Toprak ve Beyin
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 17 Şubat 2019
Cumartesi
Yabancılar bizden bir karış toprak isteseler kızılca kıyamet kopartırız da, her yıl Kıbrıs’ın yüzölçümü kadar verimli toprağımızı erozyonla ziyan ederken kılımız kıpırdamaz.
Hollanda, baraj duvarları gibi setler inşaa etmiş, denizden toprak kazanmış, bu topraklarda çiçekçilik yaparak onmilyarca dolar kazanıyor, biz ise ziraate müsait güzelim topraklarımızı suya, yele veriyoruz.
Bunun sebebi nedir? İki kelimeyle cevap vereyim: Beyinsizliktir, hiyanettir.
Milyonlarca yılda meydana gelen verimli topraklarımız, bu gidişle yirmi otuz sene içinde akıp gidecek, yerini taşlık kıraç, işe yaramaz verimsiz arazilere bırakacak.
Ziraat topraklarımızı koruyamadığımız gibi ormanlarımızı da koruyamıyoruz. Her sene arazi mafyası çalılıkların, ormanların bir kısmını yakarak çarpık yapılaşmaya açıyor.
İstanbul civarında nice ormanlık bölgeler, kanunlara aykırı olarak tahrip edildi.
Para babası bir ailenin kurduğu üniversite için yeşillikler tahrip edilirken bazı gazeteler ve aydınlar feryad ü figan koparttılar ama kıyımı durduramadılar.
Trakya’da orman arazisinde lüks villa-kentler inşa eden bir Sabataycı milyon dolarlarına yeni milyonlar katmak için gözünü Anadolu yakasındaki bir ormana dikti. Kimilerini “ikna etti”, kimilerini edemedi, mücadele sürüyor.
Son yıllardaki aşırı ve çarpık yapılaşma İstanbul civarındaki yeşilliği, ziraat arazilerini büyük ölçüde silip süpürdü.
Ehliyetli ve uzman kimselerin hazırlayacağı ve milyonlarca nüsha basılıp dağıtılacak bir broşürde, Hollanda’nın denizden toprak kazanarak, bu topraklarda çiçekçilik yaparak nasıl milyarlarca dolar kazandığını, buna mukabil bizim verimli topraklarımızı erozyonla nasıl ziyan ettiğimizi anlatmak gerek.
Toprak kutsaldır. İnsan topraktan yaratılmıştır ve toprağa dönecektir. Toprak vatandır. Toprak bize buğday, pirinç, sebze, meyve veren bir velinimettir. Toprak, üzerinde hayvancılık yapılan bir sermayedir. Biz onun kadr ü kıymetini biliyor muyuz?
Topraklarımızın bir kısmını çöle çevirmeye hakkımız var mı? Bu topraklar bize ilahî bir emanettir. Verimli toprakları çölleştirmek bir hiyanettir. Emanete hiyanet eden toplumlar bunun cezasını görürler.
İsmini şimdi hatırlamadığım bir kaynakta okumuştum: Uzakdoğu ülkelerinden birinde dağların yamaçlarına taşlardan duvarlar örüyor, bunların ardına ovadan toprak taşıyor ve buralarda ziraat yapıyorlarmış.
Filmini seyretmiştim. Mao zamanında baştanbaşa taşlık bir arazide taşı bin zahmetle deliyor, on binlerce çukur meydana getiriyor, bunların içine uzaklardan toprak taşıyor, ağaç dikiyorlardı.
Dünyanın akıllı toplumları, medenî ülkeler, beyinli memleketler bir karış topraklarını bile erozyonla ziyan etmiyor.
Sanayileşiyoruz diye kırsal kesimi ihmal ettik. Köylerde nüfus kalmadı, tarlalar ekilmiyor, köy okulları kapandı. Kendimize yetecek kadar buğday, pirinç üretmiyoruz. Dolar ödeyerek dışarıdan alırmışız. Peki doları nereden bulacaksın? Ziraat çöktü, sanayi can çekişiyor…
Hiçbir işimiz akıllıca değil. Hava temiz olsun diye dışarıdan doğalgaz satın alıyoruz. Şehirlerde ve evlerde doğalgaz şebekesi ve tesisatı kurmak için şimdiye kadar milyarlarca dolarlık masraf yapıldı. Başlangıçta halkı imrendirmek için fiyat ucuz tutuldu. Doğalgaza bağımlı olduktan sonra fiyatlar füze gibi fırlatıldı…
Kendi beyinsizlikleri yüzünden yurtları harap olan bir toplum görmek isteyen bize baksın.
Birleşmiş Milletlerin çıkartmış olduğu bir kitap var. Dünyanın çeşitli şehirlerinde balkonlarda, teraslarda, pencere kenarlarında sebze yetiştirilmesinden bahsediyor. Evet, bazı ülkelerin bazı şehirlerinde evlerde maydanoz, nane, marul gibi sebzeler yetiştiriliyormuş ve yekûn olarak hayli üretim yapılıyormuş, aile içinde tüketilen bu yeşilliklerin ekonomiye bir katkısı oluyormuş. Biz böyle şeylerle uğraşır mıyız? Balkonda maydanoz yetiştirmek bizim için zuldür. Biz bol kazanmalı, bol tüketmeli, saçıp savurmalı, gezip tozmalıyız. Peki saçıp savurmak, gezip tozmak için gerekli para nereden nasıl kazanılacak, nereden gelecek? Bunu düşünmeyiz.
Yaz gelince İran’dan karpuz ve sebze ithal ediyoruz. Bizde bunlar yetişmiyor mu? Yetişiyor ama biz onlar kadar çalışkan değiliz, beceriklli değiliz.
Büyük marketlerde Avrupa’dan ithal edilmiş saksı toprağı satılıyor. Bizde toprak yok mu? Var ama yeterli akıl ve vicdan yok.
Geçen yaz, küçük bir köyün bakkalından azıcık köy tereyağı satın almak istemiştim de “Yok” demişti. İstanbul civarındaki köylerdeki bakkalda köy yumurtası bulamazsınız. Sıcak günlerde ayran satılmaz köyerimizde. Coca Cola ve diğer renkli ve kimyalı meşrubat bulunur sadece.
Almanya’da kilosu dört bin marka satılan siyah renkli ve toprağın altında yetişen yer mantarı (truffe) bizim ülkemizde aranıp bulunmaz. Başka ülkelerde bu mantar, yetiştirilmiş domuzlar ve köpekler vasıtasıyla meşe ve ceviz ağaçlarının gölgelediği topraklarda bulunup çıkartılıyor. Bizim böyle karışık şeylere aklımız ermiyor.
Filân yerde hazine var deyin, beleşçiler akın akın giderler her yeri delik deşik edip küp küp altın ararlar, binde 999 hava alırlar.
Filân dağda bir tavşan görülmüştür deyin, bir yığın avcı çılgın gibi gidip nesli tükenmiş o zavallı hayvanı avlamak için dere tepe, göl ırmak, uçurum kanyon dinlemeden koşarlar.
Deniz diplerini bile kuruttuk. Eskiden Beykoz civarında kalkan balığı avlanıyordu. Marmara’da kılıç balığı, mercan ne kadar boldu.
Topraklarımızı, ormanlarımızı, makilerimizi, mer’alarımızı berbat ettik. El sanatlarımızı çökerttik. Ziraatimiz, hayvancılığımız acınacak vaziyette. Güney Kore bize şimdiye kadar onbinlerce otomobil ihraç etti; biz onlara bir tek Türk arabası satamadık. Zaten biz Türk otomobili üretmiyoruz; demode yabancı arabaları montaj usulü ile üretip kendi iç piyasamızı tokatlıyoruz.
Akılsız toplumların fakirliği de, zenginliği de bir âfettir. Şimdi ülkede büyük bir kriz ve sıkıntı var; işler düzelse, yine bolluk olsa ne olacak? Tekrar gösterişe ve israfa yönelik çılgınlıklar başlayacak.
Macaristan komünist rejimden ve Rusya’ya bağımlılıktan kurtulunca kısa zamanda işlerini düzeltti, yaralarını sardı, sağlıklı bir ekonomiye ve finansa kavuştu. Biz ise her geçen gün biraz daha batıyoruz. Neyimiz eksik? Akıl akıl akıl… Beyin beyin beyin.. 17 Şubat 2002