Çarşamba

 

Bu yazım bazılarının huzur ve rahatını kaçıracaktır. Uyarmam gerektiği için kaleme almış bulunuyorum.

Birinci Husus

Bir takım felâketler kapımızdadır. Artık bilmeyen, işitmeyen kalmadı; bunların birincisi beklenen büyük İstanbul (veya Marmara) depremidir.Büyük zelzeleden bu yana beş yıl geçti, doğru dürüst tedbir alınmadı. Toplantılar, toplantılar, toplantılar…Sadece kuru toplantı ile zelzeleye karşı tedbir alınmış olur mu? Toplantıyı yapacaksın, uzmanlara soracaksın: “Bu şehirde 7 şiddetinde bir depremde yıkılacak binalar hangileridir?” Onlar çürük yapıların nasıl tesbit edileceğini bildirecekler, bununla ilgili teşkilât kurulacak, şehir taranacak ve yıkılacak binalar tahliye edilecek… Beş sene içinde böyle bir şey yapılmadı. Neymiş efendim “Zelzeleye alışmalıymışız…” Ne boş lâf!

Allah saklasın, bırakın İstanbul’un, Türkiye’nin büyük bir İstanbul zelzelesine tahammül edecek gücü yoktur. Her şey altüst olur.

İkinci Husus

Toplumda ahlâkî bakımdan düzelme görülmüyor. Bir toplum ahlâk-aksiyon bakımından kendini düzeltme iradesine sahip olmazsa batmaya mahkûmdur. Enflasyonun düşürülmesiyle, paradan altı sıfır atılmasıyla ülke kurtulmaz. Kurtuluşun birinci maddesi ahlâkın düzgün olmasıdır. Ahlâk, eylemle ilgili her şeyi kapsar. Hırsızlık, yolsuzluk, devletin ve belediyelerin hortumlaması, çeteler, mafyalar, şaibeli ve karanlık ihaleler, komisyonlar, uyuşturucu kaçakçılığı, partizanlık, emanete hıyanet… Bunların mutlaka önlenmesi, asgarî (en az) seviyeye indirilmesi gerekir. Bir toplumda böyle bir irade yoksa, onun düzelmesi vertical-dikey İrade’ye kalır. Yani başına büyük bir felâket ve yıkım gelir.

Horizontal-yatay-beşerî iradesini kullanamayan Türkiye Vertical İrade’ye hazır olsun.

Üçüncü Husus

Bir toplumun ayakta durması için birinci şart orada adalet olmasıdır. İnsanlar hürriyetsiz yaşayabilirler, adaletsiz yaşamak mümkün değildir. Adalet lâfla olmaz, “Adalet olsun!” demekle olmaz. Adaletin olmasının birtakım temel şartları vardır:

1. Devletin, siyasî sistemin birinci ilkesi “hukukun üstünlüğü” ilkesi olmalıdır.

2. Mevcut kanunların âdil olması gerekir. Adil olmayan kanunlarla adalet sağlanamaz.

3. Vasıflı, güçlü, temiz, bağımsız bir yargı sistemi olması gerekir.

Bu konuda fazla konuşmak istemiyorum. Medyadaki üzücü haberleri biliyorsunuz, duyuyorsunuz.

Bir ülkenin, bir toplumun kendi millî kimliği, millî kişiliği, millî kültürü vardır. O ülkedeki hukuk sisteminin kesinlikle bu değerlere karşı olmaması, bunlara bağlı ve saygılı olması gerekir.

Dördüncü Husus

Bizdeki eğitimin, üniversitelerin yozlaşması, bozulması, hattâ iflâs etmiş olması geleceğimiz bakımından en büyük tehdit ve tehlikeyi oluşturmaktadır. Eğitim ve üniversiteler boş edebiyatlarla, günübirlik tedbirlerle, mâzide yüzlercesini gördüğümüz yüzeysel islah planlarıyla düzelmez. Eğitim ve üniversiteler köklü ve derin tedbirlerle düzelir.Dünyanın medenî, ileri, dengeli, zengin, sağlıklı ülkelerinde okullar ve üniversiteler var. Bizde de böyle okullar ve üniversiteler olmalıdır. Eğitimi ve üniversiteleri düzeltmenin şartları şunlardır:

1. İdeolojiye bağlılık, bağımlılık kaldırılacak; eğitim sistemi ve üniversiteler millî kimliğe, millî kültüre uygun hale getirilecektir.

2. Hedef: Birinci sınıf iyi vatandaşlar, iyi insanlar yetiştirmek olmalıdır. Vasıflı, güçlü, üstün insan yetiştiremeyen eğitim ve üniversite vazifesini yapamıyor demektir.

Türkiye Ortadoğu’nun Japonyası, Güney Kore’si, Tayvan’ı, Singapur’u olamadıysa eğitimin ve üniversitelerin yetersizliği yüzündendir.

Beşinci Husus

Agresif Evangelist misyonerlerin ülkemize karşı açmış oldukları yeni Haçlı Seferi korkunç boyutlara ulaşmıştır.

1. Geçenlerde yazdım, sadece Adana’da 183 kilise – ev açılmıştır. Bir iki sene içinde açılmış olan büyük bağımsız kiliselerin sayısı 150’yi geçmiştir, yüzlerce kilise inşaatı devam etmektedir.

2. Birtakım adamlar “inanç turizmi olsun, ülkeye para gelsin…” bahanesiyle, vaktiyle kiliseden döndürülmüş camileri bile tekrar kilise yapmak üzere faaliyete geçmiş bulunmaktadır.

3. “Birkaç vatandaş Hıristiyan olsa ne çıkar? Hıristiyanlardan Müslümanlığa geçenler yok mudur?..” gibi şeytanî uyutma propagandaları yapılmaktadır.

4. Kars vilayetimizin Ermenistan’a sınır bölgesindeki arazinin bir kısmı yabancılar tarafından satın alınmıştır.

5. Agresif Evangelist misyonerlerin gayesi yeryüzünden İslâm’ı ve Müslümanları kazımak; Teslis dininin ilk vatanı olan Anadolu’yu tekrar bir Hıristiyan ülkesi haline getirmektir.

Bazı büyük şahsiyetler bu konuda “Müslümanlar Roma’da, Paris’te, Londra’da, New York’ta cami yapıyor da, misyonerler Türkiye’de niçin kilise yapamıyacakmış?..” şeklinde gerekçeler ileri sürüyorlar. Bu gerekçeleri tamamen bâtıldır. Çünkü Türkiye Müslümanlarının, kendi vatanlarında din hürriyeti yoktur; dinî dernek kurmak hakları yoktur, İslâm daveti ve tebliği yapma hakları yoktur. Eşitlik olmadan, mütekabiliyet olmadan elbette misyonerlere bu kadar hürriyet verilemez.

Böyle giderse agresif misyonerler Türkiye’yi parçalayacaktır. Önce biz Müslümanlara ABD’de, İngiltere’de, Almanya’da, Kanada’da olduğu kadar din hürriyeti verilsin, ondan sonra misyonerlerin önü açılsın.

Altıncı Husus

Türk toplumunda vahim bir çürüme ve çözülme müşahade edilmektedir. Bizi ayakta tutan bütün dinî, kültürel, ahlâkî, sosyal değerler kasıtlı ve planlı olarak yozlaştırılmaktadır. Toplumun temel birimi olan aile çökertilmektedir. Suçlar son derece artmış ve yaygınlaşmıştır. Para, bir kısım insanlarımızın tek değeri haline gelmiştir. Güven kalmamıştır. Laçkalık, ehliyetsizlik, liyakatsizlik her yeri, her işi sarmıştır. Şarlatanlık, demagoji, soytarılık, arivistlik, hokkabazlık geçer akçe olmuştur. Halk yığınları yoğun şeytanî propagandalarla, beyin yıkamalarıyla sersemletilmiş, afyonlanmış, yararına olan şeylerleri, zararına olan şeyleri ayırt edemez hale getirilmiştir. Bunun sonu iyi değildir. Üçüncü Boğaz köprüsü yapılacakmış, Sarayburnu’ndan karşıya tüp geçit inşasına başlanmış, Türkiye Avrupa Birliği’ne girecek ve her şey düzelecekmiş… Bu gibi icraat ile kurtuluş olmaz. Her şeyden önce sağlıklı bir toplum yapısı olması gerekir. Sağlıklı yapı yoksa, batış önlenemez.

Yedinci Husus

Türkiye şu anda çok ağır bir İsrail, Siyonist,Yahudi tesirine mâruzdur. İsrail ile ülkemiz arasında yoğun bir işbirliği vardır. Böyle bir şey ülkemizin, halkımızın, devletimizin menfaatlerine uygun mudur? Türkiye’yi İsrail’in dümensuyuna hangi güçler ve mihraklar sokmuştur? İleride bir Ortadoğu savaşı çıkarsa İsrail ile bir olan Türkiye’nin durumu ne olacaktır? Türkiye’nin yeri İslâm ve Arap dünyası ile birlikte olmak değil midir? Arap dünyası ile dost ve müttefik olsak, yapacağımız ticaret ile kalkınabiliriz. Şu anda İsrail’e uçak, tank vesaire tamiri için milyarlarca dolar ödüyoruz. Hem de gırtlağımıza kadar borca batmış, bunların faizini bile ödemekten aciz bulunduğumuz halde… 26 Ağustos 2004