Televizyon
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Ocak 2019
Pazar
Televizyona karşı olmak, televizyon kullanmamak için ille de takvalı sofu, dindar olmak gerekmez. Televizyona muhalefet, bir kültür meselesidir. Dindar değil ama, yüksek bir kültürü olan; bilgi, aksiyon ve estetik boyutları çok güçlü ve gelişmiş bir kimsenin bugünkü Türk televizyonlarını beğenmesi, seyretmesi, TV yayınlarının tiryakisi olması düşünülebilecek bir şey değildir. Bir dindar, İslâm ahlâkına aykırı tarafları yüzünden televizyon yayınlarına karşı olabilir. Bir ateist de, yüksek kültüre sahipse, başka gerekçelerle televizyona karşı çıkar. Önemli olan kalite meselesidir.
Bilgi açısından Türkiye televizyonları kaliteli midir? Bu soruya ben cevap vermeyeyim, bir bilirkişi heyeti kurulsun, incelesinler, rapor hazırlasınlar, hüküm versinler. Mal meydandadır. Türkiye televizyonlarının yayınları, evrensel bilgelik ve ahlâk kurallarına ve normlarına uygun mudur? Daha çıplak söyleyeyim: Bizim televizyonlarımız ahlâka mı, ahlâksızlığa mı hizmet etmektedir?
Bir de, estetik ve sanat meselesi var. Sinema bir sanat dalı olduğu gibi, televizyonun da sanatla ilgili, estetikle ilgili yönü bulunmaktadır. Bizim televizyon yayınlarımızın bu sahadaki notu nedir? Bunu da, sanattan, estetikten, kültürden, medeniyetten anlayan yüksek şahsiyetlerden müteşekkil bir heyete havale etmek gerekir.
Benim televizyonum yok. Niçin yok? Böyle bir alete ihtiyacım ve vaktim yok. Evimde televizyon bulunsaydı, şimdiye kadar onu çoktan çöpe atmış olurdum. Televizyon, toplumumuza televole kültürünü getirmiş; bu bayağı, bu âdi, bu düşük kültür, toplumu çökertebilirmiş. Devletin çok önemli bir istihbarat kurumu bu yolda bir rapor hazırlamış. Rapor yazmakla iş bitmiyor, bataklık nasıl kurutulacak?
Birtakım tarikatlar, cemaatler “Çağdaşların, dinsizlerin televizyonları çok kötü, biz iyisini yapacağız” diye ortaya çıktılar ve sonunda baktık ki, bunların bazısı, şikayet ettikleri kötü televizyonlardan daha kötü yayın yapmaya başladılar. Vay başımıza gelenler!
Bilhassa çocuklar, hoşlarına giden şeyleri aşırı şekilde taklit ederler. Televizyon yayınları iki, üç yaşından itibaren çocuklarımızı bozuyor, çürütüyor. Büyük televizyonlar bilhassa din konusunda akıl almaz derecede büyük tahribat yaptılar. Ezan ve Kur’ân Türkçe okunmalıymış… Dinde reform ve yenilik yapılmalıymış… Kurban kesilmemeliymiş, onun yerine başka hayır işleri yapılmalıymış… Ve daha nice hezeyanlar.
Bir müddet önce dinî bir konuda bendenizi bir televizyon açık oturumuna çağırdılar. “Ben din alimi değilim, konunun uzmanı değilim, beni çağırmayın, bu sahada uzman olan Ebu Bekir Sifil Beyi çağırın” dedimse de dinlemediler. Bazı hassas dinî konularda, ehl-i sünnet tezini müdafaa edecek kimsenin kültürünün, lisanının ve ifadesinin yetersiz olmasına dikkat ediliyormuş gibi geliyor bana.
Yine dinî tartışma konularında birtakım gedikli, reformcu, yenilikçi profesörler çağrılıyor. Niçin geleneksel ehl-i sünnet çizgisinde olan müsbet ilahiyatçılar çağrılmıyor?
Türkçe aslında çok zengin, çok sanatlı bir lisan. Lakin bizim televizyonlarımızın Türkçe’si böyle midir?
Eğlendirici dizilerin içine iyi insan, iyi vatandaş, iyi ana-baba, iyi evlat, iyi amir, iyi memur, iyi esnaf, iyi komşu olmayı gösteren parçalar, sahneler konulsa zarar mı ederler? Toplumumuzda israf, lüks, aşırı tüketim, gösteriş, saçıp savurma gibi sosyal hastalıklar ortalığı kasıp kavuruyor. Televizyonlarımız niçin bu konularda halkı itidale, orta yola çağıran, iyi örnekler gösteren yayınlar yapmıyor?
Rant, rant, rant… Reyting, reyting, reyting… Para, para, para… Bunlardan başka ölçü ve değer yok mudur?
Hadiseyle ilgili bilgilerin bir kısmını verip, bir kısmını saklamak, habercilik etiği bakımından ahlâksızlık değil midir? Fransa’da türbanla ilgili yasak kanunlaşmış. Tamam, kanunlaştı ama:
– Fransa’da bütün üniversitelerde türban serbesttir.
– Çıkartılan yasak sadece devlet okullarında geçerli olacaktır.
– Katolik okullarında okuyan dindar Müslüman kızlar oralara tesettür kıyafetiyle gidebilecekler ve diploma alacaklardır.
– Fransa’da Müslümanların İslâm liseleri açmaları, bu liselerde Müslüman kızların başları örtülü olarak okumaları da serbesttir.
Bizdeki birtakım televizyon ve gazeteler bu hususları niçin bildirmiyorlar? Ahlâksız oldukları için.
İslâmî kesime mensup birisi kötü bir iş, bir yolsuzluk yaptığı vakit avaz avaz, ciyak ciyak bağırıyorlar, ortalığı velveleye veriyorlar. Kendi çetelerine, holdinglerine mensup biri eşkıyalık yapıp malı götürürse sesleri çıkmıyor. Laiklik laiklik diyorlar. Türkiye’de gerçek mânâsıyla laiklik var mıdır? Bu konuda niçin sık sık açık oturumlar, tartışmalar tertiplemiyorlar? Çünkü işlerine gelmiyor.
İslâmî tarikatlar ve cemaatler hakkında, aralık vermeden yayınlar yapıyorlar, konuyu temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp topluma sunuyorlar. Peki Türkiye’nin en güçlü, en esrarlı, en amansız lobisi olan Sabataycılar, Gizli Yahudiler hakkında niçin yayın yapmıyorlar? Aczimedîleri yaza yaza, anlata anlata, söyleye söyleye bitiremediler. Masonlardan ve Masonluktan niçin bahsetmiyorlar? Bizde medya hem savcı, hem hakim, hem cellat gibi hareket ediyor. Bari âdil olsalar. 08 Mart 2004