Türkiye Nasıl Kurtulur?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Cumartesi
Türkiye bu sistemle ve bu şekilde idare edilip durduğu takdirde Romanya, Polonya,Kolombiya, Birmanya gibi ülkelerin de gerisine düşecektir.Halbuki ülkemizin, milletimizin, devletimizin imkanları büyüktür, elimizde engin fırsatlar vardır. Niçin içinde bulunduğumuz bataklıktan çıkamıyoruz. Niçin Asya’nın doğusundaki Japonya gibi biz de büyük, zengin, müreffeh, çok üreten, çok satan, çok kazanan, işleri ve idaresi düzgün büyük bir ülke, büyük bir devlet olamıyoruz?
Neyimiz eksik? Ülkeyse bizim ülkemiz, yüzölçümü itibarıyla bütün Avrupa ülkelerinden ve Japonya’dan büyüktür.Nüfusumuz mu az? Yetmiş milyonuz, yetmez mi? İsveç sekiz dokuz milyonluk bir nüfusla harikalar meydana getiriyor. İklimimiz mi müsait değil? Hayır, iklimimiz, coğrafî şartlarımız kalkınmak, yükselmek, zengin olmak için son derece müsaittir. Üç tarafı denizlerle çevrili, eski dünyanın sanki merkezi durumunda bir mevkiimiz var. Tarihimiz büyük, kültür mirasımız zengin. Peki şu güzelim memlekette niçin sefalet, rezalet, pislik, kokuşma, gerilik içinde ömür tüketiyoruz? Evet, Türkiye’miz niçin bir Japonya, bir Güney Kore, bir Taiwan, bir Singapur gibi olamıyor.Hep doğu ve Asya ülkelerini misal olarak verdim. Birtakım çokbilmişler itiraz edemesinler diye. Evet, yarışa bizden çok sonra ve çok imkansızlıklar içinde başlayan Güney Kore, Taiwan bu kadar ilerledi, zengin oldu da biz niçin gerilikten, gelişmemişlikten, sürünmekten kurtulamıyoruz?
Türkiye hastadır. Hastalığı teşhis ve tesbit etmek, tedavisi için çare ve çözümler aramak gerekiyor. Boş lâflarla, maval ve martavallarla kurtulamayız, yücelemeyiz.
Bazı ukalâlar, aklıevveller
gibi çocukça, ahmakça, özürlüce lâflar ediyorlar.Bunlar boş lâflar, kuruntular, faydasız tesellilerdir. Soruyorum: Biz niçin Güney Kore ve Taiwan gibi olamadık. Soruma cevap versinler, konuyu değiştirmesinler.
Güney Koreliler yüzde yüz millî-yerli bir otomobil sanayii kurdular ve başta ABDolmak üzere dünyanın en gelişmiş, teknoloji itibarıyla en ileri, en zengin ülkelerine cayır cayır otomobil ihraç ediyorlar. Polonya’da, bizde, başka ülkelerde otomobil fabrikaları kurdular.Biz niçin kendi yüzde yüz millî ve yerli otomobillerimizi üretip de her yıl bunlardan yüz binlercesini ihraç edemiyoruz? Bu soruya kem küm ile cevap verilemez. Türkiye hıyanet içindedir, Türkiye içinden sabotaja uğramaktadır.Biz de, Güney Kore gibi yüzde yüz yerli ve millî çok güzel, mükemmel, cazip otomobiller üretebilirdik ama birtakım hain ve namussuz bir zihniyet bunu önlemiş, baltalamıştır.Bazı güçlü şahıs ve kuruluşlar ülkemizi sömürge halinde tutmak istiyorlar.
Yakın tarihlere kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biri olan ülkemiz şimdi ekmeklik buğdayını ithal etmek zorundadır. Hayvancılığımız öldürülmüştür. Birkaç kişi, birkaç âile, birkaç şirket dışarıdan çoğu domuz eti olmak üzere et ithal etsin, vurgun vursun diye hayvancılığımızın beli kırılmıştır.
Japonya’da, Güney Kore’de, Taiwan’da, Singapur’da çok güçlü, çok yüksek, çok müessir eğitim sistemleri, üniversiteler vardır. Uluslararası bir anket neticesinde, Singapur’un dünyanın en güçlü ve kaliteli liselerine sahip olduğu meydana çıkmıştır. Saydığım ülkeleri ilerleten, zengin kılan, insanlık yarışında önde koşturan işte bu eğitim sistemleri ve üniversitelerdir. Bizdeki berbat, rezalet, çağdışı, millî kimlik, kişilik ve kültüre ters düşen, genç nesilleri aptallaştıran, işe yaramaz hale getiren, gayesi ideolojiyi ayakta tutmak olan eğitim ve üniversiteler o ülkelerde olsa beş on sene içinde dejenere olur ve bizim durumumuza düşerler.
Ülkeleri yücelten, güçlendiren, başarılı kılan şey idarecilerinin, aydınlarının, okumuşlarının, seçkinlerinin vasıflı, güçlü, üstün olmasıdır. Türkiye böyle idarecilere, aydınlara, seçkinlere, çobanlara sahip değildir. Bunun sebebi de, kötü ideoloji ve kötü eğitim, kötü üniversitedir.
Halkının dini İslâm olan, millî kimliğinin en büyük faktörü yine İslâm olan, tarihinin yüzde doksan dokuzunda din ve devlet birliğine sahip bulunmuş olan bir ülkede İslâm’a savaş ilan ederseniz, Müslümanları düşman sayarsanız, din ile mücadele ederseniz işte ülke böyle batar.
Ya İslâm ile barışacaksınız, İslâm’a uyacaksınız, yahut da ülkeyi batırmaya devam edeceksiniz.
Lâiklik mi?.. Bahanelerin arkasına sığınmayın. Türkiye’de gerçek bir lâiklik yok ki, korunması mevzuubahis olsun. Gerçekten lâik, demokrat, çağdaş, ilerici ve uygar iseniz İsviçre’de olduğu gibi dine hürmet etsenize, tam bir hürriyeti sağlasanıza…
Yeni ve iyi bir anayasa yapılırsa Türkiye sıkıntılardan kurtulurmuş… Antidemokratik kanunlar ayıklanmalı imiş…Avrupa Birliği’ne ayak uydurmalı imiş… Bütün bunlar boş tesellilerdir. İlk iş kafaları, zihniyetleri değiştirmektir.Bunun için de yepyeni bir eğitim kurmak, üniversiteleri uluslararası standartlara uygun hale getirmek gerekir. Ülkede bunu yapacak adamlar, kadrolar var mı? Sağcısı ayrı, solcusu ayrı dert.Yıllardan beri beyinler körletildi, ufuklar daraltıldı.
Sisteme alternatif olmak iddiasıyla ortaya çıkan İslâmcıların halleri de meydanda. Bozuk düzene entegre olmuşlar, eline fırsat geçiren sistemin rantlarını yiyor, kemiklerini yalıyorlar.
Evet kafalardan ve zihniyetlerden başlamak şartıyla kökten ve tepeden tırnağa kadar büyük bir değişim geçirmedikçe düzelmemiz mümkün değildir.02 Ocak 2000