Türkiye Batırılmak mı İsteniyor?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Soru: Türkiye batırılmak mı isteniyor?
Cevap: Evet, ülkemiz batırılmak, devletimiz sarsılmak isteniyor.
Soru: Gerekçeleriniz nelerdir?
Cevap: Arz edeyim. • 1’incisi adaletsizliktir. Adaleti en geniş mânasıyla kasd ediyorum. Mesela sosyal adalet yoktur, gelir dağılımı son derece dengesizdir. Profesör Ünsal’ın Vatan gazetesinde beyan ettiği gibi ülkenin kaymağını iki milyonluk bir azınlık yemektedir. Geri kalan büyük yığın sömürge halkı durumundadır. Adaletsiz bir toplum hastadır, tedavi edilmez ve adalet ikame edilmezse batar. • 2’ncisi güvensizliktir. Mal, can, ırz, namus, din, iman konusunda gittikçe yaygınlaşan bir güvensizlik vardır. Suçlar çok artmıştır. Ceza kanunu ve adalet sistemi bunları önlemeye ve bastırmaya yetmemektedir. Ülkenin büyük ve ezici çoğunluğunu teşkil eden Müslümanların dinî dernek kurma, dinî okul açma; misyonerler gibi kendi dinlerini yayma, tebliğ etme, bağımsız dinî cemaat teşkilatına sahip olma, dinî kulüpler ve dergâhlar açma, dinlerinin gereklerine göre yaşayabilme hak ve hürriyetleri yoktur. “Efendim işte ezanlar okunuyor, işte camilerde namazlar kılınıyor…” gibi itirazlar gülünçtür. Din hürriyeti ezan okumaktan, namaz kılmaktan ibaret değildir.Lütfen ciddî olalım ve şarlatanlık yapmayalım. • 3’üncüsü eğitim sisteminin ve üniversitelerin son derece bozulmuş olmasıdır. Eğitimdeki ve üniversitelerdeki bozukluklar bile tek başına bu ülkeyi batırmaya, bitirmeye yeter de artar. • 4’üncüsü Türkiye halkını birlik içinde ayakta tutan milli ve toplumsal barış ve uzlaşma darbelenmiştir, darbelenmektedir. Halkımız hâince plan ve stratejilerle Türk Kürt, Sünnî Alevî, Sağcı, Solcu, Dinci Laik, İlerici Gerici, Şucu Bucu diye birbirine hasım, birbirinden kopuk kamplara, kesimlere, cephelere ayrılmıştır. Bu ayrım ülkeyi çözülmeye, dağılmaya götürür. • 5’incisi Türkiye’de, miadını doldurmuş bir ideoloji devletin, milletin, vatanın, seçilmiş iktidarın, halk iradesinin, hukukun, milli kimliğin üzerinde tutulmaktadır. İdeoloji, sistem veya düzen ile devlet ve hatta Türkiye özdeşleştirilmiştir. Bunun sonu çöküştür.• 6’ncısı Türkiye’de tarihî bir ârıza, kaza, kopukluk olmuştur. Bunun mutlaka tâmiri gerekir. Türkiye kendi tarihî devamlılığına dönmezse kriz gittikçe büyüyecektir. İşin en kötü tarafı tarihî devamlılık kültürü ve şuuru zayıflatılmıştır. • 7’ncisi: Medenî ve tam demokrat ülkelerde medya “Dördüncü Kuvvettir”, bizde ise “Birinci Kuvvettir”. Bizdeki büyük medya şu anda büyük holdinglerin basın bülteni haline gelmiştir. Ülkedeki kötülük ve bozukluklarda medyanın büyük rolü ve tesiri olmuştur. Medyadaki çarpıklıklar, mafyalaşma, bozukluklar düzeltilmez ve öncelikle Türkiye’nin bütünü ve bütünlüğü için yayın yapan vatansever bir medya kurulmazsa geleceğimiz çok karanlıktır. • 8’incisi: Türkiye yeterli sayıda kaliteli Türkiyeli yetiştirememektedir. Bir ülke, bir devlet “yeterli” sayıda kaliteli eleman yetiştiremez ve işleri ve emanetleri onlara veremezse batmaya mahkumdur. İki örnek vereyim: Merhum Recep Yazıcıoğlu ayarında kaç idarecimiz vardır? Merhum Adnan Kahveci seviyesinde kaç politikacımız vardır? Elbette değerli, vasıflı insanlarımız vardır ama sayıları çok azdır, yeterli değildir. İstisnâlar kuralı bozmaz. • 9’uncusu: Türkiye bir iç-sömürge yahut kendi kendine sömürge haline dönüştürülmüş bulunuyor. Küçük bir mutlu ve putlu azınlık ülkenin kaymağını balını yiyor, geri kalan çoğunluğa fazla bir şey kalmıyor. • 10’uncusu: Yazılı ve edebî Türkçe son derece bozulmuştur, zayıf ve yetersiz bir dil haline getirilmiştir. Lisan insanlığın, medeniyetin, kültürün, ilerlemenin, güçlü ve vasıflı olmanın temel aleti ve vâsıtasıdır. Bugün Türkiyeliler o kadar acınacak bir durumdadır ki, halkımız 1928’den önce yazılmış ve basılmış milyonlarca Türkçe kitabı, vesikayı, kitabeyi okuyamamaktadır. Okumasını öğrense bile anlayamamaktadır. Çünkü Türk lisan ve kültürü büyük bir suikasda, hıyânete, sabotaja mâruz kalmıştır. • 11’incisi: Tarih konusunda da tahribat ve ikilik vardır. Bizde uyduruk, sahte, konvansiyonel bir tarih vardır, bir de gerçek tarih. Gerçek tarihimiz ihmale uğramıştır. Tarihimiz mitolojik efsane ve hikayelerle doldurulmuştur. Bunun mutlaka düzeltilmesi gerekir. Tarihsiz bir ülke ve toplum yaşamaz. Tarihi olmayan toplumların geleceği de olmaz. Gerçek tarihini bilmeyen bir millet hâfızasını kayb etmiş demektir. • 12’ncisi: Ülkemizde millî mimarî, millî sanatlar ihmal edilmiş, suikasta ve düşmanlığa mâruz kalmıştır. Fert olsun, toplum olsun insanın kimliğinin üçüncü unsuru estetik, sanat ve güzelliktir. (Diğer iki unsur bilgi-kültür, aksiyon-ahlâktır). Güzellik ve estetik boyutunu kayb eden bir toplum hastadır. Yakın tarihimizde ülkemiz, şehirlerimiz, köylerimiz, tabiatımız son derece çirkinleştirilmiştir. İslâm-Türk sanatına ve estetiğine sırt çevirenler, onu darbeleyenler, onun yerine başka bir sanat ve estetik getirememişlerdir. Dünyanın incisi olan İstanbul şehri son derece çirkin hale getirilmiştir. Vandal bir zihniyet ve Vandal sürüleri bu eşsiz medeniyet merkezini beton harabelere çevirmiştir. Estetiği, sanatı, kendi mimarisi ve şehirciliği olmayan bir toplum hastadır, krizdedir, vahim durumdadır. • 13’üncüsü: Türkiyelilik kimliğinin esas ve temel unsuru İslâm’dır. Yakın tarihimizde İslâm açıkça ve sinsi olarak saldırıya ve baskıya uğramıştır. Onbinden fazla Selçuklu, beylikler, Osmanlı tarihî binası; camiler, tekkeler, medreseler, taş mektepler yıkılmış, yok edilmiştir. Bazıları gözümüzün içine baka baka bu gerçeği inkâr ediyor, “Hayır böyle bir şey olmamıştır!” diyor. “Yakın Tarihimizde Cami Kıyımı” adlı kitabımda bu korkunç kültür ve medeniyet kıyımını bir nebzecik yazdım. Bunlar inkârı mümkün olmayan acı gerçeklerdir. Sadece İstanbul’un Eminönü ilçesinde 120’den fazla tarihî cami yok edilmiştir. İstanbul Vilayetinin yakınındaki Fatma Sultan-Gümüşhâneli Dergâhı Camii 1960’lı yıllarda temellerine kadar yıktırılmıştır. Yine 60’lı yıllarda Cağaloğlu’nda Servili Mescid Camii’nin yıkıldığını gözlerimle görmüşümdür. Karaköy’de, Sultan Abdülhamid’in başmimarı Raimondo D’Aranco’nun Art Nouveau stilinde yaptığı küçük ve güzel cami de yıkılmıştır. Şimdi yeri boş duruyor. • 14’üncüsü: Bütün medenî milletler ve ülkeler tarihî kabristanlarını muhafaza etmektedir. Bizde ise yakın tarihimizde bütün tarihî İslâm kabristanları korkunç, vandalca, hâin bir kıyıma ve yıkıma maruz bırakılmıştır. Tarihi kabristanlar düzlenmiş, kimisi yapılaşmaya açılmış, kimisi park veya çocuk bahçesi haline getirilmiştir. En büyük iki kabristan olan Karacaahmet ve Eyüp Sultan mezarlıkları ise, büsbütün kaldırılmamakla beraber büyük ölçüde tahrip edilmiş, tarihî mezarlar fâhiş fiyatlarla satılmış, eski taşlar atılmış ve yok edilmiştir. Bütün bunlar yapılırken sadece bir tek kabristanın bir taşına bile dokunulamamıştır: Üsküdar Bülbülderesindeki DönmelerMezarlığı! Tarihî mezarlıklar, bir toplumun üzerinde yaşadığı vatanın sahibi olduğunu gösteren kültürel tapu senetleri durumundadır. Bunları yıkanlar, tapu senetlerini yırtanlara benzer. (İstanbul’daki ve Gelibolu’daki İngiliz mezarlıkları Lozan andlaşmasına göre İngiliz toprağıdır ve titizlikle korunmaktadır. Yine, Lozan andlaşması gereğince İstanbul’daki Rum, Ermeni, Latin ve Yahudi mezarlıkları da titiz bir şekilde korunmakta ve bakımları yapılmaktadır.) • 15’incisi: Son birkaç yıl içinde Hıristiyan dünyası ülkemize, halkımıza ve devletimize karşı yeni bir Haçlı seferi başlatmıştır. Şu anda ülke sathında onbinlerce agresif Evangelist misyoner faaliyet göstermektedir.Binlerce ev-kilise açılmıştır. Yüzlerce eski kilise tâmir edilmiştir. Bazı büyük şehirlerde, valilikten aldıkları resmî izinle misyonerler büyük meydan ve caddelerde İncil dağıtmaktadır.Yine resmî teşviklerle Ramazanlarda papazlar, patrikler, hahamlar, sarıklı hocalar, lüks ve ihtişamlı iftar sofralarında bir araya gelmektedir. Hoşgörü ve diyalog gerekçesiyle, “İbrahimî dinler” sloganıyla birtakım oyunlar oynanmaktadır. İş o raddeye gelmiştir ki, Rahşan Ecevit bile “Din elden gidiyor!..” diye feryat etmek zorunda kalmıştır. Açık konuşuyorum: Türkiye Hıristiyanlaştırılmak isteniyor. • 16’ncısı: Ülkemizde yabancılara arazi, ev, arsa, bahçe, villa satışları başlamış olup, bu konuda büyük bir tapu ve kadastro trafiği yaşanmaktadır. En fazla arazi alan yabancılar Yunanlılardır. Kars’ın Ermenistan sınırı karşısındaki arazi yabancılar tarafından alınmıştır. Yurdun nice bölgesinde yabancılara emlak satmak için bürolar açılmıştır. Vaktiyle 1930’lu yıllarda bir takım beyinsiz Filistinli Araplar da bol para mukabilinde topraklarını Siyonistlere satmışlardı. Sonunda Filistin’in tamamı ellerinden gitmişti. Aynı oyun şimdi Türkiye’de oynanmaktadır.