Türkiye Müslümanlarına Açık Mektup
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Şubat 2019
Cuma
Biz Müslümanlar bu ülkede ezici çoğunluğu teşkil ediyoruz. Bu vatan, bize atalarımızdan kalmıştır, memleketin hakikî ve meşru sahipleri biziz. Bu memleket, bu halk, bu devlet bizim devletimizdir. Bütün bunlara rağmen biz bu memlekette niçin eziliyoruz, soyuluyoruz, hakarete uğruyoruz? Niçin temel insanlık haklarımız ihlâl ediliyor? Niçin din, inanç, vicdan, düşünce, inandığı gibi yaşamak hürriyetlerimiz kısıtlıdır? Niçin bazılarımız zaman zaman inançlarından, düşüncelerinden, görüşlerinden, tenkitlerinden dolayı rahatsız ediliyor, cezalandırılıyor. Evet niçin, niçin, niçin?..
Birincisi: Düşmanlarımız, karşıtlarımız, rakiplerimiz bize zulm ediyor. Bizim hiçbir kabahatimiz ve kusurumuz yoktur, bütün kabahat ve suç onlardadır…
Bu cevap yanlıştır. Bu cevap bizi selamete çıkartmaz.
Biz çok âciz, zayıf, akılsız, ilimsiz, irfansız, firasetsiz, kalitesiz, ahlâk ve karakter bakımından yetersiz Müslümanlarız. Kendi dinimizin kesin emir ve yasaklarına uymuyoruz. Kendi dinimize ihanet ediyoruz. Bu yüzden de zulümle, baskıyla, hakaretle cezalandırılıyoruz. Biz nasıl, ne biçim Müslümanlarız, önce aynaya bakalım ve bu soruya cevap arayalım.
Kur’ân, Sünnet, Hikmet bize bir beraber olmamızı, tek bir ümmet teşkil etmemizi; ayrılıktan, tefrikadan, fitne ve fesattan, nifak ve şikaktan kaçınmamızı kesinlikle emr ediyor. Biz bu yükseltici, izzet verici, kurtarıcı emre uymuyoruz. Bir kısmımız sanki İslâm’ı ikinci plana atmış ve kendi tarikatlarını, cemaatlerini, hizip ve fırkalarını, grup ve zümrelerini, kliklerini birinci plana çıkartmışlardır. Bazılarımız da kendi cemaatlerini Yüce İslâm Dini ile özdeşleştirmiştir.
Bu din bize sahih itikad sahibi olmayı emr ediyor ama biz bir yığın fikrî, ideolojik hurafelere, bid’atlere saplanmışız.
Bu din bize, bir Müslümanın en önemli eyleminin günlük beş vakit namaz olduğunu kesin bir şekilde, nice âyat ve ehadîs ile bildiriyor. Bizim çoğumuz bu farzı terketmiş ve dinin direğini yıkmıştır.
Bizim dinimiz ezan okununca ona icabet edin diyor. İcabet etmek, ezanı kuru kuruya dinlemek, onu kendisi de tekrar etmek değildir. Ezana icabet camiye gidip cemaatle namaz kılmak demektir. Türkiye Müslümanları bunu büyük ölçüde terk etmişlerdir.
Bizim dinimiz, bu dünya fanîdir, gelip geçicidir, bir oyuncaktır, bir hayaldir; gençlikler, güzellikler, mallar mülkler, makamlar mevkiler, başkanlıklar, tantanalar, debdebeler bir varmış bir yokmuş olacaktır.Bu dünya tarladır, burada ekersin ahirette biçersin. Dünyaya güvenme, dünyaya aldanma… Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya işleriyle meşgul ol ama yarın ölecekmiş gibi de ahireti düşün, ona hazırlan… diyor. Biz dinimizin bu emrine uyuyor muyuz? Para, maddî menfaat, lüks, konfor, aşırı tüketim en büyük gayemiz olmuş; hiç ölmeyecekmiş gibi bu aldatıcı ve yalan dünya için çılgınlar gibi çalışıyoruz ve ahireti düşünmüyoruz, ahiret için çalışmıyoruz. Ölüm sanki hep başkaları içindir, bizim için değildir.
Bu din bize faydalı ve kurtarıcı ilmi öğrenmenin erkek kadın her Müslümana farz olduğunu bildiriyor ama nice dindar geçinenimizi imtihan etseler Allah-u Teâlâ’nın sıfatlarını bile sayamaz. Biz faydasız, hattâ zararlı ilimlerin peşinde koşuyoruz, faydalı ve kurtarıcı ilimlere önem vermiyoruz. Dinimiz bize, içimizden yeterli sayıda kimsenin ilimle, irfanla, hikmetle mücehhez (silahlı) olmasını emr ediyor, biz buna da riayet etmiyoruz.
Dinimiz bize “Zamanındaki İmam’a biat ve itaat etmeden ölen kimse sanki cahiliyet ölümüyle ölmüş olur…” diyor. Biatlı oluşumuzun veya olmayışımızın bizim nezdimizde hiç önemi yoktur.
Bize Yüce İslâm dini, Resulullah’a itaat edin, onu kendi canınızdan, en sevdiğiniz kimselerden daha fazla sevin; o size ne getirdiyse kabul edin, alın, neyi yasakladıysa ondan uzak durun; Peygamber’i kendiniz ve toplumunuz için en güzel örnek ve model olarak (usvetün hasenetün) kabul edin, onun sünnetini hayatınıza uygulayın; onun gibi mütevâzı olun, aşırılıklardan kaçının diyor. Biz bu emre uyuyor muyuz?
Dinimiz gıybeti, nemimeyi (koğuculuk, laf taşıma), yalanı, iftirayı, faizi, haram kazançları, melaneti, hiyaneti, söz verip de sözünden dönmeyi yasaklıyor. Bunların hepsi de İslâm toplumunda var.
Dinimiz bize kesin bir şekilde haber veriyor: Maruf ile emreden, münkerden nehy eden bir Ümmet olunuz. Bu farzı terk ve ihmal ederseniz Allah size azab gönderir… Biz buna da kulak asmıyoruz.
Dinimiz bazı şeylerin ticaretini yasak ve haram kılmıştır. İçki ticareti, kadın ticareti, ırz ve namus ticareti… En kötü ticaret din ve mukaddesat ticaretidir. Maalesef içimizden bazıları bunu yapıyor ve biz onlara mâni olmaya çalışacağımıza yardımcı bile oluyoruz.
Dinimiz bize nefsimizle büyük cihad yapmayı emrediyor. Biz bunu da yapmıyoruz.
Bize İslâm dinini Yüce Allah katından getiren Peygamberimize soruyorlar: Din nedir? Nasihattir… cevabını veriyor. Soruyu iki kere daha tekrar ediyorlar. Aynı cevabı veriyor. Nasihat, nasihat, nasihat… Biz halkımıza, gençliğimize, idarecilerimize nasihat etmiyoruz. Basın, yayın, medya denilen büyük güçten yararlanarak gerektiği gibi ve uygun şekilde nasihat etmiyoruz. Yahova Şahitleri her yıl yüz lisanda yüz milyonlarca, belki de milyarlarca adet broşür, dergi, kitapçık, ciltli kitap yayınlarken biz İslâmî kitaplar sahasında sadece ticaret yapıyoruz. Faydalı, kaliteli nasihat broşürleri hazırlatıp da bunları milyonlarca adet bastırarak halkımıza, gençliğe dağıtmıyoruz.
Dinimiz bize kâfirleri dost ve veli ittihaz etmeyiniz diyor. Bizim bir kısmımız ise, salih ve dindar kardeşimize düşmanlık ederken, İslâm düşmanı kafirlerle can ciğer dost olabiliyor. Daha yazayım mı?..
Türkiye Müslümanları kabahati din düşmanlarında bulmasınlar. Türkiye Müslümanları kendilerini Zemzemle yıkanmış vasıflı ve olgun Müslümanlar olarak görmesinler. Türkiye Müslümanları suçlu ve kabahatli görmek istiyorlarsa aynaya baksınlar.
Bugünkü Müslümanların yüz kadar büyük noksanı, yanlışı, kabahati, günahı vardır ki, bunların bir teki bile onları zillet içinde esaret içinde süründürmeye yeter.
O halde Kur’ân’a, Sünnete, İslâm’a, Şeriata uyalım. Biz kendi kafamızdan Kitabullah’tan ve Sünnet’ten hüküm çıkartamayız, reçete yazamayız. Kur’ân’daki, Sünnetteki, Şeriattaki kurtarıcı bilgileri, hükümleri bize kolayca anlatıp öğretecek iki kitap tavsiye ediyorum:
Biri: Merhum Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslâm İlmihalidir.
İkincisi: Hüccetülislâm İmam-ı Gazalî Hazretlerinin İhyau Ulûmi’d-din adlı kitabıdır. Bunları almakla iş bitmez. Alın ve içindeki bilgileri hayatınıza, ailenize uygulayın. Başka türlü kurtulamazsınız. 31 Mayıs 2003