Pazar

 

Batı Avrupa ve Amerikan medeniyetinin akıllara durgunluk verecek icatları, keşifleri, araştırmaları olduğunu kimse inkâr edemez. Ancak bu medeniyet, bütünü itibarıyla insanlığa ve dünyaya zararı, faydasından daha çok olan kötü bir medeniyettir.

Keşke nükleer enerjiyi keşf etmemiş, atom silâhlarını üretmemiş olsaydı… Bir medeniyet ki, onun icatları, keşifleri, araştırmaları ve gelişmesi dünyanın ve insanın sonunu hazırlıyor, faydaları ne işe yarar…

Batı medeniyeti tıp sahasında da birtakım harikalara imza atmıştır. Atmıştır ama bunlar insanlığın daha sağlıklı, daha mutlu olmasına yol açmamıştır.

Tıp ilerledikçe hastalıklar da artıyor. Şu kadar yataklı yeni bir hastahane açılıyor, hastaların sayısı ise on misli artıyor.

Mehmed Âkif’in mimsiz tek dişi kalmış canavar dediği bu medeniyet tıb ilmini, hastalığı, hastaları, eczacılığı, ilâçları bir endüstri haline getirmiştir.Daha çok hasta, daha çok doktor… Daha çok hastahâne… Dünyayı pençelerine almış uluslararası tıp holdingleri ve fabrikaları milyarlarca dolar kazanç istiyorlar. Bunun için hastaların sayısının durmadan artması gerekir.

Düşünün bir kere:

İnsan ve dünya boyutlarına uygun hak bir medeniyet hastalıkları, hastaları azaltsa, koruyucu tıp sayesinde tıbbın ve eczacılığın

“müşterileri”

azalsa ne olur?.. Dünya çapında milyonlarca doktor, eczacı, tıp personeli işsiz kalır. İşsiz kalmayanların gelirleri azalır. Böyle bir şey onlar için yıkım olur, felâket olur. Onlar böyle yıkımlara ve felâketlere uğramamak için tıp ve eczacılık endüstrisinin gelişmesini, müşterilerin (hastaların) sayısının geometrik diziyle artmasını, fabrikaların (hastahânelerin) tam kapasite çalışmasını isterler.

Halk deyimi ne kadar bilgecedir:

Koyun can derdinde, kasap et derdinde…

Şâir ne güzel söylemiş:

Bîmar ihtizarda, ücret diler tabib…

(Hasta can çekişiyor, doktor bu esnada vizite ücreti istiyor…)

Felsefesi bozuk tıp ve eczacılık ilmi bazen yeni bir ilacı tam on senede ve yüz milyonlarca, hattâ milyar dolar masraf yaparak piyasaya sürüyor. Bu bir yatırımdır ve bunun meyvesini toplaması gereklidir. Bir milyar mı harcandı, on milyar, yüz milyar toplanmalıdır. Bunun için, bol miktarda hasta lâzımdır. Tıp ve eczacılık dünyayı ve insanlığı pençesine almıştır.

Doktor reçetesi ile eczahaneden bir ilaç alınız, içindeki prospektüsü okuyunuz, aman ya Rabbî, bu ilacın ne kadar yan tesiri var. Senelerce önce başağrısına karşı bir ilaç almıştım. Kutusunu açtım, küçücük harflerle basılmış târifesini okudum, bundaki bir cümle şöyleydi:

“Bazen baş ağrısına sebep olur…”

Güldüm, söğüp saydım ve ilâcı çöpe attımdı…

Bir tıp ki:

* Hastalara

“müşteri”

olarak bakmaktadır.

* Doktorların, hastahanelerin, ilaç sanayiinin çok kazanmasını amaçlamaktadır…

O tıp insanî ve sağlıklı bir tıp değildir.

Tıbbın gayesi hastalıkların ve hastaların sayısını artırmak ve başta doktorlar olmak üzere tıp ordusunun (veya personelinin) kazançlarını çoğaltmak değildir.

Muhterem okuyucularımı uyarıyorum:

-Pahalı tedâvileri ve hele

pahalı ameliyatları

kabul etmeden önce mutlaka başka tıp otoriteleri ile istişâre ediniz.

Modern tıp endüstrisinin iyileştiremediği nice hastalığı, paralel/alternatif tıplar tedâvi edebilmektedir.

Perhiz yapmadan, sağlıklı beslenmeden iyi olmak mümkün değildir.

Benim bu yazım, içinde nice dostumun da bulunduğu namuslu, haysiyetli, ahlâklı, faziletli doktorları ve tıp personelini hedef almaz. Onlara

medyûn-i şükranız

(teşekkür borçluyuz). Var olsunlar, sağ olsunlar.

Benim tenkitlerim tıp ve ilaç mafyasına yöneliktir.

Bütün Müslümanlar Tek Bir Ümmettir

Ümmet-i Muhammed

bir bütündür. Bu bütünün içinde parçalar, çeşitlilikler vardır. Herhangi bir parçaya, çeşitliliğe mensup olmak, bütünü unutmak ve ihmal etmek hakkını vermez.

“Ben filan cemaate mensubum, bizim cemaatimizin programı ve hizmetleri vardır, başka şeye karışmam…”

zihniyeti yanlıştır. Kendi hizmetlerini yapacaksın ama öteki Müslümanlarla olan bağlarını kopartmayacaksın, onlarla da ilgileneceksin.

Müslüman,

“Ümmet”

kavramına ve şuuruna (bilincine) sahip olan kimsedir. Müslümanda Ümmet kavramı ve bilinci yoksa o eksik bir Müslümandır.

Filipinlerdeki Müslümanlarla ilgilenmek

bizim vazifemizdir.

Onlar yıllardan beri islâmî bir kurtuluş savaşı veriyor.

Keşmir Müslümanları… Doğu Türkistan’daki Uygur Müslümanları… Afgan Müslümanlar… Dünyanın yüzden fazla ülkesinde çoğunluk veya azınlık olan Müslümanlar…

Hepsi bizim kardeşimizdir. Hepsini düşünmeliyiz. Hepsinin sıkıntıları ve problemlerine karşı duyarlı olmalıyız. Maddî bir yardım yapamıyor, destek veremiyorsak, hiç olmazsa onlar kalbimizde olmalı. Onlar için dua da mı edemeyiz?

Ya Türkiye içindeki çeşit çeşit Müslümanlar?.. Bid’atçi olan Müslümanlara çok kızıyoruz ve onlarla ilişkilerimizi kesiyoruz. Buna hakkımız var mıdır? Biz ancak irtidat eden, bid’ati kendisini dinden çıkartan bir kimse ile ilişkilerimizi kesebiliriz. Bid’atçi bir Müslüman, şayet o bid’at kendisini dinden çıkartmıyor, kâfir yapmıyorsa, yine bizim kardeşimizdir. Müsbet şekilde tenkit edilir, uyarılır, öğüt verilir; lâkin iman kardeşliği bağları kopartılmaz.

Bir Müslüman içki içiyormuş, öyleyse onunla bağlarımızı kopartalım… Bu da yanlıştır.

Fâsık-ı mütecâhir değilse

onun ayıplarını gizlemekle, onu tecessüs etmemekle mükellef değil miyiz? O içki içiyorsa, biz de gıybet ediyoruz. Hangisi daha büyük, daha vahim, daha iğrenç bir günah? İçki içmek mi, ölü kardeşinin etini yemek mi?

Bazı dinî cemaatler kendilerini fildişi gettolara haps etmişlerdir. Bir onlar vardır, kendi muhterem Hazretleri vardır, kendi hizmetleri vardır… Başka hiçbir şey onları ilgilendirmez. Cihan yıkılsa umurlarında değildir.

Peygamber ne diyor:

“Doğudaki Müslümanın ayağına diken batsa Batıdaki Müslüman bunun acısını duyacaktır.”

İstisnâsız bütün Müslümanlar

“bizdendir.”

Farklı, çeşitli, başka Müslümanlar hep

“bizdendir.”

Müslümanlıkta

“Bizden olan Müslümanlar”

ile

“Bizden olmayan Müslümanlar”

ayırımı yoktur. Sâlibi ile fâsıkı ile, âlimi ile câhili ile, yararlısı ile yararsızı ile, yakındaki ile uzaktaki ile, bizim meşrebimizden olanıyla, olmayanıyla… Tek bir Ümmet… 05 Mart 2007