Salı

 

Gürcistan’a gidenler anlatıyor. Bizim hududu geçer geçmez denizle yeşillik birbirine bitişiyormuş, yaz aylarında insanlar sahil boyunca denize giriyormuş, tabiî güzellikleri çirkinleştiren hiçbir şey yokmuş… Bizde ise deniz ile kara arasında korkunç, dehşetli, iğrenç, berbat bir yol yapılmış; yemyeşil kara ile masmavi deniz arasında sanki bir utanç duvarı, bir Çin Seddi konulmuş. Bizde yeşillikler tahrip ediliyormuş, plansız programsız bir yapılaşma görülüyormuş.

Son senelerde Doğu Karadeniz taraflarında seller, tabiî âfetler büyük ölçüde ve sıkça görülmeye başlandı. Bunun sebebi oradaki ekolojik sistemin, tabiî düzenin bozulmuş olmasıdır.

Yakın tarihimizde ülke çapında bir çirkinleşme, tabiî düzenin bozulması, betonlaşma, yeşillik ve orman katliamı görülmektedir. Büyük şehirlerin etrafındaki çalılıkların, ormanların, kırların bir bölümü mafya tarafından çeşitli yollarla gasb edilmiştir. Gözleri rant ve para hırsıyla dönmüş eşkıya şebekeleri ormanları, çalılıkları yakmışlardır. Bursalı bir dostum anlatmıştı: Uludağ civarında yakılan bir ormandaki vahşi hayvanlar, ayılar, kuşlar, diğer canlılar acı çığlıklar atarak kaçışıyormuş. Kimbilir bu yangınlarda kaç hayvan can verdi, kaç kuşun yuvası, içindeki yavruları ile birlikte yandı. İnsanoğlu bunun hesabını vermeyecek mi sanılıyor? Bazı taş vicdanlılar benim yakılan ormanlardaki hayvanlarla ilgili hassasiyetimi garipseyeceklerdir. Bu konuda yanılan ben değilim, onlardır. Bu dünya, bu denizler, karalar, ormanlar, göller, nehirler, dağlar, vâdiler emanet edilmiştir. İnsan bunların hesabını verecektir. Lüzumsuz ve haksız yere kopartılan bir otun, kasıtlı olarak öldürülen bir kaplumbağanın; yuvası, yavruları ve kendisi kasıtlı bir orman yangınında kül olan bir kuşun hesabını verecektir insanoğlu…

İstanbul’da Galata Kulesi’ne çıkınız, yanınızda bir dürbün ile bir de iyi bir fotoğraf makinası bulunsun. Kuleden karşıdaki Süleymaniye camiine bakınız önce. Ne mükemmel, ne güzel, ne ulu bir mimarlık âbidesidir o. Mimar Sinan bu eseriyle mutlak güzelliğe ulaşmıştır.

Süleymaniye’yi temaşa ettikten sonra bakışlarınızı o mâbedin alt tarafına çeviriniz. Ya Rabb! Bu güzelliğin altında ne korkunç bir çirkinlik ve pislik yığını vardır. Rezil rezil hanlar, atölyeler, depolar, iş yerleri… Böyle bir güzelliğin altına bu kadar korkunç ve iğrenç çirkinlikleri kimler kondurmuştur? Tabiî ki, bizler… Başta İstanbul olmak üzere bu güzelim, bu canım ülkeyi Norveçliler veya Portekizliler bu hale getirmedi; biz getirdik.

Dünyanın en güzel şehrini cahillik, azgınlık, para ve rant kuduzluğu yüzünden bir beton yığını haline getirmiş bulunuyoruz. Bundan sonra nasıl düzelir İstanbul? Onbinlerce, yüzbinlerce, çürük ve çirkin binayı yıkıp da yerlerine yenilerini yapmak mümkün müdür? Elbette değildir.

Bir ara üstad mimar ve şehirci Turgut Cansever beyefendiye sormuştum:

-Üstad İstanbul nasıl düzelir?.. Acı bir tebessüm ve birkaç saniyelik bir duraklamadan sonra şu cevabı vermişti:

-Büyük bir zelzeleden sonra…

Zelzeleden önce aklımız yoktu, sonra olacak mı acaba?

Bir ülkenin, bir milletin medeniyet ve kültür derecesi asfalt yollarıyla, barajlarıyla, fabrikalarıyla, havaalanlarıyla, gökdelenleriyle ölçülmez. Onlar maddî kalkınmayla ilgili eserlerdir. Medeniyetin, kültürün ana ölçüleri şunlardır:

  • Zengin, ahenkli, büyük bir yazılı-edebî lisan,
  • Sanatlı, zevkli, güzel bir mimarî ve şehircilik.
  • Hem genel kültür veren, hem millî kültür, kimlik, kişilik aşılayan; bilginin yanında ahlâk ve karakter terbiyesi kazandıran ve iyi insanlar, iyi vatandaşlar yetiştiren güçlü bir eğitim sistemi.
  • Devlete, halka rehberlik eden güçlü, vasıflı, üstün üniversiteler.
  • Adalet ve güvenliği sağlayan yargı ve kolluk sistemi.

    Bir ülkede bunlar yoksa; oradaki gökdelenler, fabrikalar, havaalanları, otoyollar, yat marinaları o ülkenin medenî, sağlıklı, dengeli olduğunu isbata yetmez.

    Ülkemizin içinde çırpındığı bozuklukların ana sebeplerinden biri de geçirmiş olduğu tarihî ârıza ve kazadır. Her milletin, her ülkenin, her devletin tarihinde ârızalar, kazalar bulunur. Bunların bir başlangıç tarihleri, bir de bitiş tarihleri vardır. Portekiz, İspanya, Almanya, İtalya, Rusya, Bulgaristan, Macaristan, Polonya gibi ülkelerin başına da tarihî ârıza ve kazalar gelmiştir ve onlar bunlardan kurtulabilmişlerdir. Bu saydığım ülkelerin hepsi şu anda “tarihî devamlılık” çizgisi ve mecrasında yol almaktadır.

    Türkiye’nin devlet, halk ve ülke olarak sağlığına kavuşması, içinde çırpındığı vahim krizi atlatması, ilerlemesi, güçlenmesi için tarihî ârıza ve kaza yolunu bırakıp tarihî devamlılık yoluna geçmek gerekmektedir. Bunu yapmadıkça kurtulması, yücelmesi, gerçek mânâda hürleşmesi mümkün ve muhtemel değildir.

    Türkiye kendine dönmelidir. Kendi kimliğine, kendi kültür ve medeniyetine, kendi kişiliğine…

    Özel Kütüphane Kurma Kampanyası

    7 Haziran Cumartesi günü Bedir Yayınevi’ndeki imza günü hayli ilgi gördü. Saat 14.00’ten 17.00’ye kadar ararlıksız kitap imzaladım. Taşradan da siparişler geldi, onlar da gönderildi. Şu anda kitapların dörtte birini satmış durumdayız. Değerli, faydalı ve kaliteli beş kitap sadece 15 milyon lira… Yayıncılık işlerini bilenler; kağıt, baskı, teclid (ciltleme), kapak; bunların üstüne eklenen işletme masraflarını hesaba katarlarsa bu fiyatın gerçekten çok ucuz olduğunu kabul edeceklerdir. İngiliz iktisatçısı ve düşünürü Schumacher’ın “Küçük Güzeldir” adlı bir kitabı var, dilimize çevrilmiştir. Benim gözüm küçük, fakat kaliteli hizmet ve faaliyetlerdedir. Ömrüm vefa ederse önce birkaç yüz, sonra birkaç bin vatandaşın özel kütüphane kurmasını, aylık bütçesinin onda birini kitap-kültür-sanat harcamasına ayırmasını sağlayabilirsem kendimi bahtiyar hissedeceğim.

    Kitap konusunda büyük noksanlıklarımız bulunuyor: (1) Kitap satın almıyoruz. (2) Alsak bile onları okumuyoruz. (3) Okusak da anlamıyoruz. (4) Anlasak bile, öğrendiğimiz bilgileri hayata uygulamıyoruz. (5) Kitap alırken bunların faydalı, değerli, kaliteli kitaplar olmasına dikkat etmiyoruz. (6) Günde en az bir saatimizi yararlı, öğretici, yetiştirici kıraate (okumaya) ayırmıyoruz… Bedir Yayınevi’nin beş yeni faydalı, değerli, kaliteli kitap kampanyası devam etmektedir. Bu kitaplar 15 milyon TL. gibi sembolik bir fiyata verilmektedir. Üstelik yanlarında bir de camlı çerçeveli levha hediye edilmektedir. (BEDİRYAYINEVİ, Cağaloğlu Yokuşu 6-8, Vilayet civarında-İstanbul. Tel: 0.212/519 36 18-513 06 32) 18 Haziran 2003