Çarşamba

“Ehl-i Sünnet’i Müdafaa ve Bid’atleri Tenkid”

kitabının geçen 26 Mart’taki imza günü büyük alâka gördü. Kitabı 1200 nüsha bastırtmıştık. Şu anda (30 Mart) elimizde çok az miktarda kalmıştır. İkinci baskısını yaptıracağız. İlgi gösteren ve destekleyen bütün kardeşlerimize teşekkürü bir borç biliyorum.

Kitap ilgi gördüğü takdirde ikinci cildini de hazırlayıp yayınlayacağımızı vaad etmiştim. İnşaallah “İkinci Kitabı” da derlemeye başlayacağız.

Birtakım kimselerin bu gibi yayınlardan hoşlanmadıklarını biliyorum. Geniş düşünmelerini, bizim haklarımızı da tanımalarını rica ederim.

Onlar nasıl reformculuk, dinde yenilik, değişim, Fazlurrahmancılık yapabiliyorlarsa; kerem etsinler biz de Ehl-i Sünnet İslâmlığını savunabilelim, hatâlı bulduğumuz görüşleri vahyin, aklın, hikmetin ışığında red, cerh ve iptal edebilelim.

Bu arada şu hususu da tebârüz ettirmek isterim ki, bütün mü’minler kardeştir. Bid’ati ve yanlışlığı kendisini küfre götürmeyen herkes mü’mindir. Beraat-i zimmet asıldır.

İslâm dininin anacaddesi Ehl-i Sünnet ve Cemaat yoludur.

Hadîste geçen “sevad-ı azam” Ehl-i Sünnet’tir.

Ehl-i Sünnet diğer fırkalar gibi herhangi bir fırka değildir.

Reformculuk niçin yanlıştır ve kötü bir yoldur?İslâm dininin muhkem hükümlerinde niçin reform, değişiklik, yenilik yapılamaz?

Çünkü:

-Bu dini, onun hükümlerini Allah koymuştur. Allah yanılmaz.

-Bu ilâhî dinin en doğru yorumunu, uygulamasını, Kur’ân’ın en sahih açıklamasını Resûlullah yapmıştır. O da, din konusunda kesinlikle yanılmaz. Kur’ân’da “O kendi hevasıyla konuşmaz” buyurulmaktadır.

-On dört asırdan beri gelip geçen bütün büyük din âlimleri, dinin bütünlüğünü korumuşlar, reform ve değişiklik yoluna sapmamışlardır.

Dinde reform yapılamaz ama Müslümanların kendilerini, dine uydurmak hususunda gayret göstermeleri gerektir. Islahat dinde değil, Müslümanlarda yapılmalıdır.

İslâm’ı, Kur’ân’ı, Fıkhı, Şeriatı kendimize, zamana, bozuk medeniyete uydurmaya kalkışmak yerine kendimizi İslâm’a uydurmaya çalışmalıyız.

Reformcuların bir kısmı, oryantalistlere uyarak Sünnet’i yıkmaya çalışıyor. Sünnet dinimizin ikinci ana kaynağıdır. Sünnet yıkılınca ne fıkıh kalır, ne Şeriat, ne de din.

Üzerinde icmâ ve ittifak olan ana din hükümlerinin hiçbiri değiştirilemez, yürürlükten kaldırılamaz.

Müslümanların İslâm’ı, Kur’ân’ı, Sünnet’i yaşayabilmeleri, hayata uygulayabilmeleri için fıkıh lâzımdır, hak mezhepler lazımdır. Mezhepsizlik,İslâm Şeriatını tehdit eden en tehlikeli bid’attir. Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür.

“Asr-ıSaadet’te mezhep yoktu, binaenaleyh bid’attir” diyenler yanılgı içindedir. Asr-ı Saadet’te Mushaf (Kitap şeklinde Kur’ân)da yoktu. Mushafa da mı bid’at diyeceğiz? Mushaf Kitabullah’ın metninin, ilâhî nazmın tamamını bir araya getirmiştir; fıkıh mezhepleri de Kur’ân’ın ve Sünnetin ahkamını (hükümlerini) bir araya getirmiştir.

Son devir Osmanlı uleması bu dini bize, önceki âlimlerden öğrendikleri sahih şekilde teslim ettiler. Onu bozmaya, değiştirmeye, yenileme perdesi altında tahrif etmeye, ondan azaltma yapmaya hiçbir şekilde hakkımız ve selahiyetimiz yoktur.Biz de bu ilâhî dini, bizden sonrakilere, bozmadan, değiştirmeden ulaştırmakla yükümlüyüz.

İyi bilinsin ki:

-Kadından erkeklere imam olmaz.

-Kadın erkek karışık şekilde cemaat olmaz.

-Cenaze namazı abdestsiz kılınamaz.

-Türkçe (veya Arapçadan başka dil ile)Ezan okunamaz, namaz kıraatı yapılamaz.

-Abdest alınırken ince çorap üzerine mesh edilemez.

-Mut’a nikahı meşru değildir.

-Kur’ân’ın hükümlerinin, âyetlerinin bir kısmı kabul, bir kısmı reddedilemez.

-Hazret-i Muhammed’in risâleti, dâveti, tebligatı kendisine ulaştığı halde bunları inkâr eden mü’min olamaz, saâdet ve selâmet bulamaz.

-Tevhid ile Teslis bir olamaz, bağdaşamaz.

-“Üç din Amentüde birdir” sözü bâtıldır.

-Hak din, Hazret-i Adem’den beri İslâm’dır. Değişiklik usûlde değil, şeriatlardadır.

-Resûlullah geldikten, Kur’ân indikten sonra diğer dinlerin ve kitapların hükmü kalmamıştır.

-Hak ile bâtıl, Tevhid ile küfür ve şirk, hidayet ile dalâlet bir arada olmaz, bağdaşmaz.

-Diyalog ve Hoşgörü, bir ideoloji olarak bâtıldır.

-Lügavî mânâda İslâm ve Müslümanlar Ehl-i Kitab’a, harbî olmamaları şartıyla her zaman toleranslı olmuş, onları İslâm Barışı şemsiyesi altında barındırmış ve korumuştur.

-Diğer dinler de haktır demek kişiyi dinden imandan çıkartır.

-Kur’ân, ehil olmayanlar, icazeti bulunmayanlar tarafından heva re’y ile tefsir edilemez, yorumlanamaz. Böyle tefsir yapanlar İslâm ve Kur’ân nimetine küfranda bulunmuş olurlar.

-Resûlullah Efendimizin (Salat ve selâm olsun O’na) risaleti Kıyamet’e kadar devam edecektir. Kendisi âhiret âlemine göçmüştür ama ruhaniyeti bizimledir. Birtakım sâlih zatlara rüyada veya uyanıklık halinde görünmektedir.Onun, Allah katında makbul hayırlı duaları bizi gölgelemektedir. “Peygamber bir postacı idi, öldükten sonra işi bitmiştir” diyenler büyük saygısızlık etmektedir. Resûl-i Kibriya ve Fahr-i Kâinat aleyhi ekmelüttahiyyat Efendimiz bizim değişmez önderimiz, kaaidimiz, seyyidimiz ve rehberimizdir.

-İslâm dini hem bir din, hem de bir medeniyet ve dünya nizamıdır.

-İslâm medeniyeti, insanın ve dünyanın fıtratına (yaratılışına) uygun tabiî medeniyettir. İslâm medeniyeti dünyayı bozmaz, denizleri ve havayı kirletmez, insanları yoldan çıkartmaz, bütün insanlığı yok edecek dehşetli silâhların yapımına izin vermez. İslâm adalet, güvenlik, tabiî boyutlara uygun bir hayat sürmek dinidir.

-İslâm, insana ve dünyaya zararlı olan ilim ve tekniklere karşıdır, bunlara izin vermez.

-İslâm, insanların israftan kaçınmalarını, kanaatli bir hayat sürmelerini emr ve tavsiye eder. Böylelikle dünya üzerindeki nimetler bütün insanlara yetecektir. Aksi takdirde, bir kısım insanlar çok yiyip azacak, diğerleri sefil ve aç kalacaktır.

-İslâm’ın kadın ile ilgili hükümleri haktır, doğrudur.

-İslâm haksızlık, sömürü, zulüm, azgınlık, fuhuş, kadın ticareti, seks istismarı ve riba ile mücadele eder ve bunlara izin ve fırsat vermez.

-İslâm’ı anlayamamış olan kötü Müslümanlara bakarak İslâm hakkında olumsuz konuşmak yanlıştır, haksızlıktır, insafsızlıktır.

-Âhir zamanda güneş Batı’dan doğacaktır. Batı âleminde her yıl yüz binlerce insan İslâm’ı seçmekte, Hazret-i Muhammed Mustafa’nın bayrağı altına girmektedir.

-Müslümanlara “Acı Soğan” diyenlerin iman, İslâm,Kur’ân, ahkam-ı şer’iye düşmanlığı yapmaları onların içlerindeki kin ve gayzdan kaynaklanmaktadır. Onların hiçbir haklı ve meşrû gerekçeleri yoktur. 31 Mart 200