Tam Toz Duman
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 24 Aralık 2018
Perşembe
Askerlerimizi kimler, hangi teşkilat şehit etti?.. Sanırım bugünkü toz duman ve kargaşa içinde bu sorunun doğru cevabı bulunamayacak.
Niçin bu cinayetler işleniyor?.. Bu soruya cevap bulmak mümkün…
1. Türkiye karışsın.
2. Türk nüfus ile Kürt nüfus karşı karşıya gelsin.
3. Türkiye’de, İspanya iç savaşı gibi bir savaş patlak versin.
4. Türkiye ileride bölünsün.
5. Doğu ve Güneydoğu bölgesine dışarıdan nüfus ithal edilsin.
6. Büyük İsrail projesi ilerlesin.
7. Pontus bölgesine nüfus ithalatı yapılsın.
8. İzmir’e ve İyonya’ya yeni nüfus gelsin.
9. İstanbul’dan kovulan ve kaçırılan Rumlar tekrar geri dönsün.
10. Türkiye ikiye veya üçe ayrılsın.
11. Ülkenin en verimli topraklarında, dışı Türk içi Yahudi yeni bir rejim kurulsun.
Bunların gerçekleşmesi için:
Fitne fesat yangını asla söndürülmemelidir.
Etnik gruplar birbirine düşman edilmelidir.
Sünnîler ve Alevîler arasında kardeşlik ve barış değil; düşmanlık ve kin olmalıdır.
Dinciler ile dinsizler birbirini yemelidir.
Medya bilgilendirme işi değil, dezenformasyon yapmalıdır.
Devamlı, genel, yoğun bir provokasyon (kışkırtma) yapılmalıdır.
Müslüman çoğunluğun devamlı bir huzursuzluk ve stres içinde bulunması için başörtüsü yasağı sürdürülmelidir.
Ajanlar:
Sünnî Müslümanların içinde ajanlar, casuslar, provokatörler, yönlendiriciler cirit atmaktadır. Bunda en ufak bir şüphesi olanın kuş kadar aklı yoktur.
Kendilerini Sünnî ve Alevî Kürt olarak gösteren ve tanıtan Kripto Yahudiler vardır.
Alevî vatandaş ve kardeşlerimizi tenzih ederek beyan ediyorum şu anda İsrail’de sözde Alevî Yahudiler vardır ve bunlardan bazısı Hacıbektaş-ı Veli’yi ziyarete gelmektedir. (Konuyu merak ederseniz ALEVİ YAHUDİLER kelimeleriyle internetten çok bilgi edinebilirsiniz.)
İsrail, Türkiye’nin (millî menfaatleri icabı) İslâm dünyasına dönmesini asla istemez ve kabul etmez. Türkiye’yi tekrar bir tür uydusu haline getirmek için her şeyi yapacaktır.
Ermenistan’ın Türkiye’den:
Toprak talepleri vardır.
Tazminat istemektedir.
1960’lı yıllarda İzmir taraflarında Orhan Bakır isminde bir terörist vardı. Deniz Gezmiş gibi devrimci, solcu, halkçı bir gençti. Silahlı eylemler yapardı. En sonunda bir çarpışma sırasında vurularak öldürüldü. Bu gencin asıl ismi neydi biliyor musunuz? Ohannes Bakırcıyan…
Güneydoğu taraflarında üç veya dört bin köyün boşaltıldığı, evlerin, bağların, bahçelerin tahrip edildiği iddia ediliyor.
Bir köy halkına insan pisliği yedirildiğini sanırım siz de biliyorsunuz. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu hadise dolayısıyla Türkiye’yi kınadı ve tazminata mahkum etti.)
İsimlere aldanmayınız.
• Adı İslâm olabilir, kendisi kâfir.
• Adı Kürdoğlu’dur, kendisi Türk veya Yahudidir.
• Adı Türkoğlu’dur, kendisi özbeöz Kürttür.
İki sene oldu mu?.. Ergenekonculardan birinin telefon kayıtları açıklandı: Herif sakal bırakmış, şalvar ve cüppe, başında sarık… Beş vakit namaz… Bir tarikat içinde ajanlık, kışkırtıcılık, yönlendiricilik ve istihbarat yapıyor.
Siz bazı İslâmî (…)’lerde dönen para dolaplarını biliyor musunuz?
Müslüman kesimde ne kadar çok yağcı, yalaka, meddah, dalkavuk peydahlandı. Bunlar birilerinin kara gözleri için mi yanıp tutuşuyor, yoksa sim ü zer ateşiyle mi kavruluyor?
Hiçbir iş normal ve tabiî değil. Korkunç bir kasırga içindeyiz. Rüzgarlar delice esiyor. Sular çağlıyor. Gök gürlüyor, şimşekler çakıyor. Kapkara bulutlar.
Büyük depremlerden sonra yağmacılar türermiş. Bizde de hayli yağmacı, rantçı, haram yiyici var.
1906 San Fransisco zelzelesinden sonra yağmacıları sokak mahkemelerinde muhakeme edip en yakındaki elektrik veya telgraf direğine asmışlardı. Bizde böyle bir şey olamaz, çünkü idam yasağı kalkmıştır.
Ülke açılım fırtınaları içinde. Çılgın kasırgalar evleri uçuruyor. Silahlar patlıyor, kanlar akıyor.
Televizyonlarda seksî programlar çok reyting yapıyor. Ülkede sadece fitne, fesat, anarşi kasırgaları kopmuyor; öte yanda korkunç ve dehşetli bir şehvet ve fuhuş tayfunu ortalığı kasıp kavuruyor.
“Beyaz” kaçakçılığı ve trafiği devam ediyor.
İçki tüketimi hızla artıyor.
Kumar, lotarya, şans oyunları…
Futbol din haline geldi.
Sodom Gomore…
Pompei Herculanum…
Roma Bizans…
Vurulan askerler… Şen ve şuh kahkahalar… Türkler Kürtler… Sünnîler Alevîler… Kara hesaplar, kara planlar…
Bir iş için Büyükada’ya günübirliğine gittim. Mevsim kış, kalabalık yok. İskeleye iner inmez insan başka bir beldeye geldiğini anlıyor. Adalarda motorlu vasıta, otomobil yok. Egzoz dumanı yok, hava kirli değil. Motor sesi, korna çığlığı yok. Belediyenin çöp arabalarıyla, marketlere (özel izinle) mal getiren bir iki kamyon, o kadar.
Yazlıkçılar gitmişler, evlerin çoğu boş. Yaz kış kalan bir miktar halk var. Esnaf, at arabacıları, memurlar…
Adada içkisiz güzel bir iki lokanta var, öğle yemeğini Konak lokantasında yedim, yemekleri lezzetliydi.
Bir iki eskiciye baktım, alacak antika bir porselen veya dövme bakır eşya bulamadım.
İskele civarındaki bir eczanede eski eczane şişelerini dekorasyon maksadıyla teşhir ediyorlar. Onlara baktım.
Bir bahçede büyük bir portakal ağacı vardı, üzerinde yüzlerce meyvesiyle. Altında resim çektirttim.
Ve sarkıttıkça dallar
Alevden portakallar
Son Osmanlılar iskele binalarını sanatlı bir şekilde inşa ettirmişler. İskelenin denize bakan tarafında Osmanlı yazısıyla Büyükada levhasının üzerine açılmış. Atatürkçüler nerdesiniz, devrimlere aykırıdır bu iş. Herhalde artık onlar da bin yıllık yazımızı okumasını bilmiyor. Eski Atatürkçüler okuma yazma bilirler, özel mektuplarını, notlarını, müsveddelerini Osmanlıca yazarlardı. Şimdikiler okumaz yazmaz.
Sonbaharla ilkbahar arası Adalar yaşanılacak yerler. Yaz mevsiminde çok kalabalık oluyor.
İskeleden çıkınca sol tarafta çarşı içinde bir bina hayırsever bir vatandaş tarafından cami haline getirilmiş. Öğle namazını orada kıldım. Epey cemaat vardı.
Yolda rastladığım bir zat, benim faytonum var, vaktiniz varsa çamlık kısma çıkalım dedi, iyi olurdu ama vaktim yoktu.
Kışın Adalar’a fazla vasıta yok. Büyük bir motorla Bostancı’ya geçtik, oradan dolmuşla Kadıköy’e… Otomobilsiz temiz alandan otomobilli kirli bölgeye… Bağdat caddesi seller gibi otomobille doluydu. Dura kalka uzun zamanda varabildik menzilimize.
Üzeri elle boyanmış porselen bir Çin kayık tabağı, yine Çin işi bir kahve fincanı ve tabağı aldım. Bir kitapçıdan Fransızca bir kitap… Eminönü vapuruna yetiştim… Baylan’da bir ikindi çayı içseydim iyi olurdu ama vakit geçmişti, yorulmuştum.
Büyükada’ya tekrar gitmeliyim. Sabah kahvaltısı, öğle yemeği, fayton turu. Eski köşkleri seyretmek. Temiz hava temiz hava temiz hava. Ne büyük nimet. 11 Aralık 2009