Türkiye’yi iktidardaki siyasî partilerin idare ettiğini, siyasî gücün onlarda toplandığını sanmak büyük bir cahillik ve saflık olur. Bizdeki siyaset oyununun birinci liginde siyasî partiler yoktur. Asıl siyaseti birtakım lobiler, baskı grupları, bazısı gizli, bazısı açık birtakım odaklar yapmaktadır. Medya bunların bazısından bahseder, bazısından hiç bahsetmez; halka asıl siyasî yapı hakkında aydınlatıcı bilgi vermez. Keşke bu konuda uzman biri yahut bir grup çıksa,

“Türkiye’yi kimler, nasıl idare ediyorlar?”

başlıklı bir broşür hazırlasa, bu broşür yüzbinlerce basılsa ve halk siyasetin içyüzünü biraz öğrense. Ben bu yazımda, Türkiye siyasetinin birinci liginde oynayan bazı takımlardan kısaca bahsedeceğim.

(1) Bunların birincisi hiç şüphe yok ki, iki kimlikli sabataycılardır.

Evet hiç kimsenin şüphesi olmasın, bizdeki en güçlü, ağırlıklı, hâkim, tesirli lobi onlardır. Şu anda en az üç başbakan adayları vardır ve hin-i hâcette o makama seçilmeleri ihtimali büyüktür. Onlardan birinin cumhurbaşkanı seçilmesi son anda önlenebilmiştir. Siyasette, medyada, üniversitede, sosyal ve kültürel hayatta büyük güçleri vardır. İktisat, finans ve ticarette de. Son zamanlarda birtakım önemli üniversitelerdeki önemli kürsülere onlardan asistanlar alınmaktadır. Siyasî iktidarın perde arkası en güçlü şahsiyeti Sabataycı bir hanımdır. Sabataycılar ülkemizi bir

“Tekelistan”

haline getirmek konusunda çok büyük yol almışlardır. Yıllardan beri kurulmasını teklif ettiğim

“Türkiye Yahudilerini ve Sabataycılarını Araştırma Enstitüsü”

kurulmuş ve incelemeler, araştırmalar yapıp yayınlamış olsaydı şimdi bu esrarlı konuda hayli sağlam, vesikalı, tutarlı bilgiye sahip olacaktık. Müslümanların her yıl milyonlarca dolarlık yardım ve hizmet paralarını toplayan din baronları, pabucu büyükler her nedense bu konuda bir faaliyet ve teşebbüste bulunmak istemediler.

(2) Tapınak yahut Mâbet Şovalyeleri denilen Farmasonlar da ülkemizin büyük siyasî gücüdür.

Gizli oldukları için onların kimler olduklarını, neler yaptıklarını, nasıl kadrolaştıklarını doğru dürüst bilen yoktur. Ülkemizde ikisi büyük, dört ayrı

Mason teşkilatı

vardır. Büyüklerden biri, üye olmak için

“Kâinatın Yüce Mimarına”

inanmayı şart koşar. Ateistleri bünyesine almaz. Almaz ama Masonluğu İslamiyetten de, Hıristiyanlıktan da, Musevilikten de üstün tutar. İkinci büyük Mason teşkilatı atesit veya agnostiktir.

Masonluk kardeşliktir, barıştır diyorlar ama inanan ve inanmayan Masonlar hiç de kardeşçe geçinmezler.

Atatürk 1935’te Mason localarını kapattırmıştı. Ölümünden sonra 1945’te localar yeniden açıldı, Masonluğa meşruiyet kazandırıldı. O günden beri kadrolaşıp duruyorlar.

İşçilik, çiftçilik, esnaflık, seyyarlık yapan bir tek Mason yoktur.

Hepsi kodamandır, üst tabakadandır. Bu sayede, sayılarının çok az olmasına rağmen ülkede bir Mason hakimiyeti kurmuşlardır. Bunların dindarı da dinsizi de, bir eksiksiz hepsi su katılmadık Atatürkçü görünür ama, localarını kapattıran

Mustafa Kemal Paşa

‘yı sahiden sevdiklerine inanmak zordur. ABD’deki, İngiltere’deki Masonlar dinlerle ve inançlarla açıktan savaşmazlar, bizdekiler ise militan devrimcidir, dini ve dindarlığı ülke ve kendileri için bir tehdit ve tehlike olarak görürler.

(3) Dünya çapında nasıl bir “Bilderberg” heyeti varsa, bizde de ülke çapında çok gizli, çok esrarlı, çok güçlü bir rejimi ve laikliği korumak heyeti veya sanhedrini

bulunmaktadır.

Türkiye’deki bütün siyasî faaliyetler bu heyetin denetiminde ve gölgesinde yapılır. Bu hususta da fazla bilgi vermek mümkün değildir. İnsanın sağlığına, canına, hürriyetine zarar verir.

(4) TÜSİAD gibi bazı ticarî, iktisadî toplulukların da siyasette büyük ağırlığı bulunmaktadır.

Bunlar doğrudan doğruya değil, dolaylı siyaset yaparlar. Siyasî iktidarla iktisadî iktidar arasında büyük ve derin bir anlaşmazlık ve ihtilaf çıktığı takdirde, işin sonunda zafer iktisadî iktidara ait olur.

(5) Ülkemizde mahiyeti pek iyi bilinmeyen bir Rumeli, Bektaşi, Arnavut lobisi vardır.

Bunlar çeşitli önemli müesseselerde kadrolaşmışlardır. Gerçek demokrasiyi engelleyen nice tabular, yasaklar, zorlamalar bunların eseridir. Bu lobi Osmanlı düşmanıdır. Yeniçeriliğin kaldırılmasını ve Bektaşî dergahlarının kapatılmasını asla affetmezler. Cumhuriyete, rejime kendi renklerini vermek isterler.

(6) Ülkemizde çok güçlü bir Çerkes lobisi de vardır.

Birçok önemli müessesede güçlü kadroları, dalları budakları bulunmaktadır. Bunlar, vaktiyle Mısır’da olduğu gibi bir

Kölemenler, Memlûkler rejimi

tesis etmek isterler.

(Not: Arnavutlara ve Çerkeslere bir düşmanlığım yoktur. Onlar içinde nice dostlarım bulunmaktadır. Hepsini de kasdetmiyorum. Sadece bazı bilgiler veriyorum, aydınlatıyorum. Lütfen kimse alınmasın.)

(7) Boğaziçi’ndeki Aşiret kitabında anlatılan birkaç düzine Avrupa asıllı, Levanten aile de Türk siyasetinde, sosyal ve kültürel hayatında büyük ağırlığa sahiptir.

Bunlar, köken itibarıyla, Polonyalı, Alman, Fransız, Macar asıllıdır. Çoğunun dedeleri 19’uncu asırda Türkiye’ye gelmiş, bazısı samimî olarak, bazısı siyaseten veya canını kurtarmak için Müslüman olmuştur. Bunlar zamanla, hem zeki ve kabiliyetli oldukları, hem de çocuklarını iyi yetiştirdikleri için güçlü bir lobi haline gelmişlerdir. Maalesef bazılarının ahlâkî durumu pek parlak değildir. Her nedense bunların çoğu militan laikçilik yapmaktadır.

(8) Türkiye kazan gibi kaynayan bir ülkedir. Medya, büyük gazeteler ve televizyonlar dönen dolapları, hadiselerin içyüzünü ammeye anlatmıyor. Meselâ bizde Türk ve Müslüman kimliği ile görünen bir

Ermeni lobisi

olduğundan kimse bahsetmiyor.

Hayır yanlış anlaşılmasın, Ermeni olmak suç değildir. Ben din ve millî kimlik meselesine önem veren, saygı gösteren bir kimseyim. Lakin Ermeni olduğu halde Türk ve Müslüman gibi görünenlerden kuşkulanırım. Ülkemizde hayli yüksek sayıda crypto-Ermeni olduğu iddia ediliyor. Bunlar, ülkemiz AB’ye girdiği takdirde kütle halinde eski kimliklerine dönebilir diye korkanlar varmış. Her neyse, netameli konu, fazla yazmayayım.

SONUÇ:

Türk siyasetini siyasî partiler temsil etmiyor. Onların üstünde, çoğu esrarlı güçler, gruplar, lobiler, sanhedrinler ve Türk-Bilderberg’i var.

23 Ağustos 2001