Pazartesi

 

İddialarımız şunlardır:

Yakın tarihimizde on bine yakın millî-islâmî mimarlık ve kültür eserimiz tahribata ve suikaste uğramıştır.

Binlerce tarihî cami ve mescid kapatılmış, satılmış, kiraya verilmiş, depo veya ahır yapılmış, vakıf gayesinin dışındaki işler için kullanılmış hattâ bazısı büsbütün ortadan kaldırılmıştır.

Camilerin yanında tarihî medreseler, tekke ve zaviyeler, taşmektepler, imarethâneler ve diğer nice vakıf-hayır binaları da tahrip ve yok edilmiştir.

Bu yok edilen vakıf binalarının kayıtları tapu defterlerinde, tarih kitaplarında, arşiv belgelerinde ve diğer yazılı kaynaklarda bulunmaktadır. Bu konuya dair -yeterli olmamakla birlikte- hayli yazılı bilgi vardır.

Yaşlı kuşaklardan nice kimse bu vakıf, tarih, kültür kıyımını yaşamışlar ve görmüşlerdir.

Millî Mücadeleden sonra elimizde kalan son iki vatan parçası olan Anadolu ve Trakya topraklarının bizim mülkümüz olduğunun şâhitleri, tarihî ve kültürel tapu senetleri olan binlerce mimarlık eserinin yok edilmesini protesto etmek maksadıyla bu nâçiz ve eksik kitabı derlemiş bulunmaktayız.

Camilerimizi, mescidlerimizi, dergâhlarımızı, medreselerimizi ve diğer vakıf eserlerimizi tahrip eden zihniyeti, yapmış olduğu kültür kıyımından dolayı itham ve tel’in ediyoruz. Onların mirasçılarının, hatâları itiraf edip milletten ve tarihten afv dilemelerini, özür beyan etmelerini istiyoruz.

Halkımızın, okur-yazarlarımızın, aydınlarımızın yok edilen eserleri öğrenip, bunların yenilerinin yapılması için çalışmalarını istiyor ve bekliyoruz.

Bundan sonra en ufak, en ehemmiyetsiz, en harap bir tarihî kültür mirası eserinin bile titizlikle korunmasını istiyoruz.

Bugünkü sınırlarımızın dışında kalmış olan camilerimizin, medreselerimizin, vakıf ve hayır eserlerimizin, bilcümle kültür mirasımızın ilgili yabancı devletlerle anlaşılarak ihyaları için harekete geçilmesini istiyoruz.

Başta İstanbul’daki Karacaahmet ve Eyüp Sultan kabristanları olmak üzere, büsbütün ortadan kaldırılmamış olan bütün eski ve tarihî Müslüman mezarlıklarının korunmasını istiyoruz.

Ecdada ait eski mezarların taşlarının kırılıp, yerlerinin satılması fâcia, rezalet ve kepazeliğinin önüne geçilmesini istiyoruz.

Tarihî mezar taşlarının birtakım alçaklar ve şerefsizler tarafından çalınıp yüksek fiyatlara antika olarak satılması cinayetine karşı müessir tedbirler alınmasını istiyoruz.

Edadımızın asırlardan beri hayır işleri için vakfetmiş olduğu arsa ve binaların satılmasını, kapanın elinde kalmasını istemiyoruz. Yakın tarihimizde satılmış olan on binlerce vakıf malı arazi ve binayı haksız olarak satanları lânetliyoruz, kendilerine beddua ediyoruz. Bile bile, kasıtlı olarak vakıf mallarını, bin bir dalavere ve hilekarlık ile ucuza kapatanların, yarın Rûz-i Ceza’da Mahkeme-i Kübra’da bunun hesabını vereceklerini ve Ateş’te yanarak cezalarını çekeceklerini kendilerine ve ölmüşlerse vârislerine haber veriyoruz.

Şuurlu ve bilgili Müslümanları; yıkılan, yok edilen, gayesi dışında kullanılan, satılan, depo veya ahır yapılan, lokal veya düğün salonu haline getirilip içinde hora tepilen camiler, diğer vakıf eserleri hakkında ilmî ve seviyeli araştırmalar yapıp yayınlamaya dâvet ediyoruz.

Yüce İslâm dini, Dârü’l-İslâm’da, yâni Müslüman memleketinde yaşayan, İslâm’ın koruması altında bulunan gayr-i müslim zimmîlerin kabristanlarına bile dokunulmasını, onların tahrip edilmesini yasaklamaktadır. Bu hususun da bilinmesini istiyoruz.

Vakıf mallarına, camilere, mescidlere, içlerinde zikrullah yapılan tekaya ve zevayaya ve diğer hayır mekanlarına yapılan suikastların bir ülkeye bela, uğursuzluk, musibet, felaket getirdiğinin getireceğinin herkes tarafından iyi bilinmesini isitiyoruz.

Lozan andlaşması ile garanti altına alınmış olan, İstanbul’daki ve Gelibolu’daki İngiliz kabristanlarının nasıl özenle korunduğunu, bir tek mezarına ve taşına bile dokunulmadığını, bu mezarlıkların arazisinin İngiliz devletinin malı olduğunu bir kere daha hatırlatıyor ve bu Müslüman ülkedeki Müslüman ibadet yerlerinin, vakıf mülklerinin, mezarlıkların en az İngiliz mezarlıkları kadar korunması gerektiğini haykırıyoruz.

Ülkemizdeki Hitit, Urartu, Grek, Roma, Bizans kalıntılarını büyük bir aşk, şevk, titizlik ve gayretle koruyan; buna mukabil Türk-İslâm eserleri için aynı hassasiyeti göstermeyen zihniyeti itidale ve insafa çağrıyoruz. Biz, eski gayr-i islâmî kültür mirasının da korunmasını istiyoruz, ancak öncelikle Türk-İslâm kültür ve mimarlık mirası korunmalıdır. Çünkü onlar bizim elimizdeki asıl tapu senetleridir. Biz bu toprakların sahibi olduğumuzu Grek veya Bizans eserleriyle değil, Türk-İslâm-Osmanlı eserleriyle isbat edebiliriz ancak.

Yakın tarihimizde ülkemizin, şehirlerimizin çok çirkin, çok estetiksiz bir şekilde betonlaştırılmasını; Türk-İslâm mimarlığından ve şehirciliğinden uzaklaşılarak şahsiyetsiz, üslupsuz, zevksiz ucube binalar ve yeni kentler yapılmasını protesto ediyoruz.

Dini İmanı para ve maddî menfaat olan rantçıların evkaf-ı islâmiyeyi yağmalamış olmalarını takbih ve tel’in ediyoruz.

Sadece İstanbul’un Eminönü ilçesi hudutları içinde yüz yirmi küsur caminin yok edilmiş olduğunu her Müslüman vatandaşın bilmesini istiyoruz. Bu camilerin yerlerine yenilerinin yapılmasını, buralarda ibadet dışında sağlık ocağı, kültür merkezi, geleneksel sanat mektebi gibi hizmetler arz edilmesini talep ediyoruz.

Anadolu’daki varlığımızın bin yılı geçmediğini, İstanbul’u beş yüz küsur yıl önce fethetmiş olduğunuzu hatırlatıyor ve bu vatan toprakları üzerindeki mülkiyet haklarımızı beyan ve isbat eden millî kimlik eserlerimizi korumanın sadece devletin vazifesi değil, bütün halkın, bütün aydınların vazifesi olduğu hususu üzerinde israrla ve önemle duruyoruz.

(Yukarıdaki yazıyı, yakın tarihte yıkılmış, yok edilmiş olan camilerle ilgili kitaba koymak için yazmıştım. Bu köşede de yayınlanmasını uygun buldum.) 25 Mart 2003