Cumartesi

 

Kadıncağız son derece sâliha bir Müslüman hatun. Ev kadını, çocuklarının annesi, iyi bir eş. Etliye sütlüye karışmaz, nâmahrem erkeklerle ihtilât etmez; çarşıya, pazara, sokağa pek çıkmaz… Böyle bir hanımın tesettür kıyafetine karışmayız. Fakr u zaruret içinde yaşayan Müslüman hanımların tesettür kıyafetleri de konumuzun dışındadır.

Lakin: Kadın zengin… Kadın iş hayatına, sosyal hayata atılmış, kadın İslâm’ı temsil ettiğini iddia ediyor; doktorluk, müdürlük, avukatlık, gazetecilik gibi hizmetler ve meslekler icra ediyor. İşte bu hanımın tesettürü konusunda, olumsuz veya olumlu fikirlerimiz, görüşlerimiz, düşüncelerimiz olması tabiîdir.

Efendim, İslâm dininde moda yokmuş… Evet yoktur. Fakat hayatta bir moda vardır. Bu bir realite ve olgudur, bunu gözardı edemeyiz.

Bir örnek vermek istiyorum: İslâm’da cami veya mescid denilen bir mekân ve kurum vardır. Din ve Şeriat bunun binasının şeklini bize göstermez. Çeşitli zaman ve mekânlarda yaşamış Müslümanlar camilerin mimarîsini, şeklini, üslûbunu, rengini kendileri tesbit ve tayin etmişlerdir. Türkiye’deki camiler ile Özbekistan’daki camiler, cami olarak birdir ama mimarî üslup, şekil, kubbe, minare, tezyinat bakımından bir değildirler. Kadim felsefedeki cevher ve araz gibi… Cevher birdir, araz değişiktir, çeşitlidir.

Yeni bir cami yapılır. Mimarlık ve sanat bakımından ya güzel olur, yahut çirkin. Tesettür de böyledir.

Bir İslâm hanımı sosyal hayata katılıyorsa, görünüyorsa, onun tesettür kıyafetinin -Şeriat ölçülerini çiğnememek şartıyla- güzel olması, estetik olması gerekir. Hem zengin ve imkanlı olacak, hem doktorluk veya müdirelik yapacak, hem sosyal hayatta arz-ı endam edecek ve hem de kıyafeti zevksiz, çirkin, kalitesiz olacak… İşte böyle bir şey kabul edilemez. İslâm’ı ve Müslümanları temsil eden hanımların hizmetçi veya besleme kıyafetiyle gezmelerini kabul edemeyiz.

“Efendim takva tesettür kıyafetinin göze batmamasını gerektiriyor…” Sizin için böyle bir mazeret yoktur. Takvalı olmak istiyorsanız evinize kapanınız. Hayata, sokağa, sosyal faaliyet ve hizmetlere karıştığınız takdirde de, (yine tekrar ediyorum: Şeriat’ın ölçülerini çiğnenemek şartıyla) açık kadınlardan daha kaliteli, daha estetik, daha üstün bir kıyafete bürünmeye mecbursunuz. Şu husus da iyi bilinmelidir ki, hem sosyal hayata atılıp hem de çirkin, kalitesiz bir kıyafetle gezmenin takva ile alakası yoktur. Kendimizi aldatmayalım.
Birileri mantolara, pardösülere, elbiselere, eşarplara avuç avuç para veriyor ve bunlara bürünerek zevksiz, estetiksiz, sanatsız, kalitesiz bir tesettür kıyafeti sergiliyor. İşte böyle kötü bir uygulamaya kimsenin hakkı yoktur.

Tesettür kıyafetinde üstünlüğün ölçüsü şudur:

Büyük bir otelin bir salonunda “Yetim Çocuklara Yardım Derneği” üyesi elli hanım bir toplantı yaparlar. Bu hanımların yirmi beşi açık çağdaş hanımdır, yirmi beşi ise tesettürlü dindar hanım. Beş kişilik bir kıyafet ve moda uzmanı bilirkişi heyeti bu hanımları tedkik eder ve sonunda bir rapor verirler. Şayet tesettürlü hanımlar, başları açık olanlardan daha kaliteli, daha güzel, daha estetik, daha sanatlı giyinmiş iseler işte onların tesettürü daha üstün bir tesettürdür. Biz bunu istiyoruz.

Çarşafa gelince: Çarşaf ve peçenin ne olduğunu anlamak için Yakup Kadri’nin “Çarşafa ve Peçeye dair” adlı yazısını okumak gerekir. Hiçbir edib, çarşaf ve peçe hakkında bu yazıdan daha güçlü ve sanatlı bir medhiye (övgü) kaleme almamıştır.

1950’li, 60’lı yılların popüler fıkra muharriri (köşe yazarı) merhum üstad Refi’ Cevad Ulunay eski çarşaflarla bugünkü çarşaflar arasında büyük seviye ve sanat farkı olduğunu beyan eden nice yazılar kaleme almıştır. Bedir Yayınevi’nin çıkarttığı “Hicab” adlı küçük kitapta bendenizin çarşafa dair bir araştırması bulunmaktadır. Arzu edenler okuyabilir. (Tel 0212 / 519 36 18)

Tesettür şu anda Türkiye’de İslâm’ın simgesi haline gelmiştir. İslâm’ın simgesi… Siyasal İslâm’ın değil. Zengin, varlıklı, okumuş Müslüman hanım ve kızlar bu konuda güçlü, üstün, vasıflı olmaya mecburdur.

Batı modasının mantolarını, pardösülerini, elbise ve tayyörlerini taklit ederek, başına Batı işi eşarp sararak kaliteli bir islâmî tesettür sergilemek mümkün değildir. Müslümanların kendi millî kıyafetlerine dönmeleri gerekmektedir. Bunun için de, dünyanın en güçlü moda okullarında ve merkezlerinde okumuş ve yetişmiş elemanlara ihtiyacımız vardır. Hizmetçi ve besleme kıyafetiyle, kırsal kesim ve varoş estetiğiyle tesettür savaşını kazanmamıza imkan yoktur.

İslâm kadınlarının başlarını örtmeleri onlar için bir dezavantaj değil, aksine bir avantajdır, yeter ki, bu örtü kaliteli, güzel, estetik olsun.

Tesettür medeniyetin simgesidir. Hiçbir hayvan, hiçbir vahşi örtünmez. Tesettür konusunda Batılı, Japon büyük modacılardan yardım isteyebiliriz. İslâm tesettürü ticarete, şahsî menfaate alet edilmemelidir. İslâm tesettürü varoş kültürüne kurban edilmemelidir.

Tesettür defileleri yapılabilir ama bunlarla sergilenen kıyafetlerin en az yarısının millî olması gerekir. Uyduruk bir pardösü veya manto, uyduruk bir eşap ve hotoz… Oldu tesettür!.. Hayır efendiler hayır… Böyle tesettür olmaz. Ülkemizin kumaş, renk, kılık kıyafet hususunda zengin bir mâzisi ve birikimi bulunmaktadır. Bunlardan yararlanmamız gerekir. Bugün dünyanın birçok ülkesinde hâlâ eski usul el tezgahlarında kumaş dokunuyor. Biz de el tezgahında sanatlı ve zarif kumaşlar dokumalı, bunları tabiî boyalarla boyamalı ve varlıklı kadın ve kızlarımızın tesettür kıyafetlerinde bu malzemeyi başarılı bir şekilde kullanmalıyız.

Zengin, varlıklı, nüfuzlu Müslüman kadın uçağa biniyor, Fransa’ya veya İsviçre’ye gidiyor ve çuvalla para harcayarak oradan kıyafet satın alıyor. Bu bir kendini inkâr değil de nedir? Senin aklın yok mu? Kültürün ve birikimin yok mu? Giyim kuşam konusunda kendi millî geleneklerin yok mu? Kimliğin, kişiliğin, medeniyetin yok mu? Parası var ama aklı ve kültürü yok… Tabiî ki, böyleleri bir şey yapamaz.

Başındaki örtü, Müslüman kadın veya kızın, açık hanımlara nisbetle en avantajlı tarafıdır. Çünkü o örtü sanatlı, estetik, güzel olursa tesettür kıyafeti, açık kıyafete nisbetle daha üstün ve kaliteli olabilir. 20 Temmuz 2003