Pazartesi yazısını koymamış salaklar..Niyet ve mahiyet itibarıyla iki türlü tenkit vardır: Birincisi müsbettir; bir yanlışı düzeltmek, uyarmak için ilmin, irfanın, kültürün, edebin, görgünün, itidalin, teenninin ışığında yapılır. Bu gibi tenkitleri yapanlar şahıslara saldırmazlar, yıkıcı hareket etmezler, haddi aşmazlar. İkincisi menfidir, yıkıcıdır. Tartışma çıkartmak, polemik yapmak içindir. İçinde tahkir ve tezyif olur; düşmanlık ve rekabet duyguları ile yapılır.

Birinci cins tenkit ve uyarıları yapanlara teşekkür edilmesi gerekir. İkincilere de teessüf.

Bir gazeteci, yazar, fikir adamı hem savcı, hem hâkim, hem de cellât değildir. Her gazeteci ve yazar sadece savcılık bile yapamaz. Toplum savcılığı uzun tecrübeler geçirmiş, pişmiş, hazımlı, adalet duygusuna sahip, vicdanlı insanların işidir. Onlar dikkatli bir şekilde araştırır, doğruluğuna kani olur ve ondan sonra yayın yaparlar, tenkit ederler.

Medya sahasında iki türlü bilgi vardır: İstihbarî bilgiler ve sübutî bilgiler.

İstihbarî bilgiler çok dikkatle ve ihtiyatla kullanılmalıdır. “Rivâyet edilmektedir… söylenmektedir… kulağımıza geldiğine göre…” gibi ifadelerle yayımlanmalıdır.

Savunma hakkı kutsaldır. İsim vererek bir kimseyi itham edenler, sütunlarını onların müdafaalarına da açık tutmalıdır.

Bendeniz islâmî kesimde yıllardan beri özeleştiri yapan, kendi camiamı da tenkit eden, uyaran bir kimseyim. Şahıs ve tüzelkişi ismi vermem. Tenkit ve uyarılarım anonimdir. Konfeksiyon elbisesi gibi… Kimin bedenine uygun geliyorsa onundur. Tenkitlerimdeki hususlar kendilerine taalluk etmeyen kimselerin bunlardan gocunmaları, rencide olmaları yersizdir.

Din sömürücüleri, Müslüman arivistler hakkında çok ağır yazıyorum. Sömürücü ve arivist olmayan bunları niçin üzerine alıyor?

İslâmî hizmetler ve faaliyetler adına toplanan milyarlarca doların bir kısmını zimmetlerine geçirenler din sömürücüsüdür. Allah için hizmet edenler, sömürücüler hakkında kaleme aldığım zehir zemberek satırlara elbette üzülmezler. Müteahhirîn uleması ve fukahası imamlık, müezzinlik, müftülük, kadılık, Kur’an hocalığı gibi din hizmetleri gören şahısların maaş almalarına fetva vermiştir. Bu hizmetleri gören ve maaşlarını alan muhterem kişiler de benim yazılarımdaki tenkitlere dahil değildir.

Ancak birtakım sahte mücahidler, sahte hizmetkârlar, sahte din büyükleri var ki, onlar “Allah, Peygamber, Kur’an, din, iman, cihad…” diye edebiyat yapıyor ve perde arkasında da büyük, efsanevî servetler ediniyorlar. Onların kendileri lânetlidir, servetleri de lânetlidir.

Son aylarda ülkemizde bir sürü gizli pislik ortaya çıktı. Daha da çıkacaktır. Din sömürücülerinin kirli, kara, necis, pis servetleri de gün gelecek öğrenilecektir.

Tenkit ettiğim konulardan biri de, birtakım kişilerin kendi heva, re’y, hevesleriyle din hakkında yanlış şeyler söylemeleri, işkembe-i kübralarından fetva vermeleri, yanlış yorumlar yapmalarıdır.

Adamın tefsir yapmaya ehliyeti yok. Müfessir olabilmek için ondördü kisbî (öğrenilerek kazanılan), onbeşincisi vehbî (Allah vergisi olan) ilimleri ve çağdaş dünyanın genel kültürünü bilmiyor ve kalkıyor Kur’an tercümesi, meâli, tefsiri yazıyor. Peygamberimiz bunlar için “Men fessere’l-Kur’ane bi reyihi fekad kefer” (Kim Kur’anı kendi re’yiyle yorumlarsa kâfir olur) buyurmuştur. Böyle tercüme, meal, tefsir yazanlar bunları basıp dağıtanlar elbette tenkite layık kimselerdir.

Ehliyeti olmayan, yâni en az müftülük derecesinde dinî icazeti, ilmi, yeterliliği bulunmayan kimselerin fetva vermeleri, din hakkında hüküm yürütmeleri de çok yanlıştır. İman etmiş olan, Müslümanım diyen herkes Müslümandır ama herkes din hakkında uluorta konuşamaz, fetva veremez, yorum yapamaz.

Doktor, mühendis, avukat, terzi, veteriner, tâcir, gazeteci şimdi her meslekten Müslüman, din hakkında ölçüsüz endazesiz konuşup yazıp duruyor. “Araştırmacı İslâmcı yazar…” diye birtakım adamlar türedi. Sanki bizim dinimiz kumaş, bu İslâmcı yazarlar makas, kes babam kes.

Bir İlahiyat profesörü zuhur etti. Kendisini üstü kapalı bir şekilde peygamber olarak gösteriyor. İslâm dinini Allah katından insanlığa getirip tebliğ eden Hazret-i Muhammed bir postacı imiş, ölmüş işi bitmiş. Peygamber sünnetinin ve hadîslerin din kaynağı olarak kıymeti yokmuş. Müslümanların inandıkları din, ilmihal Müslümanlığıymış, yanlışmış. Doğru olan din bu adamın çıkarttığı Kur’an Müslümanlığıymış… Reformcu profesör özetle böyle söylüyor.

Bu adam, sapık bir kişi olan Reşad Halife için “merhum” diyor. Reşad Halife kimdir? Tevbe sûresinin sonundaki iki âyet Kur’ana sonradan ilâve edilmiştir diyen bir inkârcıdır o. Dinden sadece bu iddiasıyla bile çıkmış olur. Daha ne hezeyanları var. Kendisine vahiy geldiğini iddia etmiştir. Namazda, tahiyattan sonra salavat getirenlerin müşrik (Allah’a eş koşan) olduklarını iddia etmiştir. Reşad Halife merhum oluyor, ehl-i sünnet Müslümanları ise sapık. Biz bu profesörü tenkit ettiğimiz zaman bazıları fena şekilde rahatsız oluyor. Olsunlar. Bu adama üç sene kadar önce tolerans ödülü verenler elbette ki, benim tenkitlerimden hoşlanmayacaklardır.

Birtakım naylon müctehidler mezheplerin bid’ad olduğunu, Müslümanların mezhepleri put haline getirdiğini iddia ediyor. Hezeyandır bu iddialar.

Bazıları tasavvufa ve tarikatlara kafalarını takmıştır. Onlar da yanlış yoldadır. Tasavvuf İslâm’ın bir boyutudur, dinin bir parçasıdır. Bu konuda şüphesi olan eski alay müftülerinden Ömer Ziyaüddin Dağıstanî’nin “Fetevâ-i Ömeriye ‘an Turiki’l-aliyye” adlı kitabını tedkik buyursun.

En has, en samimî, en ihlaslı, en doğru Müslümanlar hakikî sufîlerdir. Onları tekfir eden, onlara müşrik diyenlerin kendileri kâfir olur. Akaid kitapları, “Mü’mini tekfir edenin kendisi kâfir olur” diye açıkça yazıyor.

Bir başka İlahiyat profesörü mâceraperest Cemalüddin Afganî’yi büyük bir rehber, büyük mürşid, büyük kurtarıcı ilân etti. Yıllardan beri bu konuda propaganda yapıyor. Bu adam masondur, bu adam şiî olduğu halde kendisini sünnî göstererek Müslümanları aldatmıştır. Böyle bir kişi nasıl rehber, kurtarıcı, mürşid oluyor?

Bir Arap ülkesi, bozuk bir mezhebi yaymak için bol bol para dağıtıyor, maddî imkân sağlıyor. Bu mezhebin propagandasını parasız yapanlara fazla bir şey demiyorum ama para mukabilinde yapanlara yazıklar olsun. Onlar dinlerini ucuza satıyorlar. Allah gökteymiş; mezarlarda Fatiha okuyanlar müşrik olurmuş, dinimizde kabir yapmak yokmuş, bütün mezarlar düzlenmeli imiş, tevessül ve istigase yasakmış ve daha neler neler. Bütün bu meseleler on küsur asırdan beri büyük ehl-i sünnet uleması, fakihleri, müctehidleri tarafından açıklanmış ve doğru yol gösterilmiştir.

Benim dinî ihtisasım yok, din âlimi değilim. Bu yüzdendir ki, muteber ve güvenilir akaid, fıkıh, ahlâk, ahkam kitaplarına müracaat ediyorum. Dinî konular ve meseleler hakkında kendi re’yimle, kendi heva ve hevesimle konuşup hüküm vermiyorum.

Akıl, mantık, edeb, terbiye dahilinde iyi niyetle yapılan tenkitler olursa bunlardan yararlanırım, yapanlara hayır dua ve teşekkür ederim. Kötü niyetli ve edebsizce tenkit ve saldırıların hiçbir kıymeti yoktur. 24 Nisan 2001