CumaDinî ve tasavvufî tarafları dışında tarikatların başka özellikleri var mıdır? Elbette vardır. Onlar sosyal, kültürel ve siyasî güce sahiptirler. Anadolu ve Rumeli’nin Müslümanlaşmasında en büyük rolü tarikatlar oynamıştır. Küçük Asya’nın hakikî fâtihi Ahmed Yesevî hazretleridir.

İslâm tarikatlarının sosyal, kültürel, siyasî bir güç olmaya hakları var mıdır? Ne saçma ve abes bir sorudur bu! Güneşin, ayın doğması batması, yağmurun yağması, ırmak ve nehirlerin denize akması, yazın sıcak, kışın soğuk olması gibi bir hadisedir tarikatlar.

Tarikatlar yasaklandı da ortadan kaldırılabildi mi?

İslâm tarikatları Türkiye’nin zenginliğinin, çeşitliliğinin, kültür mozayiğinin birer parçalarıdır. Bizi biz yapan unsurların içinde tarikatlar da vardır.

Tibet’te biri çıksa, Budizmi inkâr etse; yahut başka biri İtalya’da Katolikliğe karşı olsa; bu inkâr ve karşıtlık Budizmin veya Katolikliğin varlığına gölge düşürür mü?

Yakın tarihimizde birtakım güçler bu memleketten Müslümanlığı, dindarlığı, tarikatları, tasavvufu, islâmî hayat tarzını kaldırmak için çalıştılar. Hayli hukuksuzluk, haksızlık, zulm oldu. Sonunda bugünkü dejenerasyon, çürüme, kokuşma meydana geldi.

Tarikatların en zayıf oldukları bir zamanda yaşıyoruz. Lâkin toparlanıyorlar, güçleniyorlar. Dünya globalleşmiştir. Başka ülkelerde milyonlarca Türkiyeli Müslüman yaşamaktadır. Türkiyeli dindarlar, tarikatlar dışa açılmışlardır. Amerika, Avrupa üniversitelerinde onbinlerce Müslüman genç okumaktadır.

Amerika’da, İngiltere’de, Almanya’da, bütün medenî, ileri, hukukun üstünlüğü prensibine göre idare edilen ülkelerde İslâm tarikatları serbesttir.

Tasavvuf ve tarikat faaliyeti yapmak akla, mantığa, hukuka, medeniliğe, bilgeliğe aykırı bir şey değildir.

Türkiye’deki tarikat yasağı baskıcı bir zihniyetin eseridir. Masonluk, Sabataycılık, Yahova Şahitliği, Bahaîlik, Rotaricilik, Lionsculuk, şuculuk buculuk serbest oluyor da İslâm tarikatları niçin yasak olacakmış?

Birkaç ay önce görüştüğüm yabancı bir diplomat, “Anlayamıyorum, Türkiye’de hem tarikatlar yasak, hem de herkes bir tarikata mensup, bu nasıl oluyor?” diye soruyordu.

Bektaşî törenleri için cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, devlet büyükleri Hacıbektaş’a gidiyorlar, bu bir suç olmuyor ama Nakşibendî tarikatıyla ilgili bir faaliyet yapılırsa bu suç teşkil ediyor. Bu ne biçim kafadır, ne biçim eşitliktir?

Bugünkü tarikat yasağını anlamak için 19’uncu asrın ilk çeyreğindeki Yeniçerilerin kaldırılması, Bektaşî tarikatinin yasaklanması hadisesine kadar yakın tarihimize bir göz atmak gerekir. Yeniçeriler ve Bektaşiler mâruz kaldıkları kırımın intikamını almışlardır.

Bektaşiler, Masonlar, Selanikliler, Jön Türkler el ele vermiş sünnî tarikatların kapatılmasını sağlamışlardır.

Tarikatları tek başına mütalaa etmemek gerekir. Onlar İslâm tasavvufunun teşkilâtlarıdır. Yasaklansalar da var olacaklardır, yasaklanmasalar da.

Tarikatlar ülkemizin en güçlü sivil savunma teşkilâtlarıdır. Eğer Türkiye’de demokrasi varsa, devam edecekse tarikatları hesaba katmadan, onlarla işbirliği yapmadan olmayacaktır, devam etmeyecektir.

Tasavvuf ve tarikat bir vicdan meselesidir. Sufî tarikatlı Müslümanı hapse de atsalar, idam sehpasında sallandırsalar da o inançlarından, ideallerinden vaz geçmez. Tarih bunun örnekleriyle doludur.

Tarikatlar madem ki, sosyal, kültürel, siyasî birer güçtür; onların üzerindeki yasakların kalkması, onlarla anlaşılması, uzlaşılması gerekmez mi? Akıl ve sağduyu bunu gerektirmiyor mu?

Türkiye’yi bugünkü perişan ve zavallı hale getiren din-devlet, tarikat-devlet kavgasıdır. Devlet derken asıl devleti değil, siyasî rejimleri, resmî ideolojiyi kasdediyorum.

Ne kadar cebbar, güçlü, baskıcı, kararlı olursa olsun hiçbir siyasî rejim ve ideoloji din ile, dinî tarikatlarla yaptığı savaşı kazanamaz. Sovyetler Birliği kazanamamıştır; uydu Marksist rejimler kazanamamıştır. 1966’da diktatör Enver Hoca Arnavutluk’ta dini, inancı, ibadetleri, camileri, kiliseleri yasaklamıştı. Ne oldu? O rejim yıkıldı, Enver Hoca cehennemi boyladı ve o ülkede din tekrar serbest oldu.

İslâm’la ve Müslümanlarla savaşanlar Türkiye’ye büyük zarar veriyor. Demokrasinin, hukukun, insan haklarının beşiği olan İngiltere’de din ve devlet nasıl barışıksa, işbirliği içindeyse bizde de öyle olmalıdır. Batılıların her şeyini körü körüne taklit eden kafa bu hususta niçin tersine gidiyor? Yoksa bunu bizzat İngilizler mi istiyor?

Ben tarikatlara taraftar bir Müslümanım. İslâm’ın tasavvuf boyutu vardır. Şeriat’a uygun olmaları şartıyla bütün tarikatlar haktır, faydalıdır. Zaten onların asıl umumî ismi “Tarikat-i Muhammediye”dir.

Tarikatlı olmaya evet, tarikatçılık yapmaya hayır. “Benim şeyhim en yüksek, öteki şeyhler en alçak…” Böyle bir hezeyanı aklı başında bir Müslüman sarfetmez. Yine, “Benim tarikatım en hak, öteki tarikatlar berbat…” Bu söz de tasavvufa, tarikat terbiyesine, Müslüman ahlâkına zıttır, eşekliktir.

Bu memleketin olgun, vasıflı, güçlü, üstün bilgili, irfanlı, kültürlü, doğru, dürüst, güzel insanlara ihtiyacı vardır. Ülke ve devlet işleri böyle adamlarla iyi yürür. Tarikatların ana vazifesi böyle adamlar yetiştirmektir.

Ülkemizdeki yasaklar kalkıncaya kadar dış dünyaya açılmak, büyük üniversitelerde güçlü adamlar okutmak gerekiyor. Başta ABD olmak üzere bütün medenî, ileri, hukuklu ülkelerde tarikat faaliyeti başlatılmalıdır. Türkiye’nin en zekî, en soylu (ruh soyluluğu), en istidatlı, en karakterli çocukları ve gençleri ABD ve Avrupa eğitim müesseselerinde okutulmalıdır. Bir yandan da alternatif ve paralel islâmî terbiye verilmelidir. Kimse kalkıp da Müslümanlar çocuklarını gayr-i müslim mektep ve üniversitelerinde nasıl okutabilirler diye itiraza kalkmasın. Hazret-i Musa nasıl Firavun’un sarayında yetiştiyse yarının büyük Müslümanları da Hıristiyan üniversitelerinde okuyabilir, yetişebilir. Elbette tedbir alınacaktır. Erkek ve kız öğrenciler gruplar halinde gönderilecek, başlarında hocalar, hocahanımlar bulunacak, başta beş vakit namaz olmak üzere ibadetlerin edasına dikkat edilecektir. Öğrenci tek başına gönderilirse elbette kaybolma ihtimali büyüktür.

İngiltere’de eski şarkıcı Cat Stevens’in (Yusuf İslâm) açtığı bir İslâm Koleji var. Parası ve aklı olanlar çocuklarını orada okutabilir. Fazladan edebî-yazılı Türkçe hocası tutulması ve anadillerini mükemmel bir şekilde öğrenmeleri sağlanmalıdır. Bir de, dinî ve itikadî bakımdan ehli sünnet çizgisinden çıkmamaları icab eder.

Selâm hidayete tâbi olanlar üzerine olsun! 17 Şubat 2001