Türkiye Bu Hale Nasıl Geldi?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
PazartesiYazılarımdan birinde, Robert Kolej müdüriyetinin velilere gönderdiği bir yazıdan paragraflar aktarmıştım. Kolejde hırsızlık vak’alarının çoğaldığı, şikayeti olanların filan büroya müracaat etmeleri gerektiği bildiriliyordu.
Başka önemli ve meşhur bir lisemizde böyle şeyler oluyormuş. Öğrencilerden biri arkadaşının banka kartını ele geçirmiş, hesabından para çekmiş.
Lisenin yılsonu mezunlar albümü için paralar toplanıyor ve bunların bir kısmı zimmete geçiriliyormuş…
Maalesef hırsızlık, dolandırıcılık okullara kadar sıçramıştır.
İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, medyaya akseden yolsuzluklar ve pislikler için, “Bunlar pisliklerin binde biridir” demiş.
Tam bir pislik, ahlâksızlık, namussuzluk, şerefsizlik tufanı içindeyiz. Rüşvet, kokuşma, hortumlama gırtlağa kadar.
Köydeki fakir kadıncağız anlattı, izin dönüşü oğlunun çantasına yeni çamaşırlar koymuş, cebine on milyon liracık sıkıştırmış. Hiç hırsızlık olmaması gereken bir müessesede bulunan oğlunun çamaşırları da, on milyonu da kaşla göz arasında çalınmış.
Türkiye bu hale nasıl geldi?
Bu pisliğin birinci sebebi dinsizliktir, uzun yıllar boyunca dinle mücadele edilmiş olmasıdır. Ahlâkın, faziletin temel kaynağı bu ülkede İslâm diniydi. Dinî inançlar, hisler, bağlılıklar zayıflayınca elbette ahlâksızlık, pislik, yolsuzluk ülkeyi istilâ edecekti.
Dindar geçindiği halde ahlâksız ve faziletsiz olan kimseler yok mudur? Elbette vardır. Ama onlar gerçek dindar değildir, sahte ve yalancı dindardır. Böylelerini yazılarımda sık sık lânetliyorum.
Lakin kimse inkâr edemez ki, gerçekten iman etmiş olan, sahiden dindar olan kimseler aynı zamanda ahlâklı ve faziletlidir.
Dindarlık gidince vatanseverlik de gider. Bizde askerlik hizmetine vatanî hizmet de denir. Zengin olsun, fakir olsun her Türkiyeli genç bu hizmeti seve seve yapmalıdır. Hem vatana hizmettir, hem de yapana büyük tecrübeler kazandırır, kendisini olgunlaştırır, hayatın zorluk ve meşakkatlerine karşı direnç sağlar. Askerlik, tarikatlardaki çile gibi bir şeydir. Ben bu çileyi kendi arzu ve ihtiyarı ile çekmeyenlerin notunu kırarım.
Şimdi parası olan bedelini yatırıyor ve vatan hizmetinden kaçıyor. Yazık, ayıp!
Dinsizler bu memlekette tek değer olarak parayı tahta oturttular. Şimdi para dindir, puttur, en büyük emeldir. Haram helâl düşünen yok. Para gelsin de nereden ve nasıl gelirse gelsin. Amerika’da, Avrupa üniversitelerinde yüksek tahsil yapmış bazı prenslerin ülkemize dönüp bazı önemli makamlara geçtikten sonra ne haltlar yediklerini gördük. Yüksek tahsil yapmışlardı ama yüksek ahlâk ve karakter sahibi olamamışlardı.
Türkiye’yi bu hale getiren resmî ideolojidir, derin devlet felsefesidir.
30’lu, 40’lı, 50’li, hattâ 60’lı yıllarda ülkede, halk arasında bu kadar ahlâksızlık yoktu. Çünkü o zamanki idareciler Osmanlı mektep ve darülfünunlarında yetişmişler, ahlâk ve karakter terbiyesi almışlardı. İslâm’a, Sultan Abdülhamid’e karşı da olsalar; eskinin önemli kişileri İslâm mekteplerinde, Sultan Abdülhamid maarifinde yetişmişler, birtakım değerlere sahip olmuşlardı.
Sanırım 1984’te olmuştu, Turgut Özal beraberinde kalabalık bir işadamları heyeti olduğu halde bir uzakdoğu seyahati yapmıştı. O seyahatte bazı zengin heriflerin yaptıkları kepazelikleri Emin Çölaşan bir fıkrasında yazmış, bütün ülke de ibretle okuyup lânet etmişti. Böyle pislik heriflerden bu memlekete, bu millete, bu devlete ne hayır gelir.
Türkiye, Güney Kore gibi kendi yüzde yüz millî ve yerli mükemmel otomobillerini üretip de en ileri ve zengin ülkelere ihraç edemez mi? Pekâlâ üretebilir. Peki niçin üretemiyor? Bunun birinci sebebi ahlâksızlık ve hıyanettir.
Devlete, ihtiyacının birkaç misli memur niçin alınmış ve bütçe onların maaşlarını ödeyemez hale getirilmiştir? Bunun da birinci sebebi ahlâksızlık ve şerefsizliktir.
Ülkemiz milyarlarca dolarlık iç ve dış borca batmış olup, bunların faizlerini bile ödeyemez hale düşürülmüştür. Bunun da ana sebebi ahlâksızlık, hıyanet, şerefsizlik ve faziletsizliktir. Ankara’da en önemli kuruluşlardan biri mafyaların, çetelerin eline geçmiş olup; memlekete ve millete hizmet için ayrılan katrilyonlar birtakım namussuzların cebine gitmektedir.
Ülkemiz dünya uyuşturucu ticaret ve trafiğinde birinci olmuştur. Her sahada nal toplarken, böyle utanç verici ve yüz kızartıcı bir konuda nasıl birinci oluyoruz. Ahlâksızlıktan…
Bu asrın başlarında Finlandiya’nın nasıl kalkındığını, yüceldiğini anlatan “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” (Yazarı: Grigori Petkof) adlı bir kitap vardır. Merak edenler alsınlar da okusunlar.
Güney Kore kalkınmaya, sanayileşmeye bizden çok geç başladı ama, bizi kat kat geçti. Biz battık, onlar zirvelere çıktı. Dünyada gemi inşasında birinci ülke Güney Kore’dir. Amerika Birleşik Devletleri’nde, zengin Batı Avrupa ülkelerinde milyonlarca Kore arabası dolaşmaktadır. Güney Kore sanayii, teknolojisi, çalışkanlığı, başarısı ile bütün dünyayı kendisine hayran bırakmaktadır. Biz niçin onlar gibi olamadık? Ahlâksızlıktan…
Avrupa Birliğine gireceğiz diye yırtınıp duruyoruz. İsviçre ise yapılan iki halkoylamasında bu birliğe girmeyi istemedi. Avrupa Birliği’nden geçtik, bu küçük ülke Birleşmiş Milletler Teşkilatına bile üye değildir. Dünyanın, fert başına düşen gelir itibarıyla birinci devleti de odur.
İsviçre’de bazı kantonlarda hâlâ kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmamıştır. Biz ise, kadınlara hürriyet veriyoruz diye devletin resmî antetli vesikalarıyla fuhuş yapma izni tanıyoruz. Bu işten alınan vergileri de bütçeye koyuyoruz. Öyle ya, laik devlet haram helâl nedir bilmez, para paradır.
Ülkedeki ahlâksızlık ve faziletsizlik tufanından (hepsi olmasa bile) Müslümanlar da paylarını aldılar. Geçenlerde kitap dağıtımı işleri ile uğraşan bir dostumuzla sohbet ediyordum, birtakım sözde dindar ve sofu adamların sahtekârlıklarından yana yakıla şikayet etti. Herifler bono imzalıyor günü gelince ödemiyorlarmış, çek veriyorlar karşılıksız çıkıyormuş. Bunlar Müslüman mı, yoksa Müslüman müsveddesi midir?
Türkiye bu ahlâksızlıkla, bu dinsizlikle, bu faziletsizlikle nereye gidiyor? Her halde iyi bir yere değil.
Mevlâsını arayan Mevlâsını, belâsını arayan belâsını bulurmuş! 31 Ekim 2000