Çarşamba

 

Türkiye ‘de gerçek aydın var mı? Varsa kaç kişidir?.. Onlara bazı sorular yöneltmek istiyorum. Varsalar ve cevap lütf ederlerse bizi aydınlatmış olurlar.

Birinci Soru: Devletle rejimin, devletle resmî ideolojinin özdeşleştirilmesi doğru mudur?

İkinci Soru: Her vatandaş resmî ideolojiyi kabul etmeye, ona iman etmeye, onu can u gönülden benimsemeye, onu koruyup gözetmek için çalışmaya mecbur mudur?

Üçüncü Soru: Vatansever olabilmek için resmî ideolojiye bağlı olmak mı gerekir?

Dördüncü Soru: İnsan hakları hürriyetleri ve haysiyetleri ile ilgili metinler içinde resmî ideolojileri yücelten, onları “değer” olarak kabul eden bir cümle, bir madde, bir paragraf bulunmakta mıdır? Varsa bize göstersinler.

Beşinci Soru: Lâiklik bir değer midir? İnsan haklarıyla ilgili temel metinlerde lâiklik ile ilgili bir madde ve hüküm var mıdır?

Altıncı Soru: Dünyanın hangi medenî, demokrat, ileri, hukukun üstünlüğünü kabul etmiş, insan haklarına bağlı ve saygılı ülkesindeki vatandaşlar, kendi ülkelerinde 1928’den önce basılmış, yazılmış kitap ve diğer yazılı metinleri okuyamamaktadır?

Yedinci Soru: Böyle bir cahillik ve kopukluk o ülkenin, o halkın, oradaki devletin yararına ve hayrına mıdır?

Sekizinci Soru: Fransa’da bütün (tekrar ediyorum bütün) üniversitelerde başörtüsü serbest, Katolik okullarında serbest, diğer özel okullarda serbesttir. Bizde niçin bütün okul ve üniversitelerde yasaktır?

Dokuzuncu Soru: Bizdeki büyük medya organları ve bazı ünlü kalemlerin Fransa’daki başörtüsü yasağını, mutlakmış ve genelmiş gibi göstermeleri halkı aldatmak olmuyor mu? Böyle bir çarpıtma basın ahlâkına uygun mudur?

Onuncu Soru: Türkiye’de fikirleri, inançları, doktrinleri, ideolojileri dünya görüşleri birbiriyle uyuşmayan, hattâ bazısı birbirine tamamen zıt olan şahısların, zümrelerin, grupların, partilerin hepsi Atatürkçüdür. Atatürk’ün localarını kapattırmış olduğu Masonlar da su katılmadık Atatürkçüdür. Bu hususu açıklayabilir misiniz?

Onbirinci Soru: Birtakım düşmüş kadınlara, esaretin en çirkini olan fahişelik yapmak için üzerinde TC’li antetler bulunan resmî vesikalar vermek; kadın haklarına, kadın haysiyetine uygun mudur? İslâm’a saldıran birtakım ilericiler niçin bu çarpıklığı dile getirmiyor, protesto etmiyor?

Onikinci Soru: Ülkemizin en büyük, en güçlü lobisini Sabataycılar teşkil ettiği halde, yakın tarihimizdeki bütün ihtilâl, inkılap, darbe, büyük değişimlerde onların büyük rolü olduğu halde; okul kitaplarında, üniversitelerde okutulan tarih kitaplarında tek kelime ile olsun Sabataycılıktan, Sabataycılardan bahs edilmemektedir. Bu suskunluğun sebebi nedir?

Onüçüncü Soru: Marksist ve çağdaş kesim, Atatürk’ün yakalatıp hapse attırdığı, çok ağır hapis cezasına çarptırdığı şair Nazım Hikmet’in cesedinin Türkiye’ye getirilip büyük törenlerle bir anıt kabire konulmasını istiyor. Bu hususta iki sorumuz olacaktır: Böyle bir şey Atatürkçülüğe uygun mudur?.. İkincisi: Nazım Hikmet’in mezarı vatana taşınırsa, son Padişah Mehmed Vahidüddin’in Şam’daki mezarının da taşınması gerekmez mi?

Ondördüncü Soru: Bazı lâikler, bir dernek resmî makamlardan izin alarak “Bir Milyon Kur’ân dağıtma” kampanyası başlattı diye son derece rahatsız oldular ve “Modern ve lâik bir Türkiye’de böyle şey olur mu?” diye yersiz tenkitler yaptılar.

Peki bu zevat, misyonerler her yıl milyonlarca İncil, propaganda broşürü ve kitabı dağıtırken niçin rahatsız olmuyorlar?

Onbeşinci Soru: Yabancıların Akdeniz, Ege, Marmara bölgesinde; ev, villa, arsa, arazi satın alması makul ve normal görülse bile, Kars’ın Ermenistan sınırının karşısındaki arazinin yabancılar tarafından alınmış olması normal midir? Medyamız, aydınlarımız, yüksek tabakamız bu konuda niçin hassasiyet göstermemektedir? Yabancıların birtakım sınır bölgelerinde, stratejik yerlerde arazi almaları yarın Türkiye’nin başına büyük problemler çıkartmaz mı?

Onaltıncı Soru: Benim televizyonum yok, seyretmiyorum; eski İçişleri Bakanlarından Sadettin Tantan bir TV kanalında zehir zemberek beyanlarda bulunmuş, ülkeyi kasıp kavuran yolsuzluk, kokuşma, hırsızlık, talan hakkında korkunç (evet korkunç) ifşaatta bulunmuş. Peki bizim medyamız, aydınlarımız, sorumlularımız bu konuda niçin hassasiyet göstermiyor? Niçin tepki göstermiyor?

Onyedinci Soru: Bazıları Türkiye’nin yakın tarihte çok ilerlediğini, İslâm dünyasının birinci ülkesi haline geldiğini iddia ediyor. Onlara sormak gerekmez mi? Türkiye ilerledi de niçin Ortadoğu’nun Japonyası olamadı? Yahut bir Güney Kore veya Tayvan kadar olamadı?

Onsekizinci Soru: Türkiye üniversiteleri, Türkiye araştırıcıları, edipleri, fikir adamları, filozofları, insanperverleri bize şimdiye kadar niçin bir tek Nobel veya benzeri uluslararası büyük ödül kazandıramamışlardır? Bu kısırlığın sebepleri nelerdir?

Ondokuzuncu Soru: Dünyanın bütün medenî, demokrat, hukukun üstünlüğü ilkesini kabul etmiş, insan haklarına bağlı ülkesinde İslâm tarikatları serbesttir de Türkiye’de niçin yasaktır? Atatürk Mason localarını da kapattırmıştı. Onlar açıldı da tarikatler niçin açılamıyor? Tarikatlerin yasak olması bir insan hakları ihlâli değil midir?

Yirminci Soru: İran’da, her evde Kur’ân-ı Kerîm’den sonra bir “Hafız Divanı” bulunur. Hafız onların en büyük millî şairidir. Türkiye’de ise, Türk lisan ve edebiyatının en büyük şairi ve edibi olan Fuzulî’nin Divanı, binde bir değil, onbinde bir, evde bile bulunmamaktadır. Bu çarpıklığın sebebi nedir?

Yirmibirinci Soru: Açılan her yeni okul bir cezaevi kapatılmasına yol açacaktır edebiyatı yapılmıştı. Ama

bakıyoruz ki, yeni okullar açıldıkça yeni hapishaneler açılması da gerekiyor.
Hapishanelerdeki bu izdihamın sebebi sakın çarpık eğitim ve üniversiteler olmasın?

02 Eylül 2004