Tarihî Ârızalar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 13 Şubat 2019
Cuma
Milletlerin, ülkelerin tarihinde akla hayale sığmayan garip ârızalar ve kazalar vardır. Bunlardan biri Rusya’da Çarlığın son zamanında çıkmış olan Rasputin’dir. Bu çam yarması mujik, içkiye ve kadına düşkün bir Sibiryalıydı. Bir Ortodoks tarikatına mensuptu. Kendisinde olağanüstü sezgiler, güçler, iyileştirme hassası mevcuttu. Çar ve Çariçenin tek oğulları, veliaht hemofili hastalığı ile illetliydi, yâni bir yeri kanadı mı, kanı dinmiyordu. Bir gün bütün ihtimamlara rağmen düşmüş, bir iç kanama geçirmiş, kanı dinmediği için ölüm yatağına serilmişti. İşte Rasputin bu esnada devreye girmiş, Saray’a çağrılmış, dua ederek veilahdı iyileştirmiş ve ondan sonra hükümdarın ve çariçenin gözdesi olmuştu. O günlerde RusyaBirinci Dünya Savaşı’na girmişti ve bir ölüm-kalım mücadelesi veriyordu. Rasputin, Çara ve Çariçeye “Ben sağ olduğum müddetçe tahtınıza ve saltanatınıza zeval gelmez” demişti. Hükümdar üzerindeki büyük tesirinden hoşlanmayan bir grup asilzâde, Rasputin’i öldürmeye karar vermişler, geceleyin sohbete ve içmeye çağırmışlar, kendisine, değil bir insanı, bir öküzü bile anında öldürecek miktarda siyanürlü pastalar yedirmişler ve içkiler içirtmişler, lâkin esrarengiz güçlere sahip olan mujike bir şey olmamıştı. Bunun üzerine kendisini kurşunlamışlar, cesedini bir çuvala koyup nehre atmışlardı. Rasputinle ilgili sayısız tarihî araştırma kitabı yayınlanmıştır. Onun bunca zehre rağmen ölmemesi, birkaç kurşunla da can vermeyip, hayli mermi yedikten sonra yere serilmesi akılla izah edilecek, pozitif kafa ile açıklanabilecek şeylerden değildir.
Mujik’in kehaneti çıkmış, ölümünden sonra Rusya’da önce beyaz bir ihtilâl olmuş, Kerensky hükümeti kurulmuş, ardından Bolşevik ihtilâli yangını çıkmış, tahttan indirilen Çar Nikola ve ailesi Ekaterinburg’da feci şekilde kurşuna dizilmişti.
Cahil ve kaba bir Sibirya köylüsü nasıl olmuş da dünyanın en geniş devletinin hükümdarı olan Çar’ı, avuçlarının içine alacak bir tesire, nüfuza, güce sahip olabilmiştir?
Her milletin, her devletin, her ülkenin tarihinde buna benzer ârızalar, kazalar vardır. Hitler Birinci Dünya Savaşı’nda onbaşı rütbesiyle savaşmıştı. İkinci Dünya Savaşı’nda ise “Führer” (Ulu Başbuğ) olarak kumanda ediyordu. O, Alman tarihinin en büyük ârızası ve kazası değil midir?
Milletlerin, ülkelerin, devletlerin tarihinde iki husus vardır:
Birincisi: Devamlılıktır. Tarih, iniş ve çıkışlarıyla, dönemeçleriyle birlikte kopuksuz bir çizgi olarak devam eder.
İkincisi: Nasıl olduğu anlaşılamayan âni bir kopukluk olur, devamlılık çizgisi bir yerde kırılır ve tarihî ârıza ve kaza meydana gelir.
Bu ikinci hal ilelebed ve ilânihâye sürmez. Arıza ve kazaların bir başlangıç tarihi, bir de bitiş tarihi bulunmaktadır. Meselâ Rusya’da Bolşevik ihtilâli (ârızası, kazası) 1917’de başlamış, yetmiş üç yıl kadar sürdükten sonra sona ermiştir. Sovyetler Birliği dağıldıktan, Marksist ideoloji iflâs ettikten sonra Rusya tarihî devamlılık çizgisine oturmuştur. Devletin kızıl bayrağı değişmiş, Leningrad ismi Sankt Petresburg’a çevrilmiş, eskisi gibi din hürriyeti sağlanmıştır. Çarın, Çariçenin ve çocuklarının cesetleri bulunmuş ve dinî bir törenle toprağa verilmiştir.
İngiltere tarihinde bir Cromwell ârızası vardır. İspanya’da iç savaştan sonra Franco ârızası çıkmış, o da sona ermiş ve bu ülke tekrar tarihî devamlılık çizgisine oturmuştur. Portekiz’de Salazar, İtalya’da Mussolini, Almanya’daHitlerârızaları hep son bulmuştur.
Birtakım ârızaların başlamaları ve bitmeleri genellikle çok sancılı olmaktadır. Tarihî ârızasını en ucuz ve kolay şekilde bitiren ülke İspanya’dır. Bunu da Franco’ya borçludur. Ben bu zata diktatör demem, akıllı ve hikmetli bir otokrattır. Ölümünden önce, rejiminin kendisinden sonra devam edemeyeceğini anlamış ve İspanya’nın meşrutî krallık olması için gereken bütün tedbirleri almıştır. Öyle ki, Franco ölünce, İspanya tarihî ârızadan, tarihî devamlılığa tereyağından kıl çeker gibi geçmek bahtiyarlığını tatmıştır.
Küçük bir ülke olan Kamboçya çok acı, çok kanlı, çok feci bir ârıza yaşamıştır yakın tarihte. Amerikalılar çekildikten sonra Pol Pot adında tarihin en kanlı kızıl lideri ülkeye hâkim olmuş ve halkın beşte ikisini öldürmüştür.
Ârızasız ve kopuksuz bir tarihi olan ülke Japonya’dır. Orada bugün devam eden hükümdarlığın başlangıç tarihi bilinmemektedir. Yakın zamanlara kadar da, Japon mekteplerinde hükümdar ailesinin güneşten geldiği okutuluyordu.
Wilhelm Röpke “Civitas Humana” adlı kitabında Avrupa’nın en demokrat, en istikrarlı, halkına en fazla hürriyet veren, hukukun üstünlüğü prensibine en fazla riayet eden ülkelerin krallıkla idare edilenler olduğunu yazar. Norveç, İsveç, Hollanda, Danimarka, Belçika.Çünkü o ülkelerde ihtilâller, kopukluklar, ârızalar olmamıştır.
İspanya iç harbinde korkunç kıyımlar, vahşetler olmuştur. Sovyetlerin ve ilericilerin desteklediğ Cumhuriyetçiler, sadece papaz ve ruhban sınıfından sekiz bin kişiyi katletmiştir.
Bolşevik ihtilâli ve Marksist rejim seksen milyonla yüz milyon insanın ölmesine sebep olmuştur.
Devrimler kendi çocuklarını yermiş. Aşırı ve hızlı devrimci Robespierre, binlerce insanın giyotinle idam edilmesine sebebiyet verdikten sonra, kendisi de boynu kesilmek suretiyle can vermiştir.
Tarihî ârızalar ve kazalar bir kere olunca öyle kolay kolay gitmez, tâmir edilmez. Otuz sene, elli sene, yetmiş sene, doksan sene sürer.
Tunus bağımsızlığına kavuştuğu sırada ülke hükümdarlıktı ve tahtta Sidi Lamin Bey adında bir zat oturmaktaydı. Burgiba onu tahttan indirdi, cumhurbaşkanı sıfatıyla diktatör oldu. Zeynelabidin Ali onu devirdi, evine hapsetti, o da diktatör oldu. Son olarak, devlet başkanlığı müddetini uzatmak için bir halk oylaması yaptırdı ve oyların yüzde 99.7’siyle kazandı. Küsuratlı rakama ne hacet, şunu yüzde 100 olarak ilân ediverseydiler bari…
Evet, tarihî ârızalar genellikle kolayca tâmir edilmez; tarihî devamlılık çizgisine geçişin sancıları şiddetli olur. 12 Ekim 2002