1. Kur’ân’ın kesin beyanına, Sünnet’e, icmâ-i ümmete; Ehl-i Sünnet eimmesinin, ulemasının, fukahasının, müfessirlerinin, muhaddislerinin bildirdiklerine göre Allah katında tek hak ve geçerli din İslâm’dır. Bu kesin hükmü inkâr eden, zamanımızda İslâm’dan başka da hak dinler vardır, onların mensupları da ehl-i necat ve ehl-i Cennet’tir diyen kişi, bu inkâr ve tekzibi dolayısıyla dinden çıkar.

2. Hz.Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem’in risâleti (peygamberliği) ve dâveti (çağrısı) kendisine ulaştığı halde, bu dâveti kabul etmeyen kimse mü’min değil, kafirdir.

3. İlk Peygamber Hz. Âdem Safiyullah aleyhisselam Efendimizden bugüne kadar usûl (inançlar ve temel hükümler) bakımından din, İslâm’dan ibaret olagelmiştir. Sadece füruatta, işlemeye dair hükümlerde değişiklik olmuştur.

4. Hz. Âdem’den bu yana, geniş mânasıyla İslâm’ın en temel hükmü, ana prensibi Tevhid’dir.

5. Bugünkü muharref Nasranilikteki Teslis inancını Hz. İsa Mesih aleyhisselam efendimiz çıkartmamış, Tarsuslu Pavlos çıkartmıştır.

6. Tevhid inancı ile Teslis inancı kesinlikle bağdaşmaz, uyuşmaz.

7. Tevhid ve ehlî Müslümanlar ile Teslis’e inananlar arasında, Allah konusunda ittifak değil, büyük ihtilâf vardır.

8. Kelime-i Tevhid bir bütündür. Baş tarafını söyleyip, ikinci kısmını lisanen ikrar etmeyenler Müslüman sayılmaz. Mü’min olmak için diliyle “…Muhammed Resulullah” diyecek ve kalbiyle de şeksiz ve şüphesiz şekilde inanacaktır.

9. Hz. İbrahim aleyhisselamdan bugüne kadar tek “İbrahimî din” olmuştur. Üç İbrahimî din vardır demek safsatadır, hezeyandır, İslâm’a aykırıdır, inkâr sözüdür.

10. Kur’ân-ı Kerim’de “İbrahim Yahudi ve Nasranî değildi, o hanif ve müslimdi” buyruluyor.

11. Mü’min ve Müslüman olmak için bütün Peygamberlere iman etmek gerekir. Hz. İsa’yı, Hz. Muhammed’i (Salat ve Selam olsun ikisine ve diğer Peygamberlere) inkâr ve tekzip edenler mü’min değildir.

12. Hz. Muhammed’den sonra, daha önceki bütün şeriatlar nesh edilmiştir, hükümleri yoktur.

Yukarıda on iki maddede beyan ettiğim prensipler ve kesin hükümler bütün tefsir, hadis, fıkıh, akaid, ilmihal kitaplarında mücmel veya mufassal şekilde yazılıdır. Bunlar muhkemattandır. Bunlar müttefekun aleyh mesâil ve ahkamdır.

Dünya İslâm’a koşarken, muharref dinlere bağlı olanlar da kurtulmuştur, onların dinleri de haktır ve onlar da Cennet ehlidir demek son derece yanlıştır.

Müslümanlar diyalogla değil, dâvet ve tebliğ ile mükelleftir.

Bir Müslümanın, Teslis inancı da haktır demesi cinnettir.

Hz. Muhammed Efendimizi inkâr edenlerin ehl-i Cennet olduğunu iddia etmek de korkunç bir cinnettir.

1400 küsur yıldan beri İslâm dünyasında diyalog diye bir kavram ve kurum olmamıştır. Bu, zamanımızda çıkmıştır. Çıkaranlar da Müslümanlar değil, Vatican papazlarıdır.

Diyalog, misyonerliğin yeni şeklidir.

Diyalogçuların, kendilerini savunmak için söyledikleri sözler boştur, esassız ve temelsizdir.

Zırvanın tevili olmaz.

Onlar bazı Kur’ân âyetlerini hevâlarına, re’ylerine göre çok yanlış bir şekilde yorumlamaktadır.

Hiçbir Ehl-i Sünnet âlimi ve fakihi onları tasvib etmez (doğrulamaz).

Âhir zamanda İsa Mesih aleyhisselam nüzul ettiği zaman Tevhid ehli Müslümanların yanına gidecektir.

Nüzul-i İsa’dan sonra Ehl-i Kitab Müslüman olacaktır.

Hz. İsa’nın nüzulüyle ilgili yüzden fazla sahih hadîs vardır. Bunlar mânevî tevâtür oluşturur. Bu hadisleri inkâr eden, dinden çıkar.

Bu yazımdan dolayı birileri bana düşmanlık edecektir. İnsanlar doğruları kolayca kabul etmez. Onların iyiliği için yazıyorum. Sevgili Müslüman kardeşlerimi uyarıyorum: Diyalog tuzağına düşmesinler, imanları korusunlar. Muharref dinleri İslâm ile bir tutmasınlar.

Bendeniz bu satırları para ve başka menfaatler karşılığında yazmıyorum. Gayem, elimden geldiği kadar dinime ve ümmetime nâçiz bir hizmetten ibarettir. Beni levm edenlerin levmlerinden korkmam ve çekinmem.

Allah birdir. Eşi, benzeri, oğlu, kızı, ortağı, şeriki yoktur.

Allah noksan sıfatlardan münezzehtir.

Allah kemâl sıfatlarla sıfatlıdır.

Allah zamandan, mekândan, cihetten, cisimden, inmekten, çıkmaktan, insanlar gibi organları olmaktan münezzehtir.

Allah’a oğul koşmak büyük bir sapıklık ve dalâlettir.

Sahih İslâm akaidine göre Allahü Teâlâ’nın on dört kemâl sıfatı vardır. HerMüslüman, ilmihal kitaplarından bunları okumalı ve ezberlemelidir.

Allah’a ortak koşanlar ve O’na noksan sıfatlar izafe edenler hidâyet üzere değildir, onlar dalâlettedir.

Temiz ve sahih İslâm akaidini, Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslâm İlmihali adlı kitabından veya diğer sahih ilmihallerden öğrenelim.

İmanımıza zarar veren yanlış inançlardan, ateşten kaçar gibi kaçalım.

(İkinci yazı) VAHŞETİN BÖYLESİ

Böyle vahşet, böyle merhametsizlik, böyle insafsızlık duymadım, görmedim. Güneydoğu illerimizden birinde kocaman bir sığır kurban edilirken, kasap hayvancağızın önce (canlıyken) ayaklarını kesmiş, sonra boynuna bıçağı vurmuş. İnternette resimlerini gördüm, fazla bakamadım. Damarlarımdaki kan dondu.

Ülkemizde hayvanlara çok eziyet ediliyor. Bazı şehirlerde kediler köpekler vahşice öldürülüyor. Geçtiğimiz yaz Ege taraflarında bir ormanda kaplumbağaların üzerine benzin döküp canlı canlı yakmışlardı.

Arazi rantı için ormanı yakıyorlar, bütün hayvanları feci şekilde öldürüyorlar. Ülkeyi acımasızlığın kara bulutları sardı. Acımasızlık genelleşirse sonunda gazap gelir, âfet gelir.

Bu dünya sadece biz insanlar için değildir.

Bütün canlıların yaşamaya hakkı vardır.

Bitkiler de canlıdır. Bitkiler Allah’ı zikr eder, bizim kulaklarımız duymaz, istidadı olanlar duyar.

Her ne yeşillik ki, yerden biter.

“Birdir O, şeriki yoktur” der…

Dünya insana emanetullahtır. Dağlar, ovalar, vâdiler, denizler, göller, ırmaklar, ormanlar, kırlar hep emanettir. Bütün canlılara şefkat ve merhametle muamele etmek bizim vazifemizdir.

Merhamet etmeyene merhamet edilmez.

Buharî’de yazıyor, Beni İsrail’den kötü bir kadın yolculuk yapıyormuş. Yolda bir kuyudan su içmiş. Bakmış ki, bir köpek susuzluktan kıvranıyor. Pabucuna su doldurmuş, köpeği suvarmış.

Resûl-i Kibriya Efendimiz

(Salat ve selam olsun ona)

“Allah o kötü kadını affetti”

buyuruyor.

Yine Buharî’de geçen başka bir hadîste, (Müslüman) bir kadının bir kediyi hapsettiği,

kedinin açlıktan öldüğü

ve Allah’ın o kadını bu merhametsizliği yüzünden Cehennem’e koyduğu bildiriliyor.

Kurbanlık boğanın


(rahat durması için)

önce ayaklarının kesilmesi vahşeti,

acımasızlığı, barbarlığı karşısında Türkiye’nin milyonlarca Müslümanının ayağa kalkması ve protesto etmesi gerekir. (Televizyonlar bu hadiseyi pek basit bir şekilde geçtiler, vatandaş ise birkaç tüh tüh deyip unutuverdi. Oysa bu tür olaylar çocuklarımıza tam da merhamet hissini vermek için büyük fırsatlardır. Kötü insanların bu tür vahşetlerini takbih etmek de toplumun rehabilitesini sağlar. Bu tür bir vahşeti yeterince kınamayan bir toplumda cinayetler çokca işlenir, insanlar her türlü suç için cüret kazanırlar. Gavurlar çok merhametli oldukları için değil, saydığım iyilikleri sağlmak için bir balina için o kadar uğraşırlar. Yoksa her türlü vahşeti hem insana hem hayvana yapanları da çoktur…. REB)

Bu bir

“Emr-i mâruf ve nehy-i münker”

vazifesidir. Müslüman merhametlidir. Müslüman zulm etmez, gadr etmez. Müslüman şefkat ve rikkat sahibidir. Müslüman ince kalplidir. Müslüman işkence etmez.

Boynuna bıçak vurulmadan önce ayakları kesilen o ineğin ağzı var, dili yok. Sakın sanma ki, ona yapılan zulüm ve vahşet cezasız kalacaktır. (O boğanın asıl sahibi onu kurbanlık olarak alan değil, Allah’tır. O Allah onun hakkını hepimizden soracaktır…. REB)

Ey merhametsizler, ey zâlimler, ey vahşiler, ey gaddarlar!..

Yaptığınız çeşit çeşit kötülüklere tevbe etmez ve iyi amellerle eski kötülüklerinizi telâfi etmeye, affettirmeye çalışmazsanız sonunuz çok fena olacaktır.

Zalimler, gaddarlar, merhametsizler için Cehennem vardır. Kurbanlık hayvana yapılan zulme çok üzüldüm. Yüreğimi parçalayan bu vahşet dolayısıyla ben de hakkımı helâl etmiyorum. (Bu adama gayr-i ihtiyari o vahşeti seyrederken lânet ettim. Bilmiyorum dinen yaptığım çok mu aşırıya kaçtı ama, o anda birden ben de üstad Eygi gibi kanımın donduğunu, yüreğimin adeta iğne batırılmış gibi acıdığını hissettim. Ey Allah’ım bu zalimlerin kökünü kurut. Amin…REB)

Ya Rabbi, ne günlere kaldık.

(Biliyorum bazıları gülecek… İnsanların diri diri başlarının testere ile kesildiği, 12 yaşındaki çocuğun başı taşla ezilerek öldürüldüğü, oğlunun anasını döve döve öldürdüğü, anasının başını kesip top gibi caddeye atan kişilerin görüldüğü bir devirde yaşıyoruz. Sen kalkmışsın sığıra acıyorsun diyecekler. Tabiî acıyacağım. Feci şekilde öldürülen nisanların haklarını arayan bir dünya adaleti var. Zavallı hayvanları beşerî hukuk korumuyor, korusa bile pek yetersizdir. Bu yazıyı yazmak üzerime vâcib olmuştur…) 01 Aralık 2009