Salı

 

Türkiye’nin dünya birincisi olmasını yürekten isteyeceksin ve sen bu konuda payına düşenleri yapacaksın. Hangi konularda dünya birincisi? Elbette ki yüzölçümü ve nüfus çokluğu bakımından değil. Konuları sayayım:

1. Ülkenin namus konusunda dünya birincisi olmasını isteyeceksin ve bunun için çalışacaksın. İkinciliğe bile razı olmayacaksın. Uluslararası şeffaflık kuruluşları her yıl yaptıkları listelerin başına Türkiye’yi yazacaklar. Evet temiz idarede, kokuşmuşluktan uzak oluşta Türkiye dünya birincisi olacaktır. İzlanda, Finlandiya, Norveç bizden sonra gelecektir. Türkiye için bütün dünya “En temiz, en namuslu, en pak ülke” diyecektir. Bugünkü pislik, bugünkü kirlilik, bugünkü rezillik bize yakışmaz.

2. Dünyanın en güzel otomobilini Türkiye’nin üretmesini isteyeceksin. En fazla otomobil, en güçlü otomobil, en çok satılan otomobil demedim; en güzel otomobil dedim. Bu güzel otomobilin yanına Bugatti’nin o şaheser otomobilleri konulunca küheylanın yanında sıpa gibi kalacaklar. Türkiye bunu yapamaz mı? Elbette yapar. Lakin birtakım hainler engel oluyor. Ülkemizde kaç büyük otomobil tasarımcısı çıktı, hepsi de yurtdışına gitti. Çünkü birtakım dış düşmanlar “Türkiye otomobil üretebilir ama iyi, sağlam ve güzel otomobil üretemez” talimatını vermişlerdi ve birtakım işbirlikçileri eyvallah deyip baş eğmişlerdi.

3. Ülkemiz eğitimde dünya birincisi olacaktır. Hem bilgi ve kültürde, hem ahlâk ve karakter terbiyesinde, hem de estetik, sanat ve güzellik boyutunda dünya birincisi bir eğitim. Olgun, vasıflı, iyi insan yetiştiren bir sistem.

4. Üniversiteler konusunda da dünya birincisi olmalıdır Türkiye. Belki teknik ve pozitif ilimler sahasında bu biraz zordur ama imkânsız da değildir. Sosyal ilimler, güzel sanatlar, edebiyat, tarih gibi konularda birinci olmamak için hiçbir mazeretimiz yoktur. Bu birinciliği birtakım çapsız, yetersiz, cahil kimseler ve bilhassa hainler engellemektedir.

5. Kıyafet konusunda Dünyanın en güzel kıyafetli ülkesi olmalıyız. Bugünkü rezil kıyafetlerle böyle bir başarının sağlanması mümkün değildir. Batı medeniyeti kılık kıyafet bakımından kadınları ve erkekleri gerçekten palyaçolaştırmıştır. Küçük bir azınlık dışında Batılılar gerçekten berbat şekilde giyiniyor. Paranın yanında zevk ve sanat olmazsa milyonla dolar harcasan yine faydası olmaz.

Türkiye modada, giyim kuşam tasarımında, tesettürde dünya birincisi olmalıdır.

Körü körüne maymunca taklit ederek mi? Hayır hayır… Kendi tarihinden ve medeniyetinden, kendi kültüründen ve sanatından ilham alarak yapacaktır bu işi. Taklitçilik, maymunluk artık canımıza yetti!

6. Mimarlıkta dünya birincisi olmalıyız. Bir eski, tarihî mimarîmize bakınız; bir de yeni, şahsiyetsiz, zevksiz mimarimize. Bir Osmanlının batış yıllarında hizmete açılan Sultanahmet Hapishanesine (Şimdi beş yıldızlı Four Seasons oteli) bakınız, bir de Şehzadebaşı’ndaki Belediye Binasına. Beyazlar, ülkemizi bir zevksizlikler, çirkinlikler sergisi haline getirdi. İslam’a olan düşmanlıklarından uzun yıllar boyunca mimarlık fakültelerinde cami mimarisi okutmadılar ve bu yüzden yeni yapılan camilerin % 99’u çirkin oldu. Artık bu çirkinlik esaretinin zincirlerini parçalamalıyız.

Selçuklu, Beylikler, Osmanlı… millî mimarimize yönelmeliyiz, ilhamımızı onlardan almalıyız. Mimari açısından Yemen bile bizden daha haysiyetlidir.

7. Lisan ve edebiyat konusunda da dünya birincisi olmalıyız. Yirminci asrın başlarında Osmanlıcada 200 bin kelime vardı. Şu anda Fin dilinde bu miktarda kelime ve terim bulunmaktadır. Sonra Agop Dilaçar’ın (A. Dilaçar) himmet ve hizmetleri sonunda Türkçe, çoğu bilimsel terimden ibaret 18 bin kelimelik bir kuş diline döndürüldü. Şu anda ana dilimizi iki veya üç yüz kelime ile konuşuyoruz. 1950’de

Adnan Menderes

iktidara gelince 1921 Anayasası lisanına dönülmüştü. 27 Mayıs 1960’ta tekrar arı, duru, kuş diline dönüldü ve o zamandan bu güne lisanımız, edebiyatımız, kültürümüz zeka özürlüler seviyesine indirildi. Bu tuzaktan en kısa zamanda kurtulmalıyız. Evet yeniden 1920’lerin zengin, ahenkli, güzel, Türkçesine dönmeliyiz.

8. Din, ahlâk, tasavvuf konusunda da Türkiye dünya birincisi olmalıdır. Günde beş vakitte ezan okununca camiler cemaatle dolmalı, mü’minler dışarıya taşmalı, cuma namazlarının cemaati gibi kalabalık olmalıdır… Ezan okununca, o ezanın güzelliği karşısında gayr-i Müslimler, turistler hayran kalmalıdır. Camiler birer ilim, kültür merkezi gibi hizmet vermelidir. Müslüman halkın, Müslüman esnafın, Müslüman gençliğin ahlâkı, karakteri, fazileti, efendiliği, kibarlığı herkesi hayran bırakmalıdır. Memleketin ve halkın bu güzel halini gören nice turist ülkelerine Müslüman olarak dönmelidir. Din sömürüsü yapan alçak ve hainlerin çanlarına ot tıkanmalıdır.

9. Çocukluğumda Ereğli’ye, bacalarından buram buram kara dumanlar çıkartan buharlı posta vapurları ile giderdik. İstanbul Boğazı’ndan açık denize çıkınca genellikle fırtına veya ölü dalga olurdu. Gemi batar çıkar, berbat şekilde yalpalar ve yolcuların çoğu hastalanırdı. Kamaralarımızda sarı ve solgun çehrelerle yatardık, ikindi sularında birden bir sükunet olurdu. Dalga malga yok, gemi yalpalamıyor… Ereğli limanına girmişiz… Yaşamayanlar bu duyguyu bilmez. O ne büyük bir selamet ve mutluluktu. İşte Türkiye’nin barış, kardeşlik, ahlak, fazilet, yüksek karakter, adalet, fütüvvet, yardımseverlik, komşuluk, vatandaşlık, tek kelimeyle insanlık bakımından böyle bir liman olmasını istemeliyiz. Dünyada zulme uğrayan, tehdit edilen, itilen kakılan bütün düşünürler, yazarlar, siyaset adamları kaçsınlar buraya gelsinler. Mazlumlara, çaresizlere, ezilenlere bir sığınak olmak hususunda da ülkemiz birinci olmalıdır.

Ey okuyucu!.. Bu kadar yazabiliyorum. Yorgun ve üzgünüm. Şimdi izninle limonlu ikindi çayımı içeyim. Geri kalan maddeleri sen düşün ve bul.

Remzi Bey’in Otomobili

Bu yazı 4 ay önce kaleme alınmıştır.

Şu meşhur ve lüks

Ziya Şark Kebapçısının

(Sekiz şubesi var) Florya’daki şaşaalı mekânındayız. Salonlarda muteberan-ı kiram yemek yiyor. Ortaklardan/kardeşlerden Remzi bey bizi küçük

“Altın Salonda”

ağırladı. Bir de büyük Altın Salon var. Bu yeni açılan kısımlar çok itibar görüyormuş. Ziya Şark’ta içki verilmiyor, alt katta bir Mescid var, isteyen inip namazını kılıyor. Remzi beyi ve ağabeylerini yıllardan beri tanırım. Allah versin, işleri iyi gidiyor. Madem ki, toplumda, zengin ve varlıklı kesimde böyle bir talep var, bu hizmeti yapsınlar. Lakin iyi ve şuurlu bir Müslüman, çok kazansa da lüks bir hayat sürmemelidir. Yine orta halli, mütevâzı bir şekilde yaşar, kazancı ile Allah rızasına ve Peygamber şefaatine nâil olmak için hayır hasenat yapar.

Remzi beye, “Zaman zaman bu gibi sofralarda, bir fakire de yemek yedir” dedim. Uygun gördü. Doktor Mustafa Ak bey, Topbaş’ları anlattı: Senelerce önce, Erenköy’deki köşkte akşam sofrası kurulunca, hizmete bakanlardan biri bir fakir bulur getirir ve sofraya oturturmuş. Bulamazlarsa sokağa çıkılır, fakir tabakaya mensup bir kimse aranır ve getirilirmiş. Müslüman zengin böyle olmalı…

Remzi bey büyük arabasını elden çıkartmış, şu anda küçük bir Kango’ya biniyor. Bunun yenisinin fiyatı 20 bin liranın altındadır. Dostları, çevresi tenkit ediyorlarmış.

“Remziciğim olur mu böyle şey, kendine yazık ediyorsun. Sen böyle ucuz ve küçük bir otomobille gezecek adam mısın? At bunu, al şöyle lök gibi pahalı, lüks, ışıl ışıl bir araba…”

Remzi beye “Sakın ha lüks ve büyük bir otomobil alma…” dedim.

Gurur, kibir, dünya sarhoşluğu veren pahalı bir araba ile dünyada caka satmak kolaydır ama âhirette Sırat köprüsünden geçmek kolay olmaz.

Remzi beyi tebrik ediyorum… Hazret-i İsa efendimiz “Zenginlerin Allah’ın Melekûtine girmeleri, bir devenin iğne deliğinden geçmesinden daha zordur” buyurmuşlar. Serveti ile kibre, gurura, azgınlığa düşen zenginler…

Ashabın büyüklerinden, Aşere-i Mübeşşere’den (Peygamber tarafından Cennetle müjdelenen on kişi) biri olan

Abdurrahman bin Avf hazretleri,

Peygamberin, Allah yolunda sadaka verenleri öven bir sohbetinden sonra, Medine’ye Şam’dan yeni gelmiş olan 700 develik bir kervanı, hem develeri, hem de üzerindeki ticaret mallarıyla birlikte Resûlullah efendimize vermişler ve Allah yolunda sadaka olarak dağıtmasını istemişlerdir.

Cenab-ı Peygamber Efendimiz ne buyuruyor biliyor musunuz? Ashabımın zenginleri, fakirlerinden dört sene sonra Cennete gireceklerdir… 04 Temmuz 2007