Cumartesi

 

Özel hastahane, özel okul, eczane, gazete, dergi, yayınevi gibi müesseseler ticari ve sivil kuruluşlardır. Bir miktar kâr etmezlerse yaşayamazlar. Ancak bu gibi kurumlar sırf ticarete yönelik olamazlar. Ülkeye, halka, ammeye (kamuya) hizmet etmektedirler; bu hizmetlerinİ doğru dürüst bir şekilde yapmaları gerekir.

Çok açık ve keskin konuşacağım:

Bir özel okul ki, ticaretten, para kazanmaktan başka bir şey düşünmüyor, böyle bir eğitim müessesesi zarar verir, tahrip eder.

Bir hastahane düşünün ki, onun kurucuları ve işleticilerinin dini imanı paradır, gözleri paradan başka bir şey görmemektedir, para için her haltı yiyecek bir karaktere sahiptirler, o müessese de hizmet edemez. Çünkü bu zihniyet hastahaneyi bir batakhaneye çevirir.

Devlet bu gibi müesseseleri kontrol eder. Bunlarla ilgili kanunlar vardır, bu hizmetlerin bir etiği/ahlâkı vardır.

Sahiplerinde ve kurmaylarında yeterli ahlâk, fazilet, bilgelik ve karakter yoksa basın müesseseleri de çeteleşir, mafyalaşır, devlete, ülkeye, halka zarar verir.

Müslümanlara tesettür kıyafeti hazırlayan müesseselerin de ticaret dışında birtakım idealleri, hizmetleri, vazifeleri, misyonları bulunmaktadır. Bunlar hesaba katılmaz, göz önüne alınmazsa, İslâm kadınlarının tesettürü de bozulur. İslamî tesettür kıyafetinin ticaretini yapan bir müessese, para kazanmaktan başka hiçbir şey düşünmezse, tesettür adıyla ortaya bir sürü rezalet, kepazelik, palyaçoluk, alaca bulacalık, pembelik, ciddiyetsizlik, seviyesizlik, bayağılık çıkar.

Müslümanlar özel okullar mı açıyorlar? O halde aşağıda sayacağım şartlara ve sebeplere tevessül etmeleri gerekir:

1. En kaliteli, en güçlü, en başarılı, en uzman, en tecrübeli, en birikimli eğitimcileri ve idarecileri bularak hizmetleri onlara vereceklerdir. (Bu maddede saydığım sıfatlara dikkat buyurulmasını istirham ederim.)

2. Mesela özel bir lise veya kolej açtılar, bunun İngiltere’deki Eton koleji gibi kaliteli ve köklü bir eğitim müessesesi olması için neler yapılması gerekiyorsa yapmaları gerekir.

3. Bir okulun binası, dershaneleri çok önemlidir. Okul binasının cephesi mimarlık bakımından çok güzel olmalıdır. Ana kapıdan girildiği vakit fevkalade güzel bir mekan görülmelidir. Dershaneler güzel döşenmelidir, hele müdür beyin odası… Böyle bir eğitim kurumunun müdürünün odası cumhurbaşkanının, başbakanın, en zengin işadamının bürosundan daha sanatlı, daha güzel döşeli, daha estetik, daha değerli olmalıdır. “Efendim, bunun için çok para lazım…” Hayır, hayır! Bunlar parayla yapılacak işler değildir. Akıl, kültür, firaset, hikmet, birikim, seviye isteyen şeylerdir,

4. Böyle bir okulun öğretmenleri toplumun en seçkin eğitimcileri arasından seçilmelidir.

5. Okutulan yabancı dil mutlaka öğretilmelidir. Zamanımızda İngilizce yaygın dil. İngilizce bilmek demek, otel resepsiyon memurları veya turistik lokantaların garsonları kadar o dili anlamak ve konuşmak değildir. Kültür kitabını okuyup anlayacak, yazabilecek, kültürel konularda sohbet edebilecek derecede bilmek gerekir.

6. Genç nesillere edebî, yazılı, zengin Türkçeyi (Osmanlıcayı) öğretmek yasaktır ama böyle bir okulda ne yapıp yapılacak, bu yasak delinecek ve öğrencilere Fuzulî divanını, manasını anlayarak okuyabilecek derecede Türkçe öğretilecektir.

7. Cahillerin gözlerini boyamak için cebir, geometri, fizik, kimya gibi fen derslerinde başarılı öğrenci yetiştirme ucuzluğuna tenezzül edilmeyecektir. Fen dersleri kültür değildir. Kültür sosyal, edebî, tarihî, sanatla ilgili konularda olur. Bunlar yoksa cebir veya geometride dünya birincisi olmasının kıymeti olmaz. Özel lisenin çocuğu elifi gördü mü mertek sanıyor, lakin bir yarışmada fizik ve kimya birincisi oldu diye bir sürü yaygara kopartılıyor, şamata yapılıyor… Bunlar faydasız ve boş şeylerdir. Bendeniz, öğrencilerine anadilini mükemmel bir şekilde okutup öğretemeyen bir liseye lise demem, “lise müsvettesi, lise karikatürü” derim.

8. Lise açacak kimseler, cemaatler, zümreler bu işi konunun dünya çapındaki uzmanlarıyla istişare etmeli, onlardan rapor almalıdır, “Parayı biz veriyoruz, lisenin nasıl olacağına da biz karar veririz…” Bu gibi düşünceler ahmakçadır.

9. Bir cemaat, bir tarikat, bir hizip, bir fırka, bir zümre elbette bir özel okul açabilir. Ancak, bu okulun ana gayesi, o cemaate veya tarikata hizmet değil, eski tabirle “Din ve Devlete hizmettir”, bugünkü ifadeyle İslâm dinine ve Türkiye’ye hizmettir.

10. Müslümanların açtıkları özel okulların başka okullardan farkları olması gerekir. Müslüman okulları en iyi okullar, en vasıflı okullar, en güçlü okullar, en üstün, en başarılı okullar olmalıdır. Üniversite giriş imtihanlarını öncelikle onların mezunları kazanmalıdır. O okulların eski öğrencilerini firmalar, müesseseler tercih etmelidir. Bu öğrenciler bilgileriyle, kültürleriyle, ahlâklarıyla, karakterleriyle, kişilikleriyle her yerde kendilerini belli etmeli, sevdirmeli, takdir kazanmalıdır. Hatta bizim inançlarımızı, görüşlerimizi paylaşmayanlar bile onların üstünlüklerini, faziletlerini kabul etmelidir.

Biraz da tesettür kılık kıyafetiyle uğraşan ticarî firmalardan ve müesseselerden bahsetmek istiyorum. Elbette bu işten para kazanacaklardır. Buna bir şey dediğimiz yoktur, lakin madalyonun arka tarafındaki maddelere riayet etmeleri gerekir:

1. Tesettür kıyafeti yapacağız diye pembeli, morlu, yeşilli, mavili cırtlak renklerle, saçma sapan modalar çıkartmayacaklardır.

2. Ana gaye ve hedeflerinden biri şu olacaktır: “Bizim tesettür kıyafetlerimizle toplum içine çıkacak Türkiyeli hanımlar, açık bayanlardan daha zarif, daha kibar, daha seviyeli, daha kaliteli olmalıdır.. .” Peki, bu konuda kim karar verecek? Onu da söyleyeyim: Uluslararası beş giyim kuşam-moda uzmanını bilirkişi yaparız, bizim tesettür kıyafetlerimizi görürler, raporlarını verirler. Bunları üretenler tabii ki, kuzguna yavrusunun şahin görünmesi gibi “Bizim yaptığımız üstündür, biz ne yaparsak mükemmel yaparız” demektedirler. Acaba öyle mi?

3. Son yıllarda ülkemizdeki tesettür kıyafetlerinde dehşetli bir bozulma, bayağılaşma, âdileşme görülmektedir. Tesettürün sanat kalitesi ve ciddiyeti, dehşetli şekilde irtifa kaybetmektedir. Şu yaz aylarında pazar günleri evimin yakınındaki Sultanahmet meydanına ve parkına çıkmaktan korkuyorum. Açık kadınlar bir türlü, kapalılar bir türlü… Haydi, açıkların bir kısmı densizce giyiniyor. Peki, o palyaço kıyafetli rüküş, sözde örtülü kadınlara ne oluyor? En cırtlak, en saçma sapan, en pembe renkler… Vücudun hatlarını gösteren dar elbiseler… Tesettürlü bir kadın kalçalarını çalkalaya çalkalaya yürüyor… Yırtmaçlı etekler… Saçlarını deve hörgücü gibi topuz yapmış kadınlar (Peygamber Aleyhisselam böyleleri için, “Onlar cennetin kokusunu alamayacaklardır” buyuruyor.)… İşveler, kırıtmalar, salına salına yürümeler… Müslümanlık adına, tesettür adına böyle rezalet olur mu? Müslümanlara nasihat edecek, onları uyaracak hocalar, mürşidler, şeyhler, vaizler kalmadı mı?

Yazdıklarımı herkes üzerine almasın. Ben edebiyle, iffetiyle giyinen kuşanan tesettürlü hanımlara bir şey söylemiyorum. Herkese rüküş de demiyorum, tenkidlerim çok açıktır. Cesareti olan varsa, Müslüman bir kadının saçlarını deve hörgücü gibi yapıp yapamayacağını gelsin bizimle tartışsın.

İslâm büyüklerinin bir bildiri hazırlamaları ve tesettür konusundaki çarpıklıkları, sınırdan dışarı çıkmaları, çirkinlikleri halka anlatmaları, doğru dürüst tesettür konusunda yol göstermeleri gerekir. Böyle bir bildiri Müslüman gazetelerde yayınlanabilir. Bazıları ücret bile almaz… 04 Eylül 2005