Türkçe
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Cumartesi
Radyomu karıştırırken Farsça bir konuşma dinledim. Biliyorum desem yalan olur, bilmiyorum desem o da yalan olur. Farsçam pek zayıftır. Vaktiyle Ankara Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Farsça bölümüne bir sene kadar devam etmiştim. Bostan, Gülistan okuyacak kadar az buçuk öğrendim, sonra meşgul olmadım ve unuttum. Her neyse… Radyodaki Farsça konuşmanın ahengi, güzelliği, musîkisi beni âdeta büyüledi, yarım saat dinledim. Dinî mahiyette bir konuşmaydı.
İyi hatiplerin, ediblerin Arapçası da böyledir. Anlamasanız da güzelliğini sezer ve zevkle dinlersiniz.
Bizim Türkçemiz de eskiden böyleymiş. Artık değil. Gazetelerdeki, kitaplardaki, televizyonlardaki, radyolardaki Türkçe ne kadar zayıf, fakir, ahenksiz, şiirsiz bir dildir. Yeni basılmış kitapları okumakta zorlanıyorum. Ne kadar kuru, musîkisiz, renksiz, zevksiz bir lisandır şu arı veya öztürkçe. Olanak, olasılık, irdelemek, imge, simge…
Halkın, hattâ aydınların durumun fecaatinden haberleri yok. Sanıyorlar ki, bugünkü zekâ özürlüler seviyesindeki, fakir, dejenere edilmiş, iki üç yüz kelimelik bir Türkçe ile bu millet, bu memleket, bu devlet kalkınır, ilerler, güçlenir. Yirmibirinci asır Türk asrı olacakmış. Bu Türkçeyle mi?
İyi niyetli, peşin fikirsiz aydınlara tavsiye ederim: Lisaniyat, semantik konusunda ciddî ve ilmî kitaplar okusunlar. Türkçe yoksa yabancı dillerde kitap arasınlar.
Nesi var Türkçenin diyenler çıkacaktır. Onlara şunu söylemek isterim. Dil ikiye ayrılır. Biri: Günlük konuşma, iletişim vasıtasıdır. Birkaç yüz kelime ile konuşma, anlaşma, iletişim ihtiyacı halledilir. İkincisi: Yazılı-edebî lisandır. En az yüz bin kelimelik lügati olan, en ince fikirleri, en derin meseleleri, medeniyet ve kültürün her konusunu ifade edebilen bir okyanustur. Bu olmadan büyük devlet, büyük millet, büyük ülke olmak mümkün değildir.
Dil Kurumu Türkçesiyle hiçbir şey olmaz. Türkler yücelmek istiyorlarsa eski zengin, engin Osmanlı Türkçesine dönmeye mecburdur.
İngiliz türkolog Geoffrey Lewis “The Turkish Language Reform: A Catastrophic Success” “Türk Dil Devrimi: Felaketli Bir Başarı” (Oxford University Press) isimli bir kitap yazarak Türkçenin başına gelenleri anlatmış. Biri çıksa da bu eseri Türkçeye çevirse, bir kısım aydınlarımız okusa. Ben Türk ve Müslüman olduğum için inandıramıyorum, belki İngiliz yazdı diye dil konusundaki acı gerçekleri kabul ederler.
Türkçe kurtarılabilir mi? Elbette kurtarılabilir. Bunun için şu köklü tedbirler alınmalıdır:
(1) Demokrat Parti 1950’de iktidara geçtiği zaman, CHP’nin tahripkâr dil devrimini durdurmak için 1920’lerin lisanına dönmüştü. Yine öyle yapılmalıdır.
(2) Şimdilik seçme ders olarak liselerde Osmanlıca öğretilmelidir. İsteyen öğrenir, istemeyen öğrenmez cahil kalır.
(3) En az yüz bin kelimelik büyük bir Türkçe-Osmanlıca lügat kitabı hazırlanıp basılmalıdır.
(4) Arap alfabesini, bu yazıyla kitap ve mevkute (süreli yayın) basımını, eğitim yapılmasını yasaklayan kanun kaldırılmalıdır. Atatürk inkılabıdır, asla kaldırılamaz mı? Peki Atatürk Mason localarını kapatmıştı, sonradan bu yasak nasıl kalktı? Atatürk Ezan’ı Türkçe okutturmuştu. O yasak da kalktı, şimdi Arapça okunuyor. Atatürk sağ olsaydı, bu yasağı bizzat o kaldırırdı.
(5) Liselere doğru dürüst Türkçe, Osmanlıca, edebiyat dersleri konulmalı, başarılı olamayan öğrencilere diploma verilmemelidir.
Velhasıl lisan konusunda bir restorasyon devri başlatılmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde Türkiye gerilikten, nal toplamaktan, medeniyet ve kültür yarışında en arkalarda emeklemekten kurtulamayacaktır.
Ben ülkemi, milletimi, devletimi seven bir Türkiyeliyim. Bugünkü halimizi görüyor ve üzülüyorum. Kütüphanemde lisaniyata ait hayli Fransızca ve İngilizce kitap var. Onları tedkik ettikçe durumun vehametini daha iyi anlayıp idrak ediyorum. Peşin fikirli, beton kafalı, zekâ özürlü, vicdanları dumura uğramış adamların böyle şeyler umurunda değildir. Onlar, böyle yazılar kaleme aldığım için bana kızıp köpürebilirler. Şâir ne demiş:
Bedbaht ana derler ki elinde cühelânın
Kahrolmak için kesb-i kemal ü hüner eyler
Eğitimimiz, üniversitelerimiz resmî ideoloji ve laiklik dininin tahakkümünden kurtarılmalıdır.
Türkçeyi düzeltemezsek daha yüz sene beklesek bir tek Nobel alamayız.
Türkoloji sahasında şu anda en gerilerde nal toplamakla meşgulüz. Dünyanın bütün ileri ve kalkınmış ülkelerinde çok güçlü türkoloji çalışmaları yapılmaktadır. Türkçeyi kurtarmak, zenginleştirmek, büyük bir medeniyet ve kültür lisanı haline getirmek için yabancı türkologlardan yardım istenmelidir.
Fransa’da on büyük ciltlik bir Robert lügati vardır. Yüz bine yakın Fransızca kelimeyi, misalleri edebî metinlerden, kitaplardan almak üzere en geniş bir tarzda açıklamaktadır. Türkçe için de böyle bir lügat hazırlanmalıdır. Türk Dil Kurumu’nun arı, duru, öz Türkçesiyle elbette böyle bir lügat yazılamaz. Kuşa çevrilmiş Türkçeyle değil on cilt, bir cilt bile doldurulamaz.
Lise mezunu her Türkiyeli Fuzulî divanını haz ve zevk alarak ve anlayarak okuyabilmelidir. Tarihî binalardaki kitabeleri okuyamayan kişiye ben okur-yazar demem.
Yaza yaza bıktım: Japonya’yı bu kadar güçlü, üstün, vasıflı yapan Japon yazısı ve lisanıdır. Binlerce şekli ezberleyerek okunup yazılabilen bu zor dil Japon çocuklarına ve gençlerine büyük bir sabır, azim, irade kazandırmaktadır.
İngilizleri bu kadar vasıflı yapan unsurların başında onların lisanı gelir. Latin harfleri İngilizceye hiç uygun değildir. İngilizcenin berbat, karışık, çok zor bir imlası vardır. Kauçuk yazarlar, lastik okurlar. İngiltere’de dil devrimi yapılsa, kolay olsun diye lisan birkaç bin kelimeye indirilse, imlası da okunduğu gibi yazılan, yazıldığı gibi okunan bir şekle sokulsa, İngiltere çeyrek asır içinde batar.
Japonya için de aynı şey söylenebilir.
Çin’in kızıl diktatörü Mao çok devrimci bir liderdi. Buna rağmen Çin yazısını ve lisanını değiştirmek ve sadeleştirmek devrimini yapmamıştır. Çin yazısı dünyanın en zor yazısıdır. Günlük gazete okuyabilmek için on binden fazla şekil ezberlemek gerekiyormuş. Buna rağmen bu yazıyı değiştirmedi. Çin rejimi, işgal altında tuttuğu Doğu Türkistan’da bir alfabe devrimi yaptı, İslâm yazısını bıraktırıp Latin harflerine döndürttü. Fakat bu inkılap yürümedi. Okuma-yazma, eğitim, iletişim konusunda büyük bir kargaşa meydana geldi. Bunun üzerine tekrar eski İslâm-Türk yazısına dönüldü.
Batı dünyasının bugünkü güçlülüğü, vasıflılığı, üstünlüğü, hakimiyeti Latin alfabesi kullanmasından ileri gelmemektedir. İsrail, kendi millî-dinî yazısını kullanıyor, o da güçlü. Hindistan başta Sanskrit alfabesi olmak üzere bir sürü değişik alfabe kullanıyor, o da güçlüdür, atom silahı bile üretebilmiştir. Pakistan kendi millî yazısıyla okuyup yazıyor, o da İslâm ülkeleri içinde Nobel kazanan tek ülkedir. Sürç-i lisan ettikse affedile. 02 Temmuz 2000