Tesettür
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Cuma
Bir hukuk profesörü vaktiyle İslâm kadınlarının tesettürü hakkında şöyle laflar etmişti: “Başını örtmek, kapanmak bir tür köleliktir. Çağımızda kölelik yasaklanmıştır. Bir kadın, kendisi istese bile örtünemez…”
Dünyanın hiçbir yerinde aklı başında bir hukukçu böyle saçma ve aşırı fikirler, hükümler, görüşler beyan edemez. Bu gibi aşırılıklar ancak bize mahsustur.
Başını örtmek, kapanmak sadece İslâm dinine mahsus bir şey değildir. Çağımızda Hıristiyan dünyasında da örtünen kadınlar vardır. Ortodoks dünyasındaki kiliselere gidiniz, başları eşarplı nice kadın görürsünüz. Katoliklerin rahibeleri de kapalıdır.
Bizdeki bazı çağdaşlar terter tepinerek camilerde kadınlarla erkekler birlikte, karışık ve katışık olarak ibadet etmelidir diye istekler ileri sürerler. Ülkemizdeki Yahudi sinagoglarında kadınlarla erkeklerin yerleri ayrıdır. Ortodoks Musevilikte ibadet yerlerinde kadın erkek ayırımı bulunmaktadır. Bizim ilericiler, çağdaşlar, uygarlık havarileri sinagoglardaki durumu görmezlikten gelirler. Onların bazısı Sabataycı Yahudidir, bazısı ise Yahudiden fazla İsrail ve Siyonizm taraftarıdır.
Bazı ilerici gazeteciler, okumuşlar, İslâm’daki tesettürün kadınları şehvet aracı gibi görmekten kaynaklandığını iddia ederler. Onlar, genç ve güzel hanımların şu kış kıyamette mini etekle gezmesini şehvet kamçılayıcı bir davranış olarak değerlendirmez de; İslâm’ın, kadınları korumak için vaz’ etmiş (koymuş) olduğu tesettürü dillerine dolar.
Velhasıl birtakım adamlar tesettürü, başörtüsünü, kapalı giyinmeyi gerilik, vahşilik, çağdışılık, yobazlık olarak kabul ederler ve bu yanlış fikir ve görüşleri yüzünden bitmez tükenmez bir kavgaya, çekişmeye, tartışmaya yol açarlar. Tesettür, nedir, ne değildir? Kısaca ve açık olsun diye maddeler halinde bazı gerçekleri beyan etmek istiyorum:
Birincisi: Tesettür; Kur’ân ayetleriyle, Peygamber Sünneti ile, ondört asırlık bir icmâ ile sabit, kesin bir emirdir, bir farz-ı ayndır.
İkincisi: Her mü’min ve mü’mine tesettürün kesin bir emir, bir farz olduğunu kabul ve iman eder.
Üçüncüsü: Tesettür mevrid-i nastan olduğu cihetle bu konuda reform, yenilik, değişiklik yapılması mümkün değildir. İslâm dininin müttefakun aleyh (üzerinde ittifak olan) kesin hükümlerinde ileri geri konuşmak yoktur.
Dördüncüsü: Bütün medenî, ileri, hukukun üstünlüğünü kabul etmiş, evrensel insan haklarına bağlı, demokrat ülkeler İslâm dinini büyük bir din olarak kabul etmişlerdir. Hıristiyanlar, kendileri inanmasalar bile İslâm’ın kesin hükümlerini tenkit etmezler, o hükümlerin Müslümanlar tarafından uygulanmasına karşı çıkmazlar. İşte Amerika, işte Kanada, işte Batı Avrupa ülkeleri; oralarda Müslüman kadın ve kızların, hattâ okula giden küçük kızların bile örtünmesine ses çıkartılmamaktadır. Medenî davranış da budur.
Beşincisi: Hangi inanca ve ideolojiye mensup olursa olsun, ciddî ve vasıflı bir sosyolog ve antropolog, insan ile hayvanı birbirinden ayırt eden iki temel özelliğin giyinmek ve örtünmek ile lisan ve konuşmak olduğunu kabul eder. Evet, giyinmek, vücudunun çıplaklığını kapatmak, tesettür medeniyet ve insanlık, çıplaklık ise bedeviyet ve vahşettir.
Altıncısı: Tesettür Müslümanların kendi temel gerçeklerinden ve değerlerindendir. Ancak, ilmî, seviyeli, ciddî müzakere ve tartışmalarla bu gerçeğin ve değerin mutlak bir gerçek ve değer olduğunu isbat edebilirler ve insaflı karşıtları da bunu kabul ve teslim eder. Nitekim Batı dünyasında milyonlarca kadın ihtida ederek İslâm dinini kabul etmiş ve bunların büyük bir kısmı örtünmüştür.
Yedincisi:
“Tesettür teferruata ait bir hüküm ve uygulamadır, fazla önemi yoktur…” gibi iddalar yanlıştır. İslâmî istılahlar içinde füruat kelimesi bulunmaktadır ki, ona teferruat (ayrıntılar) demek doğru değildir. Tesettür hükmü ve emri, inanmak bakımından usûle (temele) aittir. Uygulamaya ait bir fıkıh kuralı olarak füruattandır. Her hâl ü kârda hem inanmak bakımından, hem de uygulama cihetinden esasa, temele ait bir hükümdür.
Sekizincisi: Başı açık gezen ve dolaşan, fakat günlük beş vakit namaz ibadetini yerine getiren birtakım İslâm hanımları, namaz kılacakları zaman başlarına tülbendlerini geçirip öyle ibadet ediyor. Demek ki, onlar da tesettürü kabul ediyorlar, fakat hayatlarına uygulayamıyorlar.
Dokuzuncusu: Tesettür; Kitap, Sünnet ve icmâ ile sâbit bir hüküm, emir, farz olduğu için münkiri dinden çıkar. İnkar etmeyip de sadece yapamayan günahkâr olur.
Onuncusu: Tesettüre, kadınların başlarını ve vücudlarını örtmesine kölelik, gerilik, çağdışılık demek ciddî bir insana, aydın bir kişiye, mantıklı ve sağduyulu bir vatandaşa yakışmaz. İnsan başka bir dinden olabilir, ateist olabilir ama böyle aşırı hükümler vermez, böyle kışkırtıcı laflar etmez. Dünya üzerinde üç milyardan fazla kadın yaşıyor. Bunların yarıdan fazlası tesettür kıyafetiyle geziyor. Onlara geri, köle, çağdışı demek için deli ve çılgın olmak gerekir.
Siyasî bir sistem ve yönetim, Müslüman kadın ve kızların başörtülerini yasaklayıcı kanun ve tüzükler çıkartabilir mi? Böyle kanunlar ve tüzükler medeniyete, insan haklarına, adalete uygun mudur?
Bu soruların cevaplarını vermeden önce dünyanın en ileri, en demokrat, insan haklarına en fazla bağlı ve saygılı, hukukun üstünlüğü prensibini samimiyetle titizlikle kabul etmiş olan hür, müreffeh, dengeli ülkelerindeki uygulamaya bakmamız gerekir. Son bir yıl içinde ABD’de çok meraklı ve ilginç bir hadise yaşandı. Fransız uyruklu Müslüman bir kadın o ülkedeki Fransa konsolosluklarından birinden pasaport almak istedi, bu iş için başıörtülü fotoğraf verdi. Konsolosluk yetkilileri, başıörtülü resim olmaz, başı açık resim gerekir dediler; kadın başımı açmam dedi, iş büyüdü. Bunun üzerine Amerika’daki bir insan hakları kuruluşu Fransız makamlarına baskı yaparak pasaportun başı kapalı resimle verilmesini sağladı.
Başörtüsü ve tesettür İslâm’ın kesin bir emri ve farzı olduğu için inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetini kabul eden ve koruyan devletler bu konuda Müslüman kadın ve kızları kısıtlayıcı kanunlar, tüzükler çıkartmazlar. Fransa bazen diretir, orada da en son sözü hukuk ve bağımsız mahkemeler söyler.
1970’li yıllarda Almanya’da, Müslümanlığı kabul etmiş ve Arabistan’da din tahsili görmüş iki Alman dostum vardı. Bunlar Malezyalı iki kız ile evlendiler. Hattâ, evlendikten sonra kızların peçe takmasını şart koştular. Eşleriyle Almanya’ya geldiler; hanımları peçeli geziyordu. Bir gün otobanda polis kontrol yaparken onların arabasını durdurttu, kadınların yüzlerini açtırdı ve ardından da çok özür beyan etti; “Terörist arıyoruz, herkesin yüzünü görmemiz gerekiyordu” diye mazeret beyan etti.
Başını örtmek, tesettür gericilik, kölelik, vahşet, bedeviyet değildir. Asıl gerilik ve medeniyetsizlik Müslüman kadınların ve kızların din, inanç, inandıkları gibi yaşamak hürriyetlerini, temel hak ve haysiyetlerini kabul etmemektir. 23 Kasım 2002