Türkçe
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Cumartesi
Dindar bir üniversiteli gençle konuştum, söz arasında Arapça öğrenmek istediğini söyledi. Ona “Öncelikle iyi Türkçe öğren” dedim. Okumuş, yüksek tahsilli, münevver (aydın) bir Müslüman olmak için mutlaka anadilini çok iyi bilmek gerekir. Üç yüz kelimelik sokak Türkçesiyle aydın olmanın imkanı yoktur.
Edebiyat kültürü olmayan kimsenin ne kadar fazla diploması, yüksek lisans ve doktorası olsa da o kişi aydın sayılamaz.
Türkiye’de, din kültürünün en büyük âleti ve vasıtası Türkçedir. Din âlimi, ilahiyatçı olacaklar elbetteki Arapça öğrenecektir. Zengin Türkçe için elbette bir miktar Arapça ve Farsça bilmek gerekmektedir. Lakin bizde ilmin, irfanın, kültürün temeli Türkçedir.
Hukukçu, siyasalcı, doktor, veteriner, mühendis, işletmeci, iktisatçı, mimar… Hangi branşta uzman olursa olsun, Türkiyeli bir aydının Türk lisan ve edebiyatını yeterli şekilde bilmesi gerekir. Bunun için de:
– 1928’den önceki bin yıllık yazımızı okuyabilmesi,
– Bünyesinde yüz binden fazla kelime barındıran zengin Osmanlı-Batı Türkçesini bilmesi ve anlaması gerekir. Fuzulî divanını anlayarak ve haz alarak okuyamayan bir Türkiyeli bakkal, çakkal, kayıkçı, esnaf olabilir ama asla aydın olamaz. Biz aydınız diyenlere bakmayın. Değildirler.
Kirlenme
BAZI bayağı adamlar ve kuruluşlar islâmî hareketi nasıl kirlettiler ve dejenere ettiler? Bu konu işlenmeli, ciddî makaleler yazılmalı, araştırmalar yapılmalı, kitaplar telif edilmelidir. Milyonlarca Müslümanın dönen dolaplardan, çevrilen fırıldaklardan haberi yoktur.
Kırk yıldan fazla bir zamandan beri islâmî hareketin içinde bulunan bir kimse olarak çok vahim şeyler duymaktayım. Bunlar elbetteki istihbarî bilgiler, rivayetler, dedikodulardır. Böyle olmasına rağmen mutlaka üzerlerinde durulması, tahkikat yapılması, araştırılması gereken konulardır. “Su-i zanna lüzum yok” diye geçiştirmek doğru olmaz.
Bazı kişiler ve kuruluşlar din rantı, mukaddesat ticareti, inanç sömürüsü yapıyor mu?
“Biz islâmî hizmet yapıyoruz… Biz İslâm’ın temsilcileriyiz… Biz hakka ve hayra yardımcıyız…” diyen kimselerin bir kısmı nasıl çalışıyor? Din rantı yiyor mu? Hizmet faaliyetlerine başladıkları tarihten sonra ne gibi mallar ve servetler kazanmışlardır?.. Bunların bilinmesinde yarar vardır.
Ticarî, iktisadî, malî holdingler gibi çalışan birtakım tarikatlar görülmektedir. Bunların ana faaliyeti para toplamaktır. İslâm dininde, İslâm tasavvufunda böyle tarikat olabilir mi?
İslâmiyet’e hizmet ettiğini iddia eden bir grup içinde, tam on yedi yerden maaş ve ücret alan bir kişi bulunduğundan bahsettiler. On yedi yerden maaş ve ücret almak mâkul ve normal bir şey midir?
Din, iman, mukaddesat rant, kazanç, maddî menfaat konusu yapılabilir mi?
“Bu düzen bozuktur, böyle bir düzende her halt yenilir, biz İslâm’a hizmet etmek için para biriktiriyoruz” diyenlerin bu metodu ve doktrini doğru mudur?
İslâmî hizmetler ve faaliyetler hakkında Allah’ın Kitabı Kur’an-ı Kerim, Allah Resûlü, fıkıh, Şeriat, geçmiş din büyükleri ne demektedir, ne gibi tavsiyelerde bulunmaktadır?
Bugün bazı şahıs ve kuruluşların yaptığı bazı şeyler İslâm dinine, akla, mantığa, ahlâka, hikmete uygun mudur?
Türkiye’de bir islâmî kara para birikimi var mıdır?
İslâmî hareketin içine yüzlerce istihbaratçı, eyyamcı, arivist, fırsatçı girmiş midir?
Bazı cemaatler ve gruplar birtakım uluslararası karanlık işlere bulaşmış mıdır?
Evet muhterem okuyucularım, yukarıdaki konular aydınlanmalı, bilinmelidir. “Bana ne, beni ilgilendirmez, dışarıya sır veremeyiz” gibi bahanelerle susmak doğru olmaz.
İslâmî hareketin içine sızmış olan birtakım hırsız, talancı, soyguncu, şarlatan, soytarı, düzenbaz, rantçı, arivist, demagog, dini imanı para ve menfaat olan adamlar dâvamıza büyük zarar vermektedir. Bunlar ayıklanmazsa, bunlar islâmî hareketin dışına çıkartılmazsa hem Türkiye’ye, hem de Müslümanlara yazık olacaktır.
Paranın, maddî menfaatin, fırsatın, imkanın olduğu yerde mutlaka kirlenme olur. Dinimiz bu kirlenmeye karşı tedbirler koymuştur. Dinî hizmet ve faaliyetler kesinlikle bir rant ve ticaret konusu yapılamaz. Dinî riyasetler, makamlar, mevkiler ancak ehil olanlara verilmelidir.
“Düzen bozuktur” diye talancılık, haramilik, hırsızlık, düzenbazlık yapılması kesinlikle caiz değildir.
Benliklerine, enaniyetlerine, nefs-i emmarelerine tapan adamlardan hayır gelmez. Böyle adamların peşine düşen kütlelerin burunları pislikten kurtulmaz.
İşi gücü para toplamak olan kişi ve kuruluşlarda hayır yoktur.
Paravan firmalar kurarak trilyonları götürenler hem bu dünyada rezil ve rüsvay olacaklardır, hem de âhirette. Onlar servet biriktirmiyor, ateş biriktiriyor.
İslâm’da “İhvanımız yesin, kardeşimiz menfaatlensin, bizimkiler ve bizdenler götürsün” diye bir şey yoktur. Bu din mutlak ihlas ve istikamet emrediyor. Emanetleri ehil olanlara değil de bizdenlere, ihvana, efendi hazretlerinin bağlılarına üleştirenler şerir insanlardır.
İslâmî hizmet ve faaliyetler Kur’ana, Sünnet’e, fıkha, Şeriat’a, tasavvufa, İslâm büyüklerinin koyduğu kurallara, akla, mantığa, hikmete göre yürütülmelidir. 02 Mayıs 1999