Perşembe

Ülkemizde genel bozukluğun, yaygın kokuşmanın; işlerin doğru dürüst yürümemesinin ana sebebi “Türedi”lerdir.

– Siyaset türedileri,

– İktisad ve iş hayatı türedileri,

– Medya türedileri,

– Akademik hayat türedileri

– Sosyete türedileri

Türkiye ne çekiyorsa bu “Türedi”lerden, bu sonradan görmüşlerden, bu yeni yetmelerden çekiyor.

Rica ediyorum, kimse üzerine alınmasın. Bendeniz namuslu, şerefli, haysiyetli, temiz, ehliyetli, liyakatli, sorumluluğunu bilen hiçbir zümreyi suçlamıyorum. Benim alıp vereceğim “Türedi”lerledir.

Rahmetli Adnan Kahveci, ölümünden önceki son birkaç yıl içinde “Politikaya kalite getirmek” fikrini ortaya atmıştı. Demokrasi sadece oy çokluğuyla, kelle sayısıyla yürüyen bir sistem değildir. Zaten demokrasi “Kötü sistemlerin, en az kötüsüdür.” Demokrasi vasıfla, keyfiyetle yürür ancak. Vasıfsız, keyfiyetsiz bir demokrasi ülkeyi de, devleti de, halkı da çökertir, batırır, bitirir.

Zengin, edebî ve medenî Türkçe’de, “rical” kelimesi vardır. Lügat mânâsıyla, “erler” demektir. Geniş, derin mânâları vardır bu sözün.

Erler, adamlar, kahramanlar, yiğitler…

Bir ülke, bir devlet, bir millet, ricalini yetiştiremezse onun batmasına, rezil ve rüsvay olmasına, sürünmesine, belâdan belâya, musibetten musibete duçar olmasına hiç şaşmamak gerekir.

Her toplumun seçkin, yüksek sınıfları bulunur. Sınıfsız toplum olmaz. İnsanlar hak, hukuk bakımından eşittir ama mutlak olarak eşit değildir. Toplumda yüksek vardır, alçak vardır; iyi vardır, kötü vardır; ağır adam vardır, hafif adam vardır. Bir toplumda yeterli sayıda vasıflı, seçkin, yüksek, kaliteli, değerli adam yoksa, o toplum dejenere olmaya mahkûmdur.

Medyâda, sohbetlerde, konuşmalarda, yazılarda bol bol Türkiye aydınlarından bahsediliyor.

“Acaba Türkiye’de aydın var mı?”

diye soran yok. Bizde, üniversite diplomasına sahip her okur-yazara aydın deniyor. Aydın olmak o kadar kolay mı? Bu derece ucuz mu?

Aydın dediğin binde bir, hattâ on binde bir çıkar. Aydın, on parmağında on hüner, on marifet olan kişidir. Aydın, bütün kötülüklerin muhalifidir. Her tür kötülüğe karşı çıkar, icabında zindanlara düşer, işkencelere ve eziyetlere maruz kalır; mevkiini, makamını, gelirini, sağlığını ve hattâ canını bile kaybedebilir. Bilgisi ve kültürü çok da olsa, hiçbir dalkavuk, yalaka, şakşakçı, evet efendimci adam ve kadın aydın değildir. Aydın, rant peşinde koşmaz. Rant peşinde koşan aydın değil, aç köpektir.

İstisnalar kuralı bozmaz. Üç beş yüz aydınla, yetmiş iki milyonluk şu kocaman Türkiye düze çıkamaz. En az on bin aydın bulunması gerekir ülkemizde.

İktisad, iş, ticaret, bankacılık, finans sektöründeki şu türedilere bakınız:

– Ellerine para geçince sefahate başlarlar.

– Birtakım çirkin seks maceraları, Moldavyalı karılar, kapatmalar… Bir sürü pislik.

– Gösteriş delisidirler. Sermayeleri yetmemektedir, nakit sıkıntısı çekmektedirler, buna rağmen bir milyon dolara köşk alırlar. Zengin Musevî işadamlarından ibret almazlar. Dolarla multimilyoner nice Yahudi vatandaşımız vardır ki, kirada oturur. Kapitalini gösteriş için lüks ve pahalı meskenlere yatırıp öldürenler beyinsiz işadamlarıdır.

Avrupa’da yedi yüz yıllık bir burjuva kültürü ve geleneği vardır. Burjuvazi 12’nci, 13’üncü asırda İtalya’da gelişmiştir.

Burjuva kendi dinine, kimliğine, kültürüne bağlıdır.

– İyi bir eş, iyi bir baba, iyi bir aile reisidir. Öyle birtakım seks pisliklerine bulaşmaz. Günah işlese bile gizleyerek, saklayarak yapar.

– İlme, irfana, kültüre, sanata değer verir, bunlara yatırım yapar. Evinde kütüphanesi vardır; sanat boyutu olan eşyaları, antikaları, halıları vardır.

– Son derece dürüsttür. Sözü sözdür, aldatmaz, hile yapmaz, hak yemez.

Ülkeler, halklar, devletler böyle işadamlarıyla, böyle sanayicilerle yükselir.

Yine, çok çok ucuz ve külüstür bir otomobil; şerefli, haysiyetli, değerli, ahlâklı, faziletli bir insanı zerre kadar alçaltmaz, küçültmez.

Tavuklar, ahmak hayvanlardır. Lüks, pahalı ve gösterişli bir otomobille şerefleneceğini, değerleneceğini sananlar tavuklardan daha ahmaktır.

Ahlâk, fazilet, dürüstlük, gerçek değerler kaybolunca ülkede sosyal ve manevî zelzeleler olur.

Beyinsiz, sefih mahlûklar bir ülkenin, bir milletin, bir devletin otoyollarla, havaalanlarıyla, barajlarla, gökdelenlerle, şaşaalı otomobillerle, televizyonlarla, cep telefonlarıyla medenîleştiğini, güçlendiğini, yüceldiğini sanırlar.

Hiç de öyle değil…

Bir ülke, bir halk, bir devlet şunlarla ayakta durur, yükselir, güçlenir, üstün olur.

– İlim, irfan, kültür, bilgelik.

– Ahlâk, fazilet, ideal, yüksek karakter.

– Manevî değerlere bağlılık.

– Tarihî devamlılık şuuru.

– Millî kimliği, millî kültürü, milli kişiliği korumak, yaşatmak, idame ettirmek.

– Sosyal barış, toplumsal uzlaşma.

– Adalet.

– Can, mal, din, inanç, alt kimlik, ırz, namus, neseb güvenliği.

Evet… Ülkeler, halklar, devletler bunlarla ayakta durur.

İkinci Dünya Savaşı’ndan feci, perişan, tamamen ezilmiş şekilde yenik çıkan Almanya ve Japonya kısa bir müddet içinde harabeleri imar ettiler, yaralarını sardılar ve aradan çeyrek asır geçmeden, sanki İkinci Dünya Savaşı’nın yenikleri değil, galipleri haline geldiler. Bunu nasıl yaptılar? Birtakım değerlere sarılarak yaptılar.

Türkiye, eski geleneksel değerlerine dönmedikçe selamet bulamayacaktır. 07 Ocak 2005