CumartesiSoru: Bir tarikata mensupsunuz ve bir şeyhe intisablısınız. Şeyhinizi çok seviyorsunuz. Onun aleyhinde bulunan bir Müslümana ne yaparsınız?

Cevap: Bağırır çağırırım, şiddetli tepki gösterir, “Sen nasıl Müslümansın ki, böyle büyük bir zata saygısızlık ediyorsunuz, maazallah kâfir olursun” gibi aşırılıklar yaparsanız, biliniz ki, siz gerçekten tarikat terbiyesi görmüş, olgun bir mürid değilsiniz. Yapacağınız şey şudur: Nasipsiz dersiniz, iman ve İslam kardeşliğini bozmazsınız, yumuşak muamele edersiniz. Müslüman bir şeyhin aleyhinde bulunmakla kişi dinden çıkmaz. Şeyhlerin (tabiî ki, hakikî şeyhlerin) kadr ü kıymetlerini herkes anlayamaz. Bu bir nasip meselesidir.

Soru: Bir şeyhe gittiniz, elini öptünüz, duasını aldınız. Derviş olmuş sayılır mısınız?

Cevap: Dervişlik o kadar ucuz ve kolay değildir. Şeyhin elini öpen muhabbet intisabı yapmış, muhib olmuş olur. Derviş olabilmek için çilelere girmek, seyr-i süluk yapmak gerekir. Bazen binlerce muhibbi (seveni) olan bir şeyhin on dervişi çıkmaz.

Soru: Namaz kılmayan, muharrematı (haram olan şeyleri) açıkça, çekinmeden irtikâb eden bir şeyhe intisab ettiniz…

Cevap: Mevlânızı değil, belânızı bulursunuz. Bir şeyh efendinin herkesten daha fazla namaza ve diğer ibadetlere devam ve dikkat etmesi gerekir. “Bizim namazımız kılınmış, orucumuz tutulmuştur. Biz yakîn derecesine vâsıl olmuşuz ve artık bizden ferâiz kalkmıştır” gibi lâflar edenler Muhammed aleyhissalatü vesselamın yolunda değildirler. Çünkü Seyyid-i Benî Âdem olan Efendimiz ölünceye kadar cemaatle namaz kılmıştır. “Sana yakîn gelinceye kadar Rabbine ibâdet et” meâlindeki âyetteki yakîni müfessirler ölüm olarak yorumlamışlardır. İnsan, âhiret olduğunu ölünce yakînen anlar.

Soru: Adamın biri tarikata girmiş, sufîlik ve sofuluk taslıyor, tafrasından yanına yaklaşılmıyor ama bu zat bol bol gıybet ediyor…

Cevap: Böyleleri ham ve sahte sufîlerdir. Kitabullah, Sünnet gıybeti (Müslümanları arkalarından çekiştirmeyi), söylenen sözler doğru da olsa yasaklamış, bu ahlaksızlığı “Ölü kardeşinin etini yemek kadar çirkin ve kerih görmüştür. Gıybetçiler büyük günah işliyor.

Soru: Bir tarikata girdim, benden devamlı olarak para isteniyor. Ne kadar versem daha fazlasını tâlep ediyorlar. Bu ne iştir?

Cevap: Kardeşim siz tarikat diye yanlışlıkla bir holdinge falan girmiş olmayasınız? Bizim bildiğimiz sufî tarikatlarında ne para istenir, ne de verildiği takdirde kabul edilir.

Soru: Şeyh her şeyi bilir mi?

Cevap: Şeyh her şeyi bilir diye itikad etmenin küfür olduğu beyan edilmiştir. Gerçek şeyhler, kâmil mürşidler, evliyaullah, kendilerine bildirildiği kadar bilirler. Her şeyi bilmek, mutlak ilim Hak Teâlâ azze ve celle hazretlerine ait bir sıfattır.

Soru: Bir mürid ve derviş şeyhini tenkit edebilir mi?

Cevap: Edemez, edebe aykırı olur. Ancak, tenkit ehliyetine sahip olan intisapsız kişiler edeb erkân dairesinde tenkit edebilirler.

Soru: Cehrî zikir, halka olmak, devran gibi şeyler caiz midir?

Cevap: Bunların fetvaları, ruhsatları, izinleri verilmiştir. Merak eden son devir ulemasından ve Nakşî şeyhlerinden Ömer Ziyaüddin Dağıstanî hazretlerinin “Fetevâ-i Ömeriyye ‘an Turuki’l-aliyye” adlı kitabına bakabilir.

Soru: Mevlevî tarikatı hakikî ve sünnî bir tarikat mıdır?

Cevap: Elbette. Hakikî Mevleviler abdestsiz yere basmazlar, beş vakit namazı kılarlar, zühd ve takva sahibidirler, Resûl’ün sünnetine uyarlar. Bazı bozuk kişiler, râfızîler kendilerini Mevlevî gibi gösteriyor. Değildirler. Hazret-i Mevlana gece gündüz ibadet ederdi.

Soru: Nakşîlik mi üstündür, Kadirîlik mi?

Cevap: Böyle sorular sorulmaz. Nakşî daha takvalı ise o üstündür. Kadirî ondan takvalı ise o üstündür. İslam’da üstünlük ve kerem takva iledir. Kur’an böyle buyuruyor.

Soru: “Benim şeyhim en büyük, öteki şeyhler en küçük…” “Benim tarikatim en hak, ötekiler berbat” diyen adama ne demeli?

Cevap: Böyle hezeyanlar savuran adam ne tarikatlı, ne derviş, ne de akıllı ve şuurlu bir Müslümandır. Bunlar eşekçe lâflardır. Bütün hakikî şeyhler muhteremdir, bütün hakikî tarikatlar hak ve muteberdir.

Soru: Bir Müslüman tarikata girmeden Cennet’e girilebilir mi?

Cevap: Niyazi-i Mısrî hazretleri tasavvufla ilgili küçük bir risalesinde bu soruya “Elbette girilebilir” cevabını vermiştir. Akaid, ilmihal, ahlak kitaplarındaki islamî ve şer’î hükümleri öğrenir, bunları hayata tatbik edersiniz ve inşaallah Cennet’e girersiniz.

Soru: Tarikata genel dâvet olur mu?

Cevap: Olmaz. Dâvet imana, İslâm’a, ahkâm-ı şer’iyeyedir. Tarikata girmek nasip meselesidir. Nasibi olan girer, olmayan giremez. Bazı tarikatların genel dâvet yapması ve önüne geleni tarikata doldurması yanlıştır.

Soru: Bu devirde tarikat çok gerekli midir?

Cevap: Gereklidir. Çünkü âhir zamanda yaşıyoruz. Fitneler, fesatlar, nifak ve şikaklar, fısk u fücurlar, ayak kayma tehlikesi çoğalmıştır. Gerçek bir tarikata giren, gerçek bir şeyhe intisab eden, ucu Resullerin Seyyidine (Sallallahu aleyhi ve sellem) ulaşan çok kuvvetli, nuranî bir zincire yapışmış olur ve inşallah ebedî saadetini temin eder. Ancak, sahte bir şeyhe, sahte bir tarikata intisap edenler bir bataklığa düşmüş olurlar. Dikkat edilecek hususlar şunlardır: İtikadda ehl-i sünnet çizgisinde olunması, Şeriat ahkâmına sıkıca uyulması gerekir.

Soru: Bir tarikat zekât toplayabilir mi?

Cevap: Zekat hükmî şahıslara (tüzel kişilere) verilmez. Öncelikle Kur’an’da, fıkıhta, Şeriatta açıkça belirtilmiş olan fakir, miskin, muhtaç Müslümanlara dağıtılması gerekir. Hizipler, fırkalar, cemaatler, kurumlar da zekat toplayamaz.

Soru: Tarikata ham olarak giren daha sonra ne olur?

Cevap: Tarikata ham giren pişer, noksan giren tamam olur, kemâlsiz giren kemâl sahibi olur. Tarikata ham girmiş, yirmi sene içinde kalmış ve hâlâ ham duruyor. Böyle tarikat olmaz.

Soru: Tarikatlar yasak mıdır?

Cevap: Maalesef yasaktır. Bu yasak hukuka, millî kimliğe, evrensel ve temel insan haklarına, gerçek demokrasiye, gerçek laikliğe, eşitliğe, insafa, adalete ters düşen bir yasaktır. Masonluk tarikatı serbest, Müslümanlık tarikatı yasak. Olur mu böyle şey? Tarikatlar yasaktır ama tasavvuf yasak değildir. Tekkelerde, dergâh ve zaviyelerde zikrullah yapmak yasaktır ama Müslüman için şu âsüman bir kubbe, şu yeryüzü bir semâhâne değil midir? Tasavvuf ve tarikat bir gönül ve bâtın işidir. Yasakla önlenemez. Nitekim şu anda Türkiye bir tarikatlar ülkesidir ve hep öyle kalacaktır.

Soru: Gerçek şeyhlerden, kâmil mürşidlerden, hakikî tarikatlılardan ne istemek gerekir?

Cevap: Onlardan hayır dua ve himmet istenir. Gelmiş geçmiş ve hâlen yaşayan hepsinin ruhaniyetleri üzerimizde sâyeban olsun. 18 Şubat 2001