Türkiye İyiye mi Gidiyor, Kötüye mi?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Pazar
Türkiye iyiye mi gidiyor, kötüye mi?.. Bu hususta bin türlü kanaat, rivayet dolaşıyor, her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Bütün sade vatandaşlar hüküm yürütüyorlar. Bakkal, kasap, manav, işçi, küçük memur, ev hanımı, öğrenci… Herkes kendi gözüyle bakıyor.
İktidar partisinin bağlıları “çok iyiye gidiyoruz…” “Durum gerçekten mükemmel…” diyorlar. Muhalifler son derece karamsar, batıyoruz edebiyatı yapıyorlar.
İş alan müteahhitler çok memnun, geleceği pembe görüyorlar. İhale alamayanlar ise, istikbalimizi kapkaranlık görüyor.
İyi para kazanan, tuzu kurular memnun, emekli maaşıyla zar zor geçinen kimseler bedbîn (kötümser).
Türkiye iyiye mi gidiyor, kötüye mi? Bu soruyu konunun uzmanlarına sormak gerekir; kimlerdir bu uzmanlar?
– Büyük fikir adamları,
– Sosyologlar,
– Antropologlar,
– Engin kültürlü, tecrübeli, birikimli, hikmet ve firaset sahibi çok az sayıdaki seçkin kimseler,
– Entüitif görüş, bakış, seziş sahibi kişiler,
– Öyle sıradan değil, gerçekten çok yüksek, çok büyük din alimleri, tasavvuf erbabı,
– Büyük tarihçiler ve tarih felsefecileri,
– Güçlü strateji uzmanları.
Bir ülkenin iyiye gidip gitmediğini anlamak için, bir takım ölçüler, kıstaslar, endazeler bulunmaktadır. Bunları da kısaca sayayım:
– Toplum sağlıklı mıdır, hasta mıdır?
– Ülkede sosyal barış, toplumsal uzlaşma var mıdır?
– Ülkeye tarihî arızalar, kazalar, kopukluklar mı hakimdir, yoksa tarihî devamlılık çizgisinde mi yol alınmaktadır?
– Gelir dağılımı adaletli midir?
– “Mülkün temeli, adalettir” (Hz. Ömer) deniliyor. Yargı kurumu ne durumdadır, adalet dağıtabilmekte midir, yoksa kirlenmiş midir? Mahkemeler niza dosyalarının çokluğu içinde boğulmuşlarsa, hapishaneler tıklım tıklım doluysa, suç oranı aşırı derecede yüksekse…
– Ülkedeki çeşitlilikler, alt kimlikler, farklılıklar asgari müştereklerde birleşmişler ve bütünü koruyabiliyorlar mı; yoksa halk Türkler Kürtler, Sünniler Aleviler, dinciler laikler, sağcılar solcular, şucular bucular… diye birbirine düşman, rakip, hasım kamplara mı ayrılmıştır?
– Herkesin geçinecek kadar geliri ve işi var mıdır?
– Ezici çoğunluğu oluşturan halk, inançlarına, geleneklerine, kişiliğine, arzularına göre serbestçe yaşayabilmekte midir? Yoksa sürekli insan hakları ihlalleri, yasaklar, tabular, zorlamalar, baskılar altında ezilmekte midir?
– Ülkenin toprakları, madenleri, suları, ormanları, her çeşit tabii kaynakları verimli şekilde kullanılmakta mıdır?
– Halk güven içinde, korkusuz bir şekilde; karnı tok, sırtı pek yaşayabilmekte midir?
– Yasama, yürütme, yargı işleri ve hizmetleri temiz ve vasıflı mıdır?
– Ülke üniversiteleri, halka ve devlete rehberlik edebiliyor, ışık tutabiliyor mu?
– Ülkenin gelirleri, ülke ve halka yönelik hizmetlerde mi kullanılıyor, yoksa batak borçların muazzam miktardaki faizlerini karşılamak için mi kullanılıyor?
– Devlete ve idareye hakim olan ideoloji, ülkenin tarihi devamlılığına, halkın kimliğine uygun mudur, yoksa ters mi düşmektedir?
– Ülke genelindeki işlere, faaliyetlere, hizmetlere fazilet ve bilgelik prensipleri mi hakimdir, yoksa rezilet ve kokuşma mı?
– Yeni nesiller, bilgi ve kültür, ahlâk ve karakter, güzellik ve estetik bakımından vasıflı, üstün ve güçlü bir şekilde yetiştirilebiliyor mu, yetiştirilemiyor mu?
– Ülkeler, devletler, halklar arasındaki yarışmada, rekabette durumumuz ne merkezdedir? Türkiye, nüfusuna, yüzölçümüne, tarihi mirasına, imkanlarına, potansiyeline yakışacak şekilde başlarda mı koşmaktadır, yoksa kafilenin gerisinde nal mı toplamaktadır?
– Birçok küçük ülke, büyük başarılara imza atabildiği, Nobel ödülleri kazanabildiği halde Türkiye niçin ilim, edebiyat, tarih, sanat, kültür sanayi başarıları sergileyemiyor?
– Türkiye’nin ekilebilir toprakları, ormanları, kırsal alanları, nehirleri, gölleri, denizleri, dağları, hayvan ve bitki türleri korunabiliyor mu, yoksa tahrip mi ediliyor? Hollanda denizden toprak kazanırken, biz her sene Kıbrıs büyüklüğündeki verimli topraklarımızı erozyonla yitiriyor muyuz, yitirmiyor muyuz?
– Globalleşen dünyada ülkemiz her geçen gün daha fazla şekilde sömürgeleştiriliyor mu; yoksa bağımsızlığını, haysiyetini, menfaatlerini koruyabiliyor mu?
– Komşularımızla münasabetlerimiz nasıldır? Onlarla ticaret, kültür, turizm konusunda karşılıklı sıkı işbirliği yapabiliyor muyuz, yoksa bu işbirliği engelleniyor mu?
– Ülkeyi idare edenler, öncelikle şahsi menfaatlerini ve ikballerini mi düşünüyorlar; yoksa ülkenin, devletin, halkın menfaatlerini mi?
– İnsanı insan yapan, medeniyetin ve kültürün temel aleti olan yazılı-edebî lisan ne durumdadır? Zengin midir, yeterli midir, yozlaşmış mıdır?
Yukarıda bahsettiğim uzman ve seçkin kişilerin, bu konularda eserler vererek toplumu aydınlatmaları gerekir. Ben bu yazıda naçiz bir vatandaş, iddiasız bir okur-yazar Türkiyeli olarak, kendi şahsi fikir ve görüşlerimi ortaya koydum. Yetkisi olan herkesin bu konuda halkı ve idarecileri aydınlatması gerekir. Sosyologlarımız, düşünürlerimiz, fikir adamlarımız, güçlü şahsiyetlerimiz halkın, ülkenin, devletin tuzuyla, ekmeğiyle, nimetleriyle yetişmişlerdir; Türkiye’ye borçları vardır, bu borcu ödemelerini bekliyoruz. 03 Kasım 2003