Tesettürlü Rüküşler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 28 Ocak 2019
Tesettürlü bir hanım telefonla serzenişte bulundu, “Teessüf ederim, örtülü hanımlar için ‘bakımsız ve rüküşler…’ demişsiniz…” dedi.
diye sordum. Okumamış, Müjgan hanımın kızı Tijen öyle söylemiş…
Bendeniz bütün tesettürlü hanımlara bakımsız ve rüküş diyecek kadar terbiyesiz ve görgüsüz değilim. Peki kimlere rüküş diyorum. Cevap: Gerçekten rüküş olanlara…
Havanın iyi ve açık olduğu bir pazar günü Sultanahmet Camii civarındaki parkları geziniz ve manzaraya bakınız. Göğüsleri, bağırları, göbekleri açık çağdaş kadınlar ve kızlar… Onlara bir şey dediğimiz yok. Ne durumda oldukları hallerinden belli. Ya bazı tesettürlü kadın ve kızlara ne demek gerekir?
-Aman ya Rabbi, pembenin en cırtlağı… Kan kırmızısı, eflatun, mavi, yeşil, alaca bulaca…
-Yırtmaçlı dar etek, yürüdükçe bilmem neresini çalkalıyor… Başında deve hörgücü gibi bir örtü… Aklınca tesettürlü…
-En pahalısından bir kot pantolon üzerine, eskilerin üç eteği gibi pespembe renkli birşey giyinmiş, salına salına yürüyor…
-Kadının biri de başını sımsıkı örtmüş, üzerinde dar bir tişört var. Kolları neredeyse omuz başlarına kadar açık…
Darılmasınlar ama ben bunlara rüküş diyorum. Sadece başını örtmekle tesettür olmaz.
Ben halkımızın orta halli tabakasına hiçbir şey söylemiyorum. Onlar genellikle göze batmayan, sade bir giyimi tercih ediyorlar.
Biz bu devir Müslümanları çok şeyi mıncıkladık. Bu arada tesettürü de çığırından çıkarttık. Tesettürlü bir Müslümansan hanım hanım olacaksın. İffetin, ciddiyetin, nezaketin, kibarlığın, ağırlığın sembolü olarak görüneceksin. Tesettürde en önemli husus başörtüsüdür. Eşarp Frenkçe bir kelimedir, frenk eşyasıdır. Bunun İslâmcası cilbabtır.
Biz Türkiyeli Müslümanlar yeni yetme, yakın zamanda ortaya çıkmış, köksüz, kimliksiz bir toplum değiliz. Biz Osmanlı-İslâm medeniyetinin vârisiyiz. Erkeklerimiz ve kadınlarımız her hususta, bu arada kılıkta kıyafette, tesettürde, zarafette, estetikte dünyaya örnek olmakla mükellefiz. İslâm adına rüküşlük, alaca-bulacalık, pembelik, eflatunluk, morluk, kırmızılık kabul edemeyiz.
Zengin, temsilci, ağırlıklı İslâm kadınları başörtüsü konusunda Türkiye’ye ve bütün dünyaya örnek olmalı, çok sanatlı, çok estetik, çok vasıflı, çok güzel bir manzara sergilemelidir.
Fakir fukaraya bir şey demiyorum, onlar geçim sıkıntısı çekiyor, kültürleri yetmeyebilir. Lakin aylık bütçeleri onbinlerce dolar olan; Avrupa’dan elbise ve eşarp satın alan; Beymenlere, Vakkolara avuç avuç para ödeyen zengin ve yüksek tabaka Müslüman hanım ve kızlar başlarına Frenk eşarbı örtemezler. Bizde de hâlâ var; Hint, Çin, Japonya gibi Asya ülkelerinde dokunuyor, Afrika’da bulunuyor; el dokuması ipekli ve ince yün kumaşlar vardır. Bunlar tabiî kök boyaları ile boyanmalı veya üzerlerine el ile desenler ve nakışlar çizilmeli ve temsilci İslâm hanımları ve kızları başlarına bunları örtmelidir.
İslâm tesettürü birtakım süflî menfaatlere, bezirganca emellere âlet edilemez. Müslümanların başı çeken yüksek tabakası tesettür ve bilhassa başörtüsü konusunda Paris modaevlerinden yardım istemelidir. Cami helâlarına, cami hoparlörlerine, cami kaloriferlerine, cami klimalarına, cami meşrutalarına (imamevi) yüz milyonlarca, hattâ milyarlarca dolar harcayan Müslümanların tesettür konusunda dünyanın en güçlü ve büyük modaevlerinden fikir almaları gerekmez mi?
İslâm’da moda yokmuş… Peki İslâm’da rüküşlük var mı? İslâm’da pembenin en cırtlağına, kırmızının en bağıranına bürünmek var mı? Cahil, gecekondu kafalı, kırsal kesim zihniyetli, bedevî, medeniyetsiz kişiler istişareden (danışmadan) hiç hoşlanmazlar. Paraları var ya, aynı miktarda akılları ve birikimleri de bulunduğunu sanırlar. Boş kuruntular.
Tesettürün iki vechesi vardır:
Şer’î tesettür. Biz o konuda kendi kafamızdan konuşamayız. Din, fıkıh kitaplarında ne yazıyorsa aynen kabul ederiz, asla tartışmayız. Tesettürün ikinci vechesi kültürle ilgilidir. Bu konuda fikir yürütüyor, tenkit ediyorum.
Elalemin ortasına çıkacaksan zarif, medenî, vasıflı İslâm kadını olarak çıkmaya mecbursun.
Kuş kadar aklı, böcek kadar iz’anı olan bir İslâm kadını
demez. Böyle bir düşünce beyinsizliktir.
Yüksek tabaka, temsilci İslâm kadınlarının ve kızlarının açık kadınlardan daha güzel giyimli, daha estetik kıyafetli olması gerekir. Bir salona yirmi beş açık çağdaş kadın davet edilir. Onların yanına yirmi beş de başları örtülü dindar hanım çağrılır. Her iki tarafa da “iyi ve güzel giyinin…” denilmiştir. Uluslararası çapta on kişilik bir giyim-kuşam uzmanı bu elli kişiyi gözden geçirir ve sonunda raporunu verir. Şayet dindar tesettürlü hanımlar açık hanımlardan daha şık, daha üstün, daha sanatlı, daha medeniyetli, daha zarif giyinmiş iseler müsabakayı kazanmış olurlar. 01 Eylül 2004