Taş Olsa Çatlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Şubat 2019
Perşembe
Sovyetler Birliği dağılmamış ve Marksizm iflâs etmemiş olsaydı Türkiye komünizmin pençesine düşebilirdi. Bizde öyle bir kapitalizm var ki, evlere şenlik, düşman başına. Haksızlık, hırsızlık, soygun, talan, hortum, sosyal adaletsizlik, gelir dağılımındaki korkunç adaletsizlik bu ülkenin bin yıllık tarihinde görülmemiş boyutlara ulaştı. Böyle bir ortamda, Marksizm iflâs etmemiş olsaydı komünistler hür ve serbest seçimlerle veya devrim yoluyla iktidarı ele geçirebilirlerdi.
Şu ülkenin perişan haline bakıp da öfkeden, kederden, hırstan çatlamamak mümkün mü? Bazılarında hiç vicdan kalmamış ki, bunca rezalet ve sefalet içinde hâlâ keyiflerine bakıyor, küçük hesaplarla uğraşıyorlar.
Milletvekillerimizin böyle bir ortamda yanardağlar gibi patlamaları; ülkenin, halkın, devletin hukukunu müdafaa etmek için kahramanca konuşmalar, hareketler, teşebbüsler yapmaları gerekmez mi?
1924’te Trabzon mebusu Ali Şükrü bey, Topal Osman’a boğdurulduğu zaman Hüseyin Avni bey Meclis kürsüsüne çıkmış ve tarihe altın harflerle yazılan ateşli bir konuşma yapmıştı. Bugünün Hüseyin Avni’leri nerededir? Küçük hesaplar, küçük ve hasis menfaatler, küçük taktikler… Memleket elden gidiyor, biz nelerle uğraşıyoruz.
Şu kurtarıcılara bakınız. Yahu bu memleketi, bu devleti, bu milleti batıranlar sizler değil misiniz? Nasıl oluyor da şimdi karşımıza kurtarıcı olarak çıkıyorsunuz? Sizde hiç utanma yok mu?
Şu medya prenslerine bakınız. Transfer ücretleri bir milyon dolar, aylıkları onbeş, yirmi bin dolar ve hergün ne makaleler döktürüyor, ne manşetler atıyorlar. Amaçları büyük patronların, büyük babaların efsanevî servetlerini çoğaltmak ve bundan kendi hisselerine düşen rant ve primleri almak.
Önümüzdeki seçimleri kazanmak için ne yapmalıyım, ne gibi taktiklere başvurmalıyım… Şimdi nicesinin aklı fikri bu hesaplardadır. Yahu memleket batıyor, halk perişan, devlet vahim tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya, siz hâlâ kendi ikbalinizden başka bir şey düşünmüyorsunuz. Türkiye yıkılırsa sizin ikbaliniz kalır mı?
Memleket ne hallere düştü. Cirmi küçük, ağırlığı büyük emperyalist bir devletin Türkiye’de on milyar dolar parası faiz, rant, repo, tefecilik sektöründe çalıştırılıyor. Bunun iki milyar doları o ülkenin istihbarat teşkilatına ait. Paraları işleten adam Bursa’da bir cinayete kurban gidiyor. Emperyalist devletin istihbarat birimleri hemen Bursa’ya geliyor, on milyar doları işleten adamı vurduran kodamanın oğlunu yakalıyor, bacaklarından ipe bağlayıp helikopterden sallıyor. Kodaman hapse atılıyor. Bir gecede alel acele iki buçuk milyar dolar para toplanıyor. Yer yerinden oynuyor ve bizim büyük medyamız bu akıllara durgunluk veren hadiselerden birkaç satırla olsun bahsetmiyor. Türkiye bir sömürge midir ki, yabancı bir devlet Türk para piyasasında on milyar dolar çalıştırıyor, Türk iktisat ve finansının kanını emiyor?
Yine aynı yabancı devlet, Türkiye’deki ırkdaşlarından büyük miktarda ağır vergiler topluyor. Türkiye sınırları içinde, Türk vatandaşı olan bir azınlıktan veya cemaatten başka bir devlet nasıl vergi toplayabilir?
Dindarlar fabrika, holding, şirket kurunca yeşil sermaye diye ter ter tepinip yaygara kopartanlar, emperyalist bir devletin ülkemizde vergi toplamasına niçin karşı çıkmıyor?
Şarkıcıları, türkücüleri, futbolcuları, mankenleri, travestileri manşetlere atan büyük medya, helikopterden sallandırılan kodaman çocuğu ile ilgili haberi niçin kullanmıyor?
Zavallı Türkiyem, sen bu hallere düşecek miydin?
Çanakkale gazisi kızı, yetmiş bir yaşındaki hasta Medine Bircan, sağlık karnesindeki resim başörtülü diye hastahaneye alınmadı ve tedavi edilmedi, sonunda öldü. Bu faciayı yazan, protesto edenleri “Gericiler Alemdaroğlu’nu yıpratmak istiyor” diye karalayanlar, Türkiye soyulurken niçin ses çıkartmıyorlar?
Dincilik, siyasal İslâm, Şeriatçı Müslümanlar en büyük tehlike ve tehditmiş. Peki bunu söyleyenler neyi temsil ediyor? Kurtuluşu, yücelmeyi, selameti, millî haysiyeti mi?
İsim versem, hakaret dâvası açacaklar… Herkes biliyor ki, bazıları gırtlaklarına kadar pisliğe batmıştır. Mallarının, mülklerinin, servetlerinin, bankalardaki hesaplarının, dış ülkelerdeki lüks evlerinin, yatlarının, korular içindeki köşklerinin hesabını verebilirler mi?
Dış ve iç borçlarımızın yekûnu iki yüz on beş milyar doları bulmuş. Nereye gitti bu paralar? Bunlarla Türkiye’nin sanayii, finansı, ziraati, iktisadiyatı, ticareti düze çıkar; ülkemiz Güney Kore veya Taiwan gibi zengin ve üretken olurdu. Güney Kore dünyanın en ileri ve zengin ülkelerine kendi otomobillerini satabiliyor da bizim niçin yüzde yüz yerli-millî bir otomobil sanayiimiz yoktur? Böyle bir sanayi ülkemizi ve devletimizi ihya edebilirdi. Hangi vatan hainleri bizim de Güney Kore gibi bir otomobil sanayii kurmamızı engelledi?
Türkiye’nin tarımını, hayvancılığını hangi vatan hainleri çökertti?
Amerika otuz milyar dolar verecekmiş de, Türkiye Irak savaşında onun yanında yer alacakmış. Böyle bir savaş bizim felaketimiz olur. Kuzey Irak’ta fiilen bir Kürt devleti kurulmuştur. Türkiye’nin millî menfaatleri Irak’la savaşmakta değil, o komşumuz ile alabildiğine ticaret ve işbirliği yapmaktadır. Ambargo sadece Irak’ı değil, bizi de çökertmiştir. Amerika’nın vereceği otuz milyar dolar, borçlarımızın kısa bir müddet için faizlerini ödemeye yarayacaktır. Sonra ne olacak?
Başörtüsü yasağı Türkiye’yi yüceltiyor mu, batırıyor mu?
Başta Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi olmak üzere bütün uluslararası sözleşmeler ve metinler din ve inanç hürriyetini en büyük değer olarak kabul ediyor, anne-babaların çocuklarına din eğitimi vermekte tamamen hür olduklarını beyan ediyor ama bizde bazı yasakçı ve zorlamacı kafalar yaz tatilinde küçük çocuklara din ve Kur’an dersi verilmesini yasaklıyor. Bu yasak Türkiye’nin ilerlemesine, güçlenmesine, yücelmesine mi hizmet ediyor, yoksa tam tersine bizi batırıyor mu?
Ağlanacak haldeyiz… 02 Ağustos 2002