Zamanımızda tıp ve teknik çok ilerledi, adamın kalbi bitmiş ise, yerine

(bulabilirlerse)

başka kalp takıyorlar. Bir otomobilin motoru eskiyip iş göremez hale gelince onu atıp yeni motor koyuyorlar. Bazen çok benzin yakan bir arabaya dizel motoru takıyorlar.

Evrensel değerler dışında, eskiyen her şey bırakılır, yerine daha uygun olanı alınır.

Fransa 1958’de dehşetli bir siyasî kriz içine girmişti. Eski sistem yürümüyordu. De Gaulle ile anlaştılar; devletin, siyasetin, idarenin yapısını değiştirdiler, başkanlık sistemini kabul ettiler,

De Gauelle’ü başa geçirdiler.

Fransa istikrar buldu, toparlandı, büyük ve güçlü bir devlet haline geldi.

Bizdeki

statükocular

direnip duruyor. Değişmez de değişmez diyorlar.

Değişmesini istemedikleri nedir?

Artık Türkiye’yi ayakta tutamayan,

eskimiş, miadını doldurmuş, ihtiyaçlara cevap vermeyen bir yönetim sistemini ve felsefesini

muhafaza etmek istiyorlar.

İkinci Cumhuriyet diyenlere o kadar kızıyorlar ki,

ellerinden gelse onları bir kaşık suda boğacaklar.

Ne istiyor İkinci Cumhuriyetçiler?

Fazilet ve hukukun üstünlüğü ilkesi üzerine oturmuş gerçek bir Cumhuriyet istiyorlar.

Daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları istiyorlar.

Vatandaşların inançları, düşünceleri, görüşleri, tenkitleri yüzünden cezalandırılmamasını, tehdit edilmemesini istiyorlar. ..

Bunların ne kötülüğü var?

Statükocular

Cumhuriyeti koruduklarını, ayakta tuttuklarını iddia ediyorlar ama

şu anda Cumhuriyet büyük ve vahim tehlike ve tehditlerle karşı karşıyadır.

Eskiden fısıltı ile söylenebilen

Sevr şayiaları

şimdi yüksek sesle söylenebiliyor, basında açıkça yazılabiliyor.

Türkiye yeni bir Sevr karşısında ise Cumhuriyet de, devlet de, ülke de, halk da tehlikede değil midir?

Yürürlükte bir yönetim tarzı var, bir sistem, bir düzen var. Türkiye bu sistem, bu yönetim, bu düzen ile bugünkü duruma düşmüştür.

Durum mu? Kısaca anlatayım:

– Siyaset son derece kirlenmiştir. Politikada kalite diye bir şey kalmamıştır.

– Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur deniliyor ama herkes biliyor ki, millî iradenin, halkın, Meclis’in, hükümetin, hattâ devletin üzerinde bir güç ve irade vardır, onun dediği olmaktadır.

– Bir devletin, bir ülkenin bağımsızlığının sembolü olan Türk parası çökertilmiştir. Paramızın değersizliği İngiltere’de her yıl çıkan Rekorlar Kitabı’na geçmiştir. Müzmin ve yüksek bir enflasyon bütün ülkeyi, bütün sosyal yapıyı çürütmüştür.

– Statükocuların inatla korumaya çalıştıkları bu sistem Türkiye’yi 215 milyar dolar iç ve dış borca sokarak iflas ettirmiştir.

– Bu sistemin gölgesinde haydutlar, eşkıyalar, talancılar, soyguncular, vatan hainleri, hırsızlar, hortumcular iki yüz milyar dolar kara, haram, necis para biriktirmişlerdir.

– Bu sistemin, bu yönetimin hoşgörüsüyle İsrail ülkemizde on milyar doları tefecilik sektöründe çalıştırmış, muazzam miktarda rant, repo, faiz vurmuştur.

– Ülkenin sanayii, tarımı, hayvancılığı çökmüştür. Türkiye ekmeklik buğdayını, pirincini, etini, sıvı nebatî yağını ve daha birçok ihtiyaç maddesini dışarıdan getirtmekte, bunlara büyük miktarda döviz ödemektedir.

– Bu sistem onbeş milyon Türk vatandaşını işsiz, aşsız bırakmış, perişan etmiştir.

– Bu yönetim başta Boğaziçi sırtları olmak üzere nice sit sahasını yapılaşmaya, arazi ve bina rantına açmış, ülkeyi betonlaştırmış, bu yolla milyarlarca dolar vurgun vurulmasını sağlamıştır.

– Dört bin köy düzlenmiş, milyonlarca vatandaş şehirlere göç ettirilmiş, ülkenin dengesi bozulmuştur.

– Bin yıllık tarihimizde görülmemiş bir kokuşma, korkunç bir kriz başımıza kötü yönetim yüzünden gelmiştir.

Bütün kötülükleri birer birer saymaya kalksam, yüzlerce sayfalık bir kitap meydana gelir.

Türkiye ne demektir? Türkiye üç ana unsurdan meydana gelmektedir: Türkiye devleti, Türkiye vatanı veya ülkesi, Türkiye halkı. Türkiye’yi, yâni bu üç varlığı korumak, ayakta tutmak, yüceltmek için, şayet değişim yapılması, eskiyen bazı kurumların ve sistemlerin kaldırılıp yerlerine yenilerinin, iyilerinin konulması gerekiyorsa bundan daha mâkul ne olabilir?

Efendiler! Devleti korumak istiyorsak, bozuk sistemi, bozuk yönetimi behemehal değiştirmek zorundayız.

Hiçbir yönetim tarzı, resmî ideoloji, sistem, düzen Türkiye’den daha kıymetli, daha önemli, daha hayatî değildir, olamaz. Türkiye cevherdir, sistem ve yönetim tarzı ise arazdır. Cevher kalır, araz değişir.

Yanlış felsefeler, yanlış görüşler, yanlış teoriler, yanlış ideolojiler toplumu çürütmüştür. Türkiye halkının yarısı birbiriyle nizalı ve davalıdır. Sayıları normalin çok üstünde olan mahkemeler dâvalara bakmaya yetişemiyor.

Eğitim ve üniversiteler çökmüştür. Uluslararası çağdaş seviyenin çok altındayız bu konuda. Bizde gerçek üniversite bulunsaydı devlet, ülke, millet bu hale düşmezdi. İnsan haklarına saygılı ve bağlı, demokrasiye inanmış bir profesör, kendisi ateist bile olsa başı örtülü bir Müslüman kızın üniversiteye girmesini engellemez, tahsil yapma hakkını çiğnemez. Bizde üniversite olsaydı Türkiye şimdiye kadar hiç olmazsa bir tek Nobel kazanmış olurdu.

Türkiye’yi bu hale dönmelerin ideolojisi getirmiştir. Dönmelerin ve Dönmeleştirilmişlerin. .. Onlar, bir dokunulmazlık zırhına bürünmek için Dönme ideolojisini Atatürkçülük, Kemalizm olarak gösteriyorlar. Hayır, bu ideoloji Atatürkçülük, Kemalizm değildir. Onlar samimî Atatürkçü olsaydılar Atatürk’ün kapattırmış olduğu Farmason localarını açarak Atatürk’e hıyanet etmezlerdi.

Laiklik laiklik diyorlar. Hangi laiklik? Bu ülkede gerçek laiklik yoktur, din ve devlet birliği ve uyuşmazlığı vardır. Laiklikte samimî iseler Fransa’daki sistemi alsınlar, din ile devleti ayırsınlar, dini serbest bıraksınlar.

Türkiye’yi; vatanımızı, devletimizi, halkımızı seviyorsak, Türkiye’nin kurtulmasını, yücelmesini, ilerlemesini istiyorsak eskimiş ideolojileri, sistemleri, düzeni değiştirmeyi kabul etmemiz gerekir. Ya devlet, ya sistem. Tercihinizi yapınız. 30 Eylül 2002