuncusu olan merhum Sultan Abdülhamid-i Sânî hazretleri, devr-i saltanatında önüne gelenin Kur’ân tercümesi ve tefsiri yazmasına ve yayınlamasına izin vermezdi. 1908’de Masonlar ve dönmeler saltanatı başladı ve nice ehliyetsiz kimse Kur’ân tercümesi ve tefsiri yazıp yayınladı.
1930’lu yıllarda Ankara hükümeti Mısır’da yaşayan merhum Mehmed Âkif’e bir Kur’ân meali ısmarlamıştı. Âkif bu işe başlamış, sonra, Ankara’nın Arapça asıl Kur’ân’ı kaldırıp ve yasaklayıp onun yerine camilerde Türkçe Kur’ân tercümesiyle namaz kıldırtacağını öğrenince, aldığı avansı devlete iade etmiş ve müsveddesini geri almıştı. Tamamlamış olduğu tercüme metnini dostu İhsan efendiye vermiş, ben öldükten sonra bunu yakarsın demişti.
Merhum Mehmed Âkif’ten ders ve ibret alalım. Bugün bozuk niyetli bir sürü reformcu, yenilikçi, değişimci, tarihselci, bid’atçi, aktivist dinimizi tahrif etmek için seferber olmuştur. Bunların sloganı şudur: Her Müslüman eline bir Kur’ân tercümesi, meali veya tefsiri alsın, bunlardan kendi kafasına göre mânâ ve hüküm çıkartsın, ictihad yapsın.
Ehl-i Sünnet Müslümanlarını Kur’ân’la aldatmak isteyen bu fesatçıların oyunlarına gelmeyelim.
Sadece ve sadece Ehl-i Sünnet ulemâ, fukaha ve müfessirlerinin hazırladığı tercüme, meâl ve tefsirleri alalım, okuyalım. Haddimizi aşıp kendi re’yimize ve kafamıza göre ictihad yapmayalım.
Allah’ın ayetlerini ucuza satan sefil ve sefihlerden uzak duralım.
Rizeli Mustafa Yıldız hocaefendi bu dünyadaki nefeslerini tamamlayıp ebedî kalınacak âhiret âlemine göçtü. Cenazesi, ülkenin çeşitli yerlerinden gelen muhterem zevatın huzuruyla büyük cemaat halinde kılındı. Mevlâ rahmetiyle muamele buyursun.
Ölüm gelince insanın şahsî amel defterleri kapanır. İki tür insanın defterleri kapanmaz. Dünyada iken ölümünden sonra devam edecek hayırlı işler yapanların sadaka-i câriyelerinin sevabı defterlerine işlenir. Bu sadaka-i câriyeler nelerdir?
1. Faydalı bilgiler ihtiva eden (içeren) kitap yazmıştır. İnsanlar onu okudukça yazarına sevap yazılır.
2. Hayırlı evlât yetiştirmiştir. Onlar iyi işler, sâlih ameller yaptıkça anasına babasına (ve hocasına) sevap yazılır.
3. Hayra hizmet eden bir okul, kurs, müessese yaptırmıştır.
4. Fakirlere yemek veren bir aşhâne yaptırmıştır.
5. Hoca veya üstad olan kişi hayırlı âlimler yetiştirmiştir.
6. Bir cami yaptırmıştır, insanlar içinde namaz kılmaktadır.
Bunlara benzer şeyler…
Öldükten sonra amel defterlerine günah yazılan, azabı çoğalan kimselere gelince:
1. Şerre, küfre, fısk ve fücura, günaha yol açan kitaplar yazmış olan.
2. Böyle müesseseler (kurumlar) kurmuş olan.
3. Allah’ın ve Peygamber’in emir ve yasaklarına aykırı işlerin yapılmasına ölümünden sonra da vesile olan.
4. Kötü evlât yetiştiren.
5. Kötü talebe yetiştiren.
5. Bar, pavyon, gece kulübü, fuhuşhâne, batakhâne ve bunlara benzer her türlü günah evi ve mekânı kurmuş olan.
7.İslâm dinini bozmaya, tahrif etmeye, Müslümanların akidelerini fesada vermeye yönelik her türlü dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim ve bunlar gibi bid’atler çıkartan.
Mustafa Yıldız hocaefendi ömrü boyunca hayırlı, maruf işler yapmıştı. Nice insanın imanının kurtulması için çalışmıştı. Kur’ân, Sünnet, fıkıh, şeriat için hizmet etmişti. İnşallah bunlar ona sadaka-i cariye olacak, amel defterine (Allah’ın keremi ve fazlı ile) hep sevap yazılacaktır.
İslâm dini yücedir ve ondan yüce başka bir kurum yoktur. İslâm dinine rızaen lillah, muhlisen lillah hizmet edilir. Dinî hizmetler para kazanmaya, zengin olmaya, riyasete, benliğe; şan, şeref ve ün devşirmeye alet edilmemelidir.
Allah ile olan işlerde ihlâs esastır. Mustafa Yıldız hocaefendiye Allah’tan rahmet diliyor. 25 Ekim 2009