Türkiye Düzelir mi?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
PazartesiTansu Çiller “Biz ekonomiyi altı ayda düzeltir, yoluna koyarız” meâlinde beyanda bulunmuş. Böyle bir şeyin gerçekleşmesi mümkün değildir. Çünkü:
1. Ekonominin bozukluğu bir sebep değil, neticedir. Sebepleri değiştirmeden, ortadan kaldırmadan ne ekonomi düzelir, ne siyaset.
2. Bozukluğun başlıca sebebi hâkim felsefe veya ideoloji ile ona dayanan sistemdir. Çok güçlü ve sözü geçen iradeler onların değiştirilmesini istemiyor.
3. Halk yığınlarının ahlâkı bozulmuştur. Köşeyi dönme felsefesi ülkeyi kasıp kavuruyor. Türkiye altı ayda değil ama altı senede Güney Kore, Taiwan, Singapur gibi olabilir; lakin önce aydınların, idarecilerin, zihniyetini, kafa yapısını değiştirmek gerekir. Bu değişikliği yapacak bilgi, kültür, irade, niyet, güç, üstünlük var mı?
4. Uzun yıllar boyunca kasıtlı olarak hainâne bir şekilde devam ettirilen ve bu yolla bazılarının milyarlarca dolar vurgun yapmasına imkân sağlayan müzmin ve yüksek enflasyon sadece iktisadı, ticareti, finansı değil, bütün temel müesseseleri çürütmüştür. Dünyanın en değersiz, en itibarsız parası Türk lirasıdır, bu husus Londra’da yayınlanan rekorlar kitabına geçmiştir.
5. Emek, üretim, helâl kazanç, çalışarak geçinmek ikinci plana itilmiş; onların yerini faiz, riba, repo, rant, avanta, talan, soygun, rüşvet, haram yolla zengin olma almıştır. Güney Kore, Taiwan böyle yapmış olsalardı, onlar da bizim gibi batmış ve bitmiş olmazlar mıydı?
6. Türkiye’nin eğitim sistemi çok kötü, çok geri, çağdışı, dünya standartlarının çok ama çok altında, ne genel kültür verebilen, ne millî kültürü öğretebilen, ahlâk ve karakter terbiyesi veremeyen, sadece resmî ideolojinin ve bozuk düzenin ayakta kalması için çırpınan bir müessese haline gelmiştir. Bu eğitim değiştirilip de, dünya standartları seviyesinde eğitim veren yepyeni bir sistem getirilmedikçe, değil altı ay, hattâ altmış sene geçse de ülkemiz ve milletimiz düze çıkamayacaktır.
7. Akıl, mantık ve vicdan dışı; hem devlete, hem ülkeye, hem de millete büyük zarar veren bir din-siyasî rejim kavgası ve zıtlığı Türkiye’yi bugünkü hale getirmiştir. Ülkedeki yaygın ve hakim din ile kavgalı olmak hiçbir şey kazandırmamış, aksine çok şey kaybettirmiştir. Bu din-siyasî rejim kavgası sona erdirilmedikçe hiçbir islahat (iyileştirme), düzeltme teşebbüsü ve hareketi başarılı olamayacaktır.
8. Bugünkü sistem terk edilip de, gerçek mânada hukukun üstünlüğü prensibi üzerine oturan bir sistem kurulmadıkça ülkede yaygın, dehşetli, korkunç kokuşmanın önlenmesi mümkün değildir. Birkaç bin kodaman, kocaman, haydut, vurguncu, talancı, namussuz, şerefsiz, eşkıya, vatan hâini herif var ki, onlara hiçbir şey yapılamıyor; kanunlar onlara karşı işlemiyor. Bu hal devam ettikçe elbette düze çıkılmaz, işler düzeltilemez.
9. Bu ülke asırlar boyunca İslâm ahlâkı ile, kanaat ve iktisat ile, helâl kazanca tâlip olup haramdan uzak durmakla; loncalarla, ahîlik teşkilatı ile, fütüvvet ahlâkı ile ayakta durmuştu. Bunlar yıkıldı ve yerlerine hedonist ahlâk getirildi. Helâl haram ayırt etme, çok para kazan, her haltı ye, azamî (en fazla) zevke ve haz almaya bak hayattan; senin de mutlaka güzel bir meskenin, lüks otomobilin, süsün püsün olsun… Türkiye’yi yıkan bu felsefedir. Cep telefonu konusunda toplumumuz çıldırmış gibidir. On yaşındaki çocuklardan müteşekkil bir ilkokul sınıfında öğrencilerin yarısının cep telefonu varmış ve bu âletlerin zırıltısından ders yapılamıyormuş. Hürriyet yazdı. Ellerine para geçen ne kadar türedi, sonradan görmüş varsa en pahalı otomobillerden birer tane edindiler. Bu kafa, bu ilkellik, bu yamyamlık nasıl değişecektir?
İkinci dünya savaşından sonra 1945’te Almanya kayıtsız şartsız teslim olmuştu. On milyondan fazla can gitmişti. Şehirler yıkılmış, fabrikalar yanıp çökmüş, ayakta kalanları ise harp tazminatı olarak galip ülkeler tarafından sökülüp götürülmüştü. Milyonlarca insan aç kalmıştı. Berlin’de ana meydanlarda sebze ekiliyordu. İnsanlar sokaklardan izmaritleri topluyor, onların tütünlerini kaba bir kağıda sararak içiyorlardı. Bombardımanlar sonucu şehirlerdeki moloz dağlarını bile temizlemek büyük bir mesele idi. İşte bu Almanya kısa zamanda derlendi, toparlandı ve dünyanın ikinci büyük iktisadî gücü haline geldi. Biz ise ikinci cihan harbine girmedik, ülkemiz yakılıp yıkılmadı, nüfus kaybına uğramadık; başta ABD olmak üzere her yerden yardım aldık, dış ülkelerdeki işçilerimiz vatana yüz milyarlarca dolar para gönderdi ama sonunda yine battık.
İlimsiz kültürsüz, eğitimsiz, üniversitesiz, ahlâk ve karaktersiz, adaletsiz, millî kimliksiz, dinsiz imansız kalkınma olmaz, ilerleme olmaz, selamet olmaz.
Singapur’u bizde hakkıyla incelemiş olan kaç aydın vardır? O mini-devlet bütün insanlığa büyük bir örnektir. Orada yüzde onbeş kadar Müslüman nüfus vardır. Bu yüzden de devletin bayrağında İslâm’ın sembolü olan ayyıldız bulunmaktadır. Orada rüşvet almak asla mümkün değildir. Alanı da vereni de mahv ederler. Singapur’da herkes çalışır, orada herkesin bir meskeni ve işi vardır. Elbette onların da dertleri, meseleleri, pürüzlü işleri vardır ama bizdekinin binde biri kadar değildir onlar.
İsviçre’den, Finlandiya’dan niçin ibret almıyoruz? Taiwan’dan Güney Kore’den niçin kendimize ders çıkartmıyoruz?
Dışişleri bakanımız İsmail Cem (ABD dışişleri bakanı madam ona ibranice İşmoil) diyor İran’a gitti, oradaki islâmî rejimin icabı olarak hanımı başına zarif bir örtü örttü. Bizde bazı militanlar kızılca kıyamet koparttılar, “Böyle şey olur muymuş, niçin bizim bakanımızın karısı başını örtmüşmüş?..” Biz bu saçma sapan şeylerle uğraşırken memleket de batıyor işte.
Türkiye’den İsrail’e giden bazı devlet adamlarımız orada Yahudi adetine uyarak başlarına takke geçiriyorlar. İran’daki başörtüsünü tenkit eden çokbilmişler bu takke işine niçin allerji duymuyor, reaksiyon göstermiyor?
Büyük değişimler olmadıkça, yâni kafa, zihniyet, sistem değişmedikçe; gerçek demokrasi, hukukun üstünlüğü sistemi, insan hak ve hürriyetlerine saygı gelmedikçe, tarihî ârızalar giderilmedikçe, çağdışı ideolojiler terk edilmedikçe, tarihî devamlılığa dönülmedikçe, millî kimlik ve kültüre dayalı güçlü ve üstün bir eğitim sistemine geçilmedikçe; militan ve fanatik Sabataycıların saltanatı ve hakimiyeti yıkılmadıkça, saygın ve iri soyguncuların hepsi tutuklanıp cezalandırılmadıkça Türkiye gün yüzü göremeyecektir. 20 Şubat 2001