Pazartesi

 

Tesettürlü hanımefendiler, başları örtülü üniversite öğrencileri, çalışan dindar kadınlar başları açık çağdaş kadınlar kadar şık, zarif olamazlarmış… Kim sarfediyor bu hezeyanı? Sözde İslâmcı birkaç hanım.

Ben evlerinde oturan dindar ve sâliha hanımlara bir şey demiyorum. Fakirlere de bir sözüm yoktur. Ancak siyasî, kültürel, sosyal hayat içinde aktif rol alan, maddî imkânları da müsait bulunan Müslüman hanım ve genç kızların kılık kıyafetlerinde seksî olmamak, şer’î sınırların dışına çıkmamak şartıyla kaliteli, zevkli, açık kadınlara nisbetle daha üstün bir görünüşe sahip olmaları gerektiğini söylüyorum.

Birtakım Müslüman, tesettürlü hanım ve kızlarımız var. Bunlar en lüks mağazalara gidiyor, çuvalla para vererek manto, tayyör, elbise alıyor; ayrıca ayakkabıya ve eşarba da büyük paralar ödüyor. Lakin bir türlü şık, zarif, üstün olamıyorlar. İşte buna isyan ediyorum.

Kılık kıyafetlerini, tesettür tarzlarını kendileri beğeniyormuş… Bu bir ölçü olabilir mi? Her konunun bir uzmanı, bilirkişisi vardır. Önemli olan onlardan not alabilmektir.

Bizde bazı Müslümanlarda para, hem de çok para var ama o para nisbetinde kültür, sanat, birikim yok. Bunun sebebi de islâmî hareketin bir köylü, gecekondulu, taşra, varoş hareketine dönmüş, yahut döndürülmüş olmasıdır. Tesettür savaşı anayasayı, kanunları, tüzükleri değiştirmekle, başörtüsünü serbest bırakmakla halledilemez. Tesettürün şer’î vechesinden başka, bir de kültür ve sanat ile ilgili tarafı vardır. Müslümanlar bu ikinci sahada vasıflı, güçlü, üstün olmadıkça savaşı kazanamazlar.

Yıllardan beri yazıyorum ama din baronlarına laf anlatmak mümkün değildir. İslâmî cephede şimdiye kadar, lüzum ve zaruretini belki yüzlerce defa yazmış olduğum, bir “Kılık, Kıyafet ve Tesettür Enstitüsü” kurulmuş olmalıydı. Müslümanların da dünya çapında giyim kuşam tasarımı ve moda merkezleri bulunmalıydı. Müslüman tasarımcıların ve modacıların hazırladıkları kıyafetler bütün dünyayı hayranlık içinde bırakmalıydı.

İki sene kadar önce Tıp Fakültesi’nden tesettürlü üç kız öğrenci bana müracaat ettiler, başörtüsü zulmüne karşı yardımcı olmamı istediler. Kıyafetlerini beğenmedim, onlara şu teklifte bulundum: Yüksek seviyede bir modacı bulalım, size, yine tesettürlü olmak üzere güzel, üstün, zevkli, sanatlı bir kıyafet temin edelim. Önce bu işi hallettikten sonra başka faaliyetler yaparız. Kızlar teklifimi kabul ettiler. Ben de Şeyh Nâzım hazretlerinin bağlılarından bir modacı hanım ile görüştüm, eksik olmasın, teklifimi kabul etti. Kızlara (seksî olmamak şartıyla) çok şık ve modern birer ceket ve etek alındı. Başörtüsü konusunda biraz ihtilaf çıktı. Nihayet onu da hallettik. Baş ve saçlar çok ince ipekli bir örtü ile sıkıca örtülecek, onların üzerine, boyayla nakışlanmış örtüler daha geniş ve serbest şekilde atılacaktı. Bu örtüleri de, bu sanatla uğraşan değerli bir hanımefendiye yaptırttık. Tabiî çantalar ve ayakkabılar da, kıyafete uyacaktı.

Biz bu işle uğraşırken memleketteki buhran had safhasına vardı. Sanırım kızlar üniversite kapısından içeri giremediler, beni de aramadılar. Böylece bu teşebbüs de neticesiz kaldı.

Müslüman kesimde büyük moda ve tasarım müesseseleri yoktur. Zengin hanımlarımız ve kızlarımız kendi kafalarına göre, pahalı mağazalardan giyiniyorlar. Güzel giyiniyorlar mı? Pek sanmam. Belki bütün Türkiye’de birkaç hanım ve kız vasıflı, güçlü, üstün, zevkli bir şekilde giyiniyordur ama bunlar yeterli değildir.

Bazı cemaatler, kendilerine bağlı okullardaki tesettürlü öğretmenlerin ve kızların başlarını açtırdılar. Açmayan öğretmenlerin işlerine son verdiler, öğrencileri de okula almadılar. Bu tutum akıllıca bir çözüm müdür? Yarın dinsizler namaz kılmayı yasak etseler, “Cuma namazı yeterlidir, beş vakit namaz eskiden farzdı, şimdi gereksizdir, kimse namaz kılmasın” deseler ne yapacağız? Bugün kadınların ve kızların başlarını açtıran dinî cemaatler, o zaman namazı da mı kaldıracaklardır? İslâm hukukunda bir kural vardır, “Mevrid-i nasta ictihad yapılmaz” der. Yâni kesin bir din kuralı asla değiştirilemez, bu konuda ters bir ictihad yapılamaz. Tesettür mevrid-i nastan bir farzdır. Kıyamet kopuncaya kadar Müslümanların buna riayet etmeleri gerekir. Tesettüre riayet etmeyen, başları açık gezen hanımlar günah işlemiş olurlar. Allah’ın kesin emirleri, Peygamber’in kesin buyrukları değişime tâbi olamaz.

Benim bu yazıda tenkitlerim açık Müslüman hanımlara yönelik değildir. Konumuz, hem hayata atılmış olan, hem de maddî imkânı ve serveti müsait olan tesettürlü hanım ve kızlardır. Halk tabakasına, evlerinde oturan sâliha hanımlara ve kızlara da bir şey demiyorum.

Giyim kuşam için çuvalla para harcayan hanım ve kızlarımızın hizmetçi ve besleme kıyafetiyle arz-ı endam etmeye hakları yoktur. Fas’tan Malezya’ya kadar İslâm dünyasında dindar hanımların ve kızların millî kıyafetleri vardır. Türkiye’deki tesettürlü hanım ve kızlar ise Batı modasını en kötü ve kalitesiz şekilde uygulamaktadır. Altı yüz küsur sene yaşamış büyük bir cihan imparatorluğunun mirasına ve kültürüne sahip bulunan Türkiye Müslümanlarının şimdiki sanat, kültür, zevk seviyeleri gerçekten acınacak ve utanılacak bir durumdadır.

İslâmcı, dindar erkeklerin kıyafetleri de felâkettir. Saçmasapan, rengarenk kostümler, frenk gömlekleri, kravatlar. Hindistan’daki Mecusilerin bile istanbulin giydikleri bir dünyada biz Batının palyaço kıyafetleriyle dolaşıyoruz. Kimse demagoji yapmaya kalkmasın, ben eski yeniçeri kıyafetlerine bürünelim demiyorum. Bizim de kıyafet, giyim kuşam konusunda bir özelliğimiz, şahsiyetimiz, kendimize mahsus kültürümüz ve sanatımız olsun diyorum.

Köylü, kırsal kesim, gecekondu, varoş zihniyet ve kültürüyle, kıyafet için milyarlar harcasa da bir İslâmcı asla şık olamıyor. Çünkü bir kere bilenlerle istişare etmiyor. Ceket yeşil, pantolon mavi, gömlek sarı, kravat alaca bulaca, ayakkabılar iki renk… Sünnet düğününde palyaçoluk mu yapıyorsun be mübarek?

Bu yazımın faydası olacak mı? Hiç sanmam. Ben vazifemi yapıyorum. 19 Ekim 1999