Türkiye ile İran saldırmazlık paktı imzalamalıdır
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 27 Aralık 2018
Siyonistlerin ana stratejilerinin maddelerinden biri, ne yapıp yaparak
“Durup dururken bunu nereden çıkarttın?” diyenler olabilir. Gerekçe göstermeyeceğim, iddiamda ısrar edeceğim.
İkinci madde de, gerçek İslâm’ın yerine
türetmektir. Ankara’daki,
Çatışmaları, savaşmaları büyük bir felaket doğurur.
Türkiye ve İran’ın alabildiğine ticarî, iktisadî, turistik, kültürel ilişkiler içinde olması gerekir. Böyle bir şey her iki tarafın da menfaatinedir.
O halde kesinlikle, iki taraf da bu konuda fitne ve fesada yol açacak çalışmalar, propagandalar yapmamalıdır.
Lâik Türkiye Cumhuriyeti’nin İran’da Sünnîlik propagandası yaptırması düşünülemez.
İran böyle değildir. Komşumuz bir
dir. Şiî dedim, çünkü anayasasında Şiî mezhebinden olmayan bir zatın cumhurbaşkanı olamayacağı yazılıdır.
Bazı İranlı çevrelerin,
çalıştıkları biliniyor. Bu iş için büyük paralar harcanıyor, birilerine büyük yardımlar yapılıyor.
Bunlar, maalesef fitnedir ve derhal durdurulmalıdır.
1. Vize kaldırılmalı, iki devletin vatandaşları
gidip gelebilmelidir.
2. İki devlet arasında
imzalanmalıdır.
3.
olumsuz, yıkıcı propaganda yapılmamalıdır.
4. İki devlet birbirini
görmemelidir.
5.
iki devlet olumlu, yapıcı, barışçı siyaset takip etmelidir.
6.
İran’ın yarısı Türkçe bilmekte ve konuşmaktadır. Buna mukabil
Üniversitelerimizde Farsça bölümleri açılmalı ve iyi Farsça konuşan ve yazan gençler yetiştirilmelidir. Bunlar ileride
büyük rol oynayacaklardır.
7.
İran’da da, başta
olmak üzere Sünnîlerin camiler yapmasına izin verilmelidir.
İslâm düşmanları, Irak’ta, Pakistan’da, Afganistan’da Sünnîlerle Şiîleri çatıştırmaya gayret ediyor. Camilere atılan bombalarda onların parmakları olduğundan kimsenin en ufak bir şüphesi olmamalıdır.
İran bunları durdurmak için bütün gücüyle çalışmalıdır.
Mezheplerimiz, fıkıhlarımız ayrı da olsa pekâla barış içinde yaşayabiliriz.
Kaç sene önce duymuştum,
İran’dan hüsn-i hatlar, tezhipler vs. getirtiyormuş.
Çünkü konsoloshanede çalışıyor,
Bundan senelerce önce Milliyet gazetesinden bir tanıdığım telefon etmiş,
isimli bir Yunanlı’nın ilmî araştırma yaptığını, kendilerine müracaat ettiğini,
söylemiş, ona yardım edip etmeyeceğimi sormuştu.
Buyursun dedim, birkaç kere görüştük. Onu
Yardımcı olduğum, ilgilendiğim için de sonunda
damgasını yemiştim.
Evime birtakım meçhul şahıslar “Bay Yorgo orada mı?” diye telefon edip duruyorlardı…
Onu da çağırmışlar ve “Yahu sen ne yaptığını biliyor musun, bu Şevket Eygi, Yunan casusudur…” demişler.
19 Nisan 2009