Türk Dünyası
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
SOVYETLER Birliği adını taşıyan sömürge imparatorluğu dağılınca, bağımsızlığını kazanan Türk ülkelerinin İslâm’a, kendi kimliklerine, tarihî devamlılıklarına dönmesi korkusu bütün Haçlı ve Siyonist Batı dünyasını sarmıştı. İstemedikleri gelişmeleri önlemek için Türkiye’deki bazı güçleri vazifelendirmişler, Türk âleminin latinliği ve lâdinliği benimsemesi için büyük dolaplar çevirmişlerdi.
Türk dünyasının bağımsızlığını kazanması Türkiye’de büyük ümitler uyandırmıştı. Büyük heyetler halinde oralara gidilmiş, nutuklar atılmış, kağıt üzerinde kalacak metinler imzalanmış, yenilmiş içilmiş, folklor gösterileri, millî danslar seyredilmiş, geleceğe ait pembe tablolar çizilmişti.
Aradan on sene geçti ve bütün hayaller yıkıldı. Rusya sömürgesi olmaktan kurtulan Türkî Cumhuriyetler şimdi yine Rusya’ya yöneliyor. Türkiye’nin kendilerine faydalı olmayacağını, Ortaasya ülkeleri için örnek ve model teşkil edemeyeceğini; ne kültür, ne iktisat, ne ticaret bakımından onlara bir şey veremeyeceğini anladılar.
Türkmen doğalgazını bile alamadık. Bu gazı Rusya’ya satacaklar, biz de Ruslar’dan birkaç misli fiyatla alacağız.
Ortada gerçekten büyük ve genel bir ihanet, ihmal, yetersizlik tablosu vardır. Türkiye’deki İslâmî hareket de, Türkistan ülkelerinde kendisine düşen vazife ve hizmetleri hakkıyla yapamamıştır. Elbette bir şeyler yapılmıştır ama bunlar yeterli midir? Yapılması gerekenlerin yanında yapılanlar yüzde kaçtır?
Birkaç asırdan beri Türk dünyasında büyük bir buhran yaşanıyor. Büyük bir coğrafî alan üzerine yayılmış olan çeşitli Türk toplulukları bir türlü mâkus talihlerini yenemiyor. Ortaasya Türkleri önce Çarlık Rusya’sının pençesine düştüler. Ardından, Çarlık rejiminden daha beter olan Sovyetler Birliği geldi. Bu sömürge sistemi de yıkıldı, onun yerine sözde bağımsız otoriter idareler kuruldu.
Kavmini, vatanını, milletini sevmek ve onlara hizmet etmek mânasında milliyetçilik elbette iyi ve zarurî bir şeydir. Lakin, asıl ismini gizleyerek Tekin Alp sahte adıyla bir Türkçülük, milliyetçilik ve Kemalistlik cereyanı geliştiren Moiz Kohen milliyetçiliği ve Türkçülüğü, Türk kavimleri ve ülkeleri için en öldürücü zehir mesâbesindedir.
Şurası kesinlikle bilinmelidir ki, İslâm düşmanlığı ile Türkçülük ve Türk milliyetçiliği asla bir arada olamaz. Türke büyük şeref ve paye veren, onun en büyük enerji kaynağı olan İslâm dinine her Türk’ün saygı göstermesi gerekir.
Tekin Alp takma adlı Moiz Kohen’in milliyetçiliğinde ve Türkçülüğünde ise “Kahrolsun Şeriat” küstahlığı ve ihaneti vardır.
Sovyet esaretinden ve Marksizm boyunduruğundan kurtulan Ortaasya Türkleri’nin İslâm kimliğine dönmemeleri için, Batı’nın telkinatıyla hareket edenler asla Türk milliyetçisi ve Türkçü olamazlar. Onlar, bilerek veya bilmeyerek, Moiz Kohen’in peşinden giden ve bindikleri dalı kesen zararlı kişilerdir.
Türkiye Türkî cumhuriyetler için iyi bir örnek ve model teşkil edebilir miydi? Siyasî, kültürel, iktisadî vahim buhranlar içinde bunalan ve bocalayan bir ülke. Yüksek ve müzmin enflasyon maddî ve mânevî bütün değerleri yıkmış bitirmiş. Kokuşma, rüşvet, suiistimal almış yürümüş. Eğitim ve üniversiteler çökmüş. Düzmece bir irtica tehlikesi bahanesiyle milletin din ve vicdan hürriyeti ayaklar altında. Başına zarif bir eşarp örttüğü için, Amerika’da tahsil görmüş Müslüman bir milletvekili Meclis’e alınmadı ve vatandaşlıktan atıldı. Ehliyetsizlik ve liyakatsizlik yaygınlaşmış. Emanetlere hıyanet ediliyor. Bütün temel müesseseler sarsılmış. Partizanlar ülkeyi arpalık gibi soyup sömürüyor. Ziraat, hayvancılık, sanayi, üretim çökmek üzere. Emek ikinci plana itilmiş; onun yerini faiz, rant, repo, avantacılık almış. Medeniyet ve kültürün en temel âleti ve vasıtası olan Türkçe özleştirile özleştirile kuşdiline çevrilmiş. Zahirde Türk ve Müslüman görünen, gerçekte ise Museviliğin Sabataycılık koluna mensup bulunan gizli ve esrarlı bir lobi korkunç bir güce sahip olmuş… Bu durumdaki bir ülke nasıl olur da, başka coğrafyalara ve bayraklara sahip soydaşlarına önder ve örnek olabilirdi.
Ortaasya ülkelerinin İslâm’a dönmelerinden Haçlı Batı dünyası, İsrail, Hindistan ve Çin çok endişe ediyorlardı. Sovyetler Birliği yıkılınca Tacikistan’da İslâmî bir rejim kurulma imkanı belirmişti. İslâm düşmanı güçler bin türlü entrika ve müdahale ile bunu engellediler. Tacikistan’da, Stalin’i gölgede bırakan zulümler ve katliamlar yaptırdılar. Maalesef, orada Müslümanlarla çarpışırken yaralanan kızıl elemanlar ülkemizde tedavi edilmiştir.
Yirmibirinci asır Türk asrı olacaktır diyorlar. Hayal de olsa ne güzel bir şey. Lakin bu iş nasıl olacaktır? Bugünkü kafayla mı? Tekin Alp adlı Moiz Kohen’in milliyetçiliği ve Türkçülüğü ile mi?
Sovyet kolonyalizmi sırasında İslâm ve Türk düşmanı Marksist ve emperyalist sistemin terbiyesiyle yetişmiş kadrolar şu anda Türkî cumhuriyetlerin dizgin ve dümenlerine kumanda etmektedir. Türk ülkelerinde yaygın bir kokuşma vardır.
Amerika’nın, Avrupa’nın, İsrail’in istediği olmuştur. Sûrî (şeklî) bir bağımsızlıktan sonra Türkî cumhuriyetler tekrar Rus nüfuz bölgesi içine itilmekte ve çekilmektedir. Türkiye bu gidişe ancak seyirci kalmaktadır. Hariciye işlerimizi idare etmekte olan Sabataycıların umurunda mı?
Rusya, Amerika’nın ve Avrupa’nın gözyumması ile Çeçenistan’da büyük bir soykırım yürütmekte, bir milleti yoketmeye çalışmaktadır.
Putin Afganistan’daki İslâmî rejimi de açıkça tehdit etmekte, “gerekirse vururuz” demektedir. Bu konuda Batı dünyasının, Haçlıların ve Siyonistlerin teşvik görmüş olduğunda şüphe yoktur.
Medenî dünya Türk âlemini, Kafkasya ve Ortaasya ülkelerini ve kavimlerini uzun zamandan beri en ciddî şekilde incelemektedir. Bu maksatla araştırma merkezleri, arşivler, kütüphaneler kurulmuş, büyük ve güçlü uzmanlar yetiştirilmiştir. Amerika’daki ve Avrupa’daki çeşitli Hıristiyan misyoner teşkilatları onbeş-yirmi ayrı Türk lehçesiyle Kitab-ı Mukaddes, İncil tercümeleri yaptırmışlardır. Onlar için en büyük felaket Tüklerin tekrar İslâm’a sarılmalarıdır.
Marksist ideoloji ve iktidar yıkıldıktan sonra şimdi Batı medeniyeti için en büyük düşman İslâm dini ve Müslüman âlemidir. Bunda kimsenin şüphesi ve tereddüdü olmamalıdır. Bu konuda çeşitli dillerde yüzlerce kitap yayınlanmış, binlerce makale kaleme alınmıştır.
Amerikalı bir kişi, “Müfrit veya ılımlı Müslüman diye bir ayırım yapmak yanlıştır. Müslümanın müfriti de, ılımlısı da tehlikedir, zararlıdır” diye açıkça yazmıştır.
Şimdi içimizdeki ve dıştaki bütün İslâm ve Müslüman düşmanı güçler harıl harıl tedbir almakla, baltalama ve saptırma faaliyetleri yapmakla meşguldür. Bu iş için yekûn olarak milyarlarca dolar harcamayı göze almışlardır.
Papalık devreye girmiş ve Şeriatsız, fıkıhsız, Sünnetsiz, dünyevî ahkâmsız yeni ve reforme edilmiş bir İslâm türetmek için birtakım kimseleri ve cemaatleri satın almış yahut kiralamıştır.
Biz Batı Türkleri, Anadolu ve Trakya topraklarında ancak bin yıllık bir geçmişe sahibiz. Trakya’daki varlığımız o kadar bile değildir. Bizim bu topraklarda varoluşumuzun sebebi İslâm’dır. İslâm’a bağlılığımızı, Müslümanlığımızı yitirirsek, varlığımız da yok olacaktır. Diğer Türkler için de öyle…