PerşembeTÜRKİYE Müslümanlarının dramı hakkında gayet ciddî, objektif, seviyeli kitaplar yazılması gerekir. Müslümanlar kendi ülkelerinde bu duruma nasıl düştüler? Nasıl zaman zaman sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, zenci, parya muamelesi gördüler? Niçin çeşitli zulüm, gadr, haksızlıklarla karşılaştılar? Kimliklerini korumak hususunda niçin sıkıntı çekiyorlar? Niçin bütün medenî dünya tarafından tanınmış mutlak bir değer olan geniş bir inanç, din, inandığı gibi yaşamak hürriyetine sahip değiller?

Böyle konuları ancak büyük fikir adamları inceleyip kitaplaştırabilir. Meselenin tarihî, siyasî, sosyal, kültürel yönleri hikmet ve felsefenin, antropoloji ve sosyolojinin ışığında incelenmeli ve anlaşılmaya çalışılmalıdır.

Ucuz ve kolay açıklamalarla bir yere varılmaz, problemin mahiyeti anlaşılmaz.

Müslüman aydınlar, seçkinler, entellektüeller gerilemenin, aczin, zilletin sebepleri üzerinde durmalı, çare ve çözümler aramalı, tedbirler ve teklifler getirmelidir.

Son otuz kırk yıl içinde cahil ve saf yığınlar iki slogan arkasından koşturuldu:

– Ayasofya açılsın?

– Başörtüsü serbest bırakılsın!

Boş, basit, ucuz, kolay, gülünç sloganlardır bunlar. Açılsın demekle Ayasofya açılır mı? Serbest bırakılsın demekle başörtüsü serbest bırakılır mı? Ortada iki irade var: Biri Ayasofya’nın müze olmasını, başörtüsünün yasak olmasını isteyen irade. Ötekisi de açılmasını, serbest bırakılmasını isteyen irade. İkinci irade ne kadar cılız ve zayıf. Elbette açılmaz, serbest bırakılmaz.

Müslümanlar örsle çekiç arasında kalmışlar. Bir yanda din düşmanları, öteki yanda âciz, beceriksiz, samimiyetsiz dindarlar ve din sömürücüleri.

Son otuz yıl zarfında Müslümanlar bağırlarından bir Nelson Mandela, bir Rahibe Tereza çıkartamadı.

Hizmet hizmet hizmet… Bunlar hep edebiyattır. Din rantı yemekle, mukaddesat bezirganlığı ile; şikayet ettiğin sistemin menfaat ve rantlarına talip olmakla hizmet bir arada yürür mü?

Müslüman Kur’ana, Sünnet’e, Sâlih Seleflerin metodlarına uyarak hizmet edebilir ancak.

Beylerimiz hem hizmet edecekler, hem de keselerini, kasalarını haram kazançlarla doldurup Karun gibi zengin olacaklar. Mümkün müdür bu iki zıddı bir arada tutmak, yürütmek?

İslâm’a hizmet ilimle, irfanla, hikmetle; ahlâkla, karakterle, faziletle; sanatla, mimarlıkla, güzellikle olur. Bunlar olmadan kabak gibi hizmet olmaz.

Bütün bu saydıklarım olsa da bir tek ihlas olmasa yine başarılı hizmet edilemez.

Münafıklığın bütün alametleri mevcut ve sözde hizmet ediyorlarmış. Sevsinler!

İslâmî hizmet ve işleri yürütecek kişilerde ve kadrolarda şu gibi şartların ve hasletlerin bulunması gerekir:

1. İlim, kültür, irfan ve hikmet bakımından vasıflı, güçlü, üstün olacaklar.

2. Aksiyon, ahlâk, karakter, fazilet bakımından vasıflı, güçlü, üstün olacaklar.

3. Sanat, güzellik, estetik, beğenilme bakımından vasıflı, güçlü, üstün olacaklar.

Ahlâk kitaplarımızda birtakım güzel huylar yazılıdır: Hikmet, şecaat, iffet, sabır, mürüvvet, kerem, âlicenablık, azim, hilim, tahammül. Bunlara sahip kaç erimiz var?

Cihad cihad cihad deyip duruyoruz. Nefs ile yapılan büyük cihad olmadan, küçük cihad mümkün müdür?

Hizmet için büyük paralar lazımmış… Büyük, çok büyük paralarınız var ama bir türlü hizmet edemiyorsunuz? Niçin?

İslâm dâvasına hizmet edebilmek için güçlü bir medyaya sahip olmak gerekiyor. Böyle bir medyayı niçin kuramıyoruz?

Para para para… Ben ben ben… Bu iki put, bu iki bela hâkim olduğu müddetçe ne hizmet olur, ne kurtuluş, ne hürleşme.

Müslümanlar uzun yıllardan beri birtakım adamlara ve zümrelere kurtuluş için, hizmet için, düze çıkmak için büyük paralar topladılar, verdiler. Bunların bir kısmı ile bazı işler ve hizmetler yapıldı, lakin bir kısmı ne oldu? Çok dedikodular, çok rivayetler, çok söylentiler var. Hepsi yalan mı?

Hizmet için ortaya atılan kimseler ve kadrolar sorgulanamazmış, onlardan hesap sorulamazmış, Müslümanın vazifesi hep para vermek ve desteklemekmiş, gerisine karışmaya hakkı yokmuş, karışan münâfık, hattâ fazla ileri giderse kâfir olurmuş… Bizi bu zihniyet batırdı.

Müslümanların çok güçlü, karşıtlarındakinden üstün gazete, dergi ve televizyonlara sahip olmasını istiyorum.

Müslümanların stratejik araştırma enstitüleri, bilgi bankaları kurmalarını, çeşitli önemli konularda ilmî araştırmalar yapmalarını istiyorum.

Müslümanların hem çağdaş eğitim ve kültür sahasında, hem de millî kimlik kültürü sahasında çok güçlü, çok üstün elemanlar ve kadrolar yetiştirmesini istiyorum.

Müslümanların yalan söylememesini, emanete hiyanet etmemesini, verdikleri sözleri tutmasını istiyorum.

Hizmet için toplanan paraların, son kuruşuna kadar hizmete harcanmasını istiyorum. Bu harcamanın da akıllıca, yerli yerinde olmasını istiyorum.

Müslümanların büyük mimarlar, büyük hukukçular, büyük siyasetçiler, büyük medyacı ve iletişimciler, büyük ekipler, büyük fikir adamları yetiştirmesini istiyorum.

Birtakım hırslı adamlar çok zengin, çok ünlü, çok alkışlanır, çok desteklenir olmak istiyormuş. Bundan bana ne? Ben hizmet istiyorum.

Müslümanların, Türkiye’nin yâni ülkelerinin yücelmesi ve selameti için akıllıca ve başarılı bir şekilde çalışmalarını istiyorum.

Müslümanların ilim, irfan, kültür, sanat, edebiyat, tarih, mimarlık, ilmî ve fennî araştırmalar gibi sahalarda önde olmalarını, birinci olmalarını, dünyayı hayran bırakacak eserler vermelerini, çalışmalar yapmalarını istiyorum.

Müslümanların güçlü ve üstün bilgi, aksiyon, estetik boyutuna sahip olmalarını istiyorum.

Müslümanların enerjilerinin, emeklerinin, paralarının, ümitlerinin, imkanlarının, potansiyellerinin boşa gitmesini istemiyorum.

Müslümanların bugünkü zelil, perişan, parçalanmış, gecekondu ve varoş toplumu, stratejisiz durumda olmalarını istemiyorum. 05 Ekim 2001