Cumartesi

 

Başkanlığa seçildiğinizi duydum, memnun oldum. Sizi tebrik ediyor ve Cenâb-ı Hak’tan “hayırlı” başarılar diliyorum. Hayırlı kelimesini tırnak içine aldım, çünkü alelıtlak başarının kıymeti yoktur. Hayırlı olması şarttır.

Başkanlığına geçtiğiniz teşkilât çok zengin, çok geniş bir kurumdur. Yükseklerde bulunuyorsunuz, çok dikkatli yürümenizi ve hareket etmenizi, min gayr-i haddin (haddim olmayarak) tavsiye etmek cüretinde bulunuyorum. Malum-i âliniz yüksekten düşenler paramparça olurlar. Birinci kattan düşse bir kişi, canını kurtarma ihtimali vardır ama onuncu kattan düşenin hali dumandır.

Haber aldığıma göre, başkanlık makamına oturduğunuz günden beri, sizi tebrik için gelen kişiler ve heyetlerden başınızı alamıyormuşsunuz.

Herkesi suçlamak, karalamak istemiyorum. Muhakkak ki ülkemizde büyük tacir, büyük işadamı, büyük sanayici, büyük ithalatçı, büyük ihracatçı, büyük fabrikatör olarak temiz ve nezih insanlar mevcuttur. Bunların, müsaadenizle, bazı temel özelliklerini sayayım:

– Yalan söylemezler, hilekârlık yapmazlar, kimseyi aldatmazlar.

– Emanete hıyanet etmezler. Söz verirlerse sözlerini tutarlar.

– Borçlarını öderler.

– Kesinlikle haram ve şüpheli kazanca talip olmazlar. Her şeyin helâl ve meşru olanını kazanmak isterler.

– İhalelere fesat karıştırmazlar. Komisyon almazlar.

– Rüşvet almaz ve vermezler.

– Devletin, belediyelerin, vakıfların mallarına ve haklarına el uzatmazlar.

– Saçı bitmedik yetimlerin, gözü yaşlı dulların, bîkes ve çaresiz ihtiyarların haklarına göz dikmezler.

– Onlar şerefli, namuslu, haysiyetli, dürüst kimselerdir. Onlar iyi vatandaş, iyi insan, (İslâm dinine mensup iseler) iyi Müslümandır.

Ziyaretinize gelen, sizi tebrik eden, yasal sınırlar içinde sizinle işbirliği yapan bu gibi temiz, şerefli, dürüst, haysiyetli, ahlâklı, faziletli kimselere selâmlarımı, hürmetlerimi sunuyorum, var olsunlar, sağ olsunlar. Bendeniz, sizi başka bir zümre veya güruh hakkında uyarmak istiyorum. Üslûbum ve ifade tarzım size garip gelebilir ama bundan dolayı beni bağışlamanızı, mâzur görmenizi istirham ediyorum.

Son otuz yılda ülkemizde, son derece uğursuz, şerli, lanetli bir zümre türemiştir. Ben bunlara aç köpekler diyorum. Özellikleri nelerdir?..

– Haram kazanırlar, haram yerler.

– Haram rantlar peşinde koşarlar.

– Devletin, belediyelerin, vakıfların, ülkenin, halkın haklarına ve mallarına el uzatırlar.

– Onların dinleri, paradır.

– Karun kadar servete sahip olsalar yine doymazlar. Geberinceye kadar, mezara girinceye kadar daha fazla servet, daha fazla para, daha fazla rant için çalışırlar.

– Bu güruh son otuz yılda Türkiye’nin kanını, iliğini sömürmüştür. İktisat ve finans hayatımızı bu aç köpekler çökertmiştir. Yüz milyarlarca dolarlık kara servet elde etmişlerdir.

– Bunlar hiçbir ahlâk, hikmet, fazilet kuralı dinlemezler. Eskiden eşkıyanın, haydutların bile raconları, kendilerine göre bir ahlâkı varmış. Meselâ, on dokuzuncu asrın son çeyreğinde Kocaeli yarımadasında yaşamış “Balçıklılı Edhem” ismindeki eşkıya reisi, çetesinde bulunan ve evladı gibi sevdiği yeğenini Gebze civarındaki bir köyde kendi eliyle vurarak idam etmiştir. Yeğeninin suçu neydi? O köyde evli bir kadınla ilişki kurmuştu… Balçıklılı Edhem, silahın tetiğine basmadan önce yeğenine “Biz eşkıyayız ama ırz düşmanı değiliz!” demişti. Yine, eskiden nice Osmanlı eşkıyası zengin mütegallibeden aldıkları paranın bir kısmını fakir, fukaraya dağıtmışlardır.

– Bizim modern aç köpeklerde ne din, ne iman, ne ahlâk, ne fazilet, ne kanun korkusu vardır. Bazılarının dindar geçinmesi kimseyi aldatmasın.

Büyüklerimiz:

– Kişinin namazı ve orucu sakın seni zarara uğratmasın. Sen, onun “öncelikle” para ile olan muamelatına bak.

İşte maalesef size böyleleri de gelecektir. Etrafınızda eşek arıları gibi tavaf edecekler, “Sayın Başkanım… Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…” diye diller dökeceklerdir. Maksatları rant yemektir. Allah belalarını versin.

Kendinizi bu haşarattan koruyamazsanız büyük zarara uğrayacağınızı açıkça hatırlatırım. Onlardan kurtulmak kolay değildir. Benim çocukluğum kırsal kesimde geçti. At sinekleri vardı, onlardan kurtulmak çok zordu. Kovarsın yine gelir… Yakalayıp öldüremezsin… Sana öyle bir musallat olur ki, o küçücük böcek yüzünden huzurun kalmaz…

Tarihî bir cycle’ın sonuna yaklaşıyoruz. Her şey hızla bozula bozula, sonunda dehşetli bir kıyamet kopacaktır. Bunu hatırınızdan hiç çıkartmayınız. Tek başına bir ümmet olan René Guénon (Şeyh Abdülvahid Yahya) kitaplarında bunu anlatır. Geleceğe pembe gözlüklerle bakmayınız, korkunç bir bozukluk, kokuşma, çürüme içindeyiz. Bunları hesaba katarak çalışmalıyız.

Ümidinizi kırmak istemem. Yüce İslâm dini “Yarın kıyametin kopacağını bilsen, bugün elinde bulunan hurma fidanını toprağa dik” diyor. Bu mesaj, aklı ve firaseti olanlara yeterlidir.

Başkanlığınız, size birtakım âfetler getirecektir. Namazlarınızda aksamalar görülecektir; iyi bilmiş olunuz ki, dünyanın bütün başkanlıkları iki rekâtlık bir namaza değmez. Bunu zaten siz bilirsiniz… Başına geçtiğiniz müessesenin asıl işleri yanında, inşaallah birtakım sosyal, kültürel, sanatla ilgili, insanî hizmetler yapmaya da muvaffak olmanızı niyaz etmekteyim.

Ziyaretinize gelmeyi hatırımın köşesinden geçirmem, İslâm dini, makam ve mevki sahiplerinin, reislerin, siyasî veya iktisadî iktidar ehlinin ziyaretine gidilmesini hoş görmez. Ehlullah böyle tavsiye ediyor. Din ulularından bazılarının, hükümdarları, vezirleri, valileri, reisleri kerhen ziyaret ettikleri olmuştur. Bunun sebebi ve niyeti de şudur: Halkı onların zulmünden, kötü idaresinden korumak ve kurtarmak için nasihat etmek…

Dünyanın ve özellikle ülkemizin üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Batı medeniyeti iki asırdır ektiği rüzgârların fırtınalarını biçmeye başladı. Anormal şekilde artan zelzeleler, tayfunlar, iklim değişiklikleri, kuraklıklar, kanlı savaşlar ve daha neler neler… Bu konuda sayısız kitap yayınlandı, gazeteler ve dergiler korkutucu yazılar yayınlıyor.

Böyle bir zor zamanda, bir makamın başına geçtiniz, size bir emanet verildi. Allah yardımcınız olsun. Bilvesile selam ve hürmetlerimi sunarım. 10 Nisan 2005