Tekelleşen, Kartelleşen Medya
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
ÇarşambaMeclis’te 180’den fazla muhalefet milletvekili olduğu halde, sadece 54 red oyu verilen, muhalefet milletvekillerinin sayısının altında bir kabul oyu ile kanunlaştırılan yeni R-TV Kanunu üzerinde ne kadar durulsa azdır. Bu kanun Cumhurbaşkanı tarafından tasdik edildiği takdirde ülkemizdeki birinci siyasî, sosyal, kültürel güç olan medya birkaç baba-patronun tekeline girmiş olacaktır. Bütün Batı ülkelerinde medyadaki tekelleşmelere ve kartelleşmelere karşı kanunlar bulunmaktadır. Bizde ise bu yolun önü büsbütün açılmıştır.
Yeni R-TV kimin baskısıyla çıkartılmıştır? Bu konuda hatıra gelen ilk isim büyük bir medya imparatorluğunun ve iktisadî teşekküller zincirinin sahibi bulunan Aydın Doğan’dır. Politika alanında onun baş destekçisi Mesut Yılmaz’dır.
Yeni kanun internet medyasına da büyük darbe vuracaktır.
Şu anda ülkemizin 244 mahallî (yerel) televizyon ile 26 ulusal kanal faaliyet göstermektedir. Yeni kanun bunların hepsine de bir baba-patronun sahip olmasına imkân tanımaktadır.
Türkiye’de basın hürriyeti kâğıt üzerinde, lafta vardır ama bu hürriyet çok pahalı bir hürriyettir. Üç beş baba -patrondan başka hiçbir vatandaş bu hürriyetten yararlanamaz. 70 milyonluk halk kitlesi birkaç patronun yararlanabildiği medya hürriyetine sadece “mâruz” bulunmaktadır.
Aslında devletin, küçük gazetelerin çıkmasına yardımcı olması gerekir. Az bir sermaye ile birkaç kişi birleşip günlük gazete çıkartabilmelidir. Ancak bu yol fiiliyatta kapalıdır. Medya hürriyetinin önündeki ikinci büyük engel dağıtım meselesidir. Türkiye büyük bir ülkedir. Bir tek büyük dağıtım şirketi vardır. O da, medya ağalarının kontrolundadır. Star gazetesi çıktıktan bir müddet sonra satışı fırlamaya başlayınca dağıtılması durdurulmuştu. Star, arkasında dev bir sermaye, büyük bankalar ve holdingler bulunduğu için bu darbeyi atlatabildi. Küçük bir gazete böyle darbelere, suikastlara dayanamaz.
İstanbul civarında şu anda 15 milyon halk yaşıyor. Bu nüfus günlük gazetelere yetecek kadar okuyucu sağlayabilir. Ancak küçük gazeteler İstanbul civarında da satış teşkilatı, dağıtım ağı kuramazlar. Bu da büyük sermayelerin yapabileceği büyük bir iştir.
Eskiden, sokaklarda, meydanlarda bağırarak gazete satmak serbestti. Bu da yasaklanmıştır. Böyle bir yasak basın hürriyetine vurulmuş büyük bir darbedir. 60’lı yıllarda iki defa haftalık gazete denemesine girişmiştim. Birinin adı Ayasofya, diğerininki Hürdemokrat idi. O zamanlar, Demokrat Kemal adında seyyar bir gazete satıcısı vardı. Hürdemokrat gazetesinin bir sayısında tek başına 40 bin adet satmayı başarmıştı. 40’lı yılların sonunda, 50’li yıllarda bu müstesna gazete satıcısı Kadıköy vapurlarında Hür Adam gazetesi satardı. Hâlâ kulaklarımda çınlıyor; “Yazıyor, Kambur Rıza nasıl milyarder oldu yazıyor…” diye bağırışı. Allah rahmet eylesin; kaza süsü verilen bir cinayete kurban gitmişti. Demokrat Kemal. Şimdi böyle birkaç kişi olsa, bağırarak sokaklarda da gazete satmak serbest olsa, iyi bir halk gazetesi bunlar vasıtasıyla onbinlerce satılabilir.
Vatansever aydınlar, zulme ve baskıya mâruz kalan Müslüman vatandaşlar basın konusunda ne yapabilir? Büsbütün çaresiz ve çözümsüz değiliz. Ancak fedakâr, feragatli olmak gerekir. “Viran olası hânede evlâd ü iyal var…” deniliyor ve bu yüzden bir şey yapılamıyor. Basın madem ki, büyük bir güçtür, birtakım idealist, fedakâr, yüksek karakterli, ahlaklı, ihlaslı aydın ve aksiyoncu kişiler kâr etmek, geçinmek endişesi olmadan gazete çıkartabilmelidir. Hattâ, güçlerinin yeteceği miktarda zarara da hazır olmalıdır.
Bundan sonra, bu memlekette konvansiyonel büyük gazeteler çıkartılamaz. Önümüzde başka bir yol vardır. Gazete değil, anti-gazete çıkartmak. Yaşım yetmişe yaklaşmış olmasaydı öyle bir deneme yapmak isterdim. Ancak eksiki kadar çalışamam. Bir de, beş on kişi de olsa (evet beş on kişi ile gazete çıkartılabilir) çok kaliteli, çok fedakâr, çok idealist çok vasıflı bir kadro kurmak imkânı yoktur. Temiz kimseleri tenzih ederim ama şimdi para, yüksek maaş, bol gelir din iman gibi olmuştur. Kutsal din bile şahsî nüfuzlara, maddî menfaatlere, rantlara, sömürülere âlet edilmektedir. On ihlaslı ve vasıflı gazeteciyi bir araya getirmek çok zor bir iştir.
Milliyet gazetesi hamle yaptı, fiyatını düşürdü ve 16 Haziran Cumartesi günü 68 sayfa olarak yayınlandı. Bu kadar hacimli bir gazeteyi 150 bin liraya mal etmenin imkânı yoktur. Yoktur ama dev kuruluşlar öyle zararları karşılayabilecek güce ve gelire sahiptir.
İyi bir gazete az sayfalı da olsa okunur. İyi bir gazete nasıl olmalıdır?
(1) Din, ideoloji, parti adına gazete çıkartılmamalıdır. Türkiye’de çıkan bir gazete Türkiye için çıkmalıdır.
(2) İyi bir gazete her kesimden vatandaşa güven vermelidir. Müslümanların beğeneceği, çağdaşların ve laiklerin lanet edeceği bir gazete iyi gazete değildir.
(3) İyi bir gazete din düşmanlığı yapmayacağı gibi, din sömürüsü de yapmaz.
(4) İyi bir gazete militanca, fanatikçe hareket etmez.
(5) İyi bir gazete hem polis, hem savcı, hem hakim, hem cellat rollerini üstlenmez. İyi bir gazete bir dereceye kadar ve gayet ihtiyatlı bir şekilde toplum savcılığı yapabilir, ondan öteye gitmez.
(6) İyi bir gazete asla yalan yazmaz, halkı aldatmaz, sun’î bir gündem meydana getirmez, dezenformasyon yapmaz.
(7) İyi bir gazete her tezin yanında onun antitezine de yer verir.
(8) İyi bir gazete gerçek demokrasiden, temel ve evrensel insan haklarından, bilgelikten, millî kimlikten, ahlak ve faziletten yana olur.
(9) İyi bir gazetenin sermayedarı ve çalışanları şeffaf olur, gerçek ve samimî mal beyanlarını açıklar. Bu kişiler politikaya atılmazlar, gazeteciliği alet ederek zenginleşmezler.
(10) İyi bir gazetenin sermayedarı ve çalışanları zorluklardan, baskılardan, tehditlerden yılmazlar; gocunacak yanları olmaz. Hakka, ülkelerine, halka hizmet etmek onların en büyük şerefidir. Bu şeref kendilerine yeter.
NOT: Bu yazımı Sayın Cumhurbaşkanımız RTÜK Kanunu’nu veto etmeden önce kaleme almıştım. Kendileri kanunu veto etmek suretiyle demokrasiye, adalete uygun bir harekette bulunmuşlardır. Tebrik ve teşekkür ederiz. 21 Haziran 2001