TESETTÜR
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 02 Kasım 1991
Tesettürü iki açıdan inceleyebiliriz. Biri, İslâmî ve şer’i açıdan; diğeri bütün insanlık açısından. İslâm’da kadının örtünmesinin kesin bir farz olduğu Kur’an, Sünnet ve 14 asırlık muhkem bir icmâ-ı ümmet ile sâbittir. Böyle köklü bir farz üzerinde şüphe, var mı yok mu müzakeresi olamaz. Tesettürü inkâr eden, İslâmî temellerden birini inkâr etmiş olacağı için dinden çıkmış sayılır.
Gelelim insanlığın durumuna. Diğer dinlerde de tesettür vardır. Hattâ, insan ile hayvanı birbirinden ayıran vasıflardan biri de örtünmektir. Gerek erkek gerekse kadın için… Hiçbir hayvan çamaşır, elbise, ayakkabı giymez, başına şerpuş veya eşarp örtmez.
Medeni insan ile vahşi insanı ayırt eden alâmet de örtünmedir. Herkesin bildiği gibi Yeni Gine’de, Borneo’da, Amazon bölgesinde, Pigmeler ülkesinde vahşi ve ilkel insanlar; giyiniklikten çok çıplaklığa yakın bir manzara arz etmektedir.
Batı’da din denilince, insan ile Yaratan arasındaki vicdanî bağ anlaşılır. Onlar, dini vicdanlara, kiliselere hapsetmişlerdir. Religion kelimesi, Latince religio’dan gelir ki, bağlamak mânâsıyla ilgilidir. Doğu’da, İslâm dünyasında ise din: “Nizam, kanun, yol” demektir ve insanın bütün faaliyetlerini içine alır.
İkinci dünya savaşından bu yana Batı dünyası gittikçe Hırıstiyanî değerlerden uzaklaşmakta, modern bir putperestliğe, sınır tanımaz bir materyalizme, her türlü zevki ve bilhassa seksi birinci plâna çıkartan bir hedonizme kaymaktadır. Onlar kadın erkek münasebetleri ve cinsellik konusunda, tehlike sınırlarını aşan bir hoşgörü ve müsaade havası içindedirler. Tehlike sınırlarını aşan dedim, çünkü insan da, diğer canlılar gibi belli biyolojik kurallara ve kanunlara uymak zorundadır. Uymadığı takdirde düzeni ve sağlığı bozulur. Cinsellik konusundaki sapık devrimleri ile batılılar kendi kuyularını kazmaktadır.
Batı medeniyeti bugünkü haliyle insanın fıtratına, yaratılışına, biyolojik yapısına ters düşen bir medeniyettir. Bu medeniyetin hayat nizamını, dünya görüşünü, kurallarını, kanunlarını insan türü için ideal olarak kabul etmek büyük hatâ olur. Bunlar geçicidir, yıkılmağa mahkumdur. Batı medeniyetinde de bulunan temel insan hakları, adalet, eşitlik ve yardımseverlik gibi kavramlar onun malı olmayıp, evrensel değerlerdir.
Batıda kadının gittikçe açılması, evlilik müessesesinin eski gücünü yitirmesi, seks ve şehvetin ön plana çıkmış olması biz Müslümanları asla bağlamaz. Sodom Gomore, Roma, Bizans ve daha nice devletler ve toplumlar bu gibi ölçüsüzlükler ve ahlâksızlıklar yüzünden batmışlardı.
Biz Müslümanlar, ilhamlarımızı dinsiz, faziletsiz, sahtekâr, imansız, sarhoş, ahlâksız ideologlardan veya filozoflardan değil, insanlığa örnek olarak gönderilmiş Allah Elçisi’nin getirdiği yüce İslâm dininin hüküm ve prensiplerinden alırız. Bunlar arasında da, kadınların tesettürü emri yer almaktadır.
Tesettürü toplum içinde yayabilmek için, işin sadece dinî tarafına dayanmak yeterli olmaz. Çünkü tesettür aynı zamanda bir kültür, medeniyet, sanat, moda işidir. Örtünmek Müslüman kadınlar için farz-ı ayındır, diye propaganda yapmakla vazifemiz bitmiyor. Başka vazifelerimiz de vardır.
Bir ülkede Müslümanların sayıca çok olmaları faktörü tek başına bir şey ifade etmemektedir. Sayıları çoktur ama güçlü müdürler? Güç, iktidar çok önemli bir faktördür. Her Müslüman münevverin bu konuda yeterli kültür ve ihtisasa sahip olması gerekir. “Dünyada bir milyar Müslüman var” deyip duruyoruz; hep kelle sayısı, kemmiyet hesapları yapıyoruz. Peki bunların güçleri, keyfiyetleri, ağırlıkları ne kadardır? Yeryüzünde 15 milyon kadar Yahudi var; bizim onlar kadar ağırlığımız, etkimiz, nüfuzumuz var mıdır?
Hadis-i şerifte “kuvvetli Müslüman zayıf Müslümandan hayırlıdır”, buyuruluyor. Kuvvetli Müslüman nasıldır?
Kuvvetin üç kaynağı vardır; bilgi, aksiyon, estetik.
Kuvvetli Müslüman bilgi, kültür açısından çağının standartlarının en üst seviyesinde olacaktır. O hem İslâm’ı iyi bilecek, hem de genel kültürce batılı aydınlardan aşağı olmayacaktır.
Kuvvetli Müslüman ahlâk, fazilet, karakter sahibi olacaktır. Bütün işledikleri iyi şeyler olacak, kötülük ve eğrilik yapmayacaktır.
Kuvvetli Müslüman sanat ve güzellik bakımından da üst seviyede bulunacaktır.
İslâm ümmetinin başında böyle bir kaymak tabaka, böyle bir seçkinler grubu olduğu takdirde Müslümanlar güçlenebilirler.
Ne İslâm’ı doğru dürüst bilen, ne batı kültüründen haberi olan yarım münevverlerle; İslâm’ın mutlak, iyilik, doğruluk, dürüstlük kurallarını kendi hayatına tatbik edemeyen yamuk kişilerle; sanat ve güzellikle alâkası kesilmiş taraftarlarla İslâm davasına hizmet edilebilir mi?
Tesettür ve diğer bütün konularda sesimizi duyurabilmek, insanları çekebilmek, haklarımızı koruyabilmek, nizamımızın üstünlüğünü kabul ettirebilmek için hayata hâkim olmamız gerekir. Öyleyse:
Evet bizim de insanlığa hitab edecek, yeni teklifler getirecek, yeni modalar çıkartacak, yeni âbideler dikecek güçlü şahsiyetlerimiz olmalıdır ki, inançlarımızı, dinimizi, kültürümüzü, medeniyetimizi, nizamımızı tanıtabilelim, kabul ettirebilelim.
Üst tabakaya mensup münevver İslâm hanımları tesettür konusunda açık kadınlara örnek olabilmelidir. Biz onlara, estetik ve üstün bir tesettür manzarası sunabilmeliyiz. Asıl meydan okuyuş böyle olur.
Müslüman ve örtülü bir kız öğrenci fakültenin kapısından içeriye bir zarafet, sanat ve estetik temsilcisi gibi girebilmeli; İslâm medeniyeti ile modern ölçüleri bir araya getirebilmeli; dinden tâviz vermeden, açık kişilerin hayranlığını ve gıbtasını kazanabilmelidir.
Açıklar, örtülüye istihfafla (hafife alaraktan), alaylı bir gülümseme ile tahkir dolu bakışlarla bakamamalı, aksine şaşırmalı, ezilmelidir. İşte üstünlük buradadır.
Müslüman cemaatler, tabanda yayılmak yerine, keyfiyete yönelip yukarıda saydığım güç kaynaklarına ve üstünlüklere sahip olmak, çok üstün hizmet ve faaliyet kadroları kurmak işiyle uğraşsalar ne iyi olur.
Tesettür ve diğer bütün konularda nihaî zafere ulaşmanın tek yolu kuvvetli olmaktan geçer. Bilgide, aksiyonda, estetikte kuvvetli olmak.
2.11.1991