Türkiye Niçin Geri Kaldı?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
CumartesiTürkiye’nin geri kalmasının, vahim buhranlar içinde bocalamasının, çökme ve dağılma belirtileri göstermesinin başlıca sebeplerini ve bazı tekliflerimi aşağıda sıralıyorum. Bunlar çözülmedikçe kurtulmak ve yücelmek mümkün değildir.
(1) Din-rejim çatışması ve zıtlığı. İslâm dini ve kültürü Türkiye’nin kimliğinin ve varlığının en büyük faktörüdür. Hiçbir rejim, sistem, düzen İslâm’a zıt giderek, İslâm’ı dışlayarak, İslâm’la savaşarak bu ülkeyi, bu halkı, bu devleti yüceltemez. Bazıları din-devlet çatışması diyorlar, yanlıştır. Türkiye’de İslâm’a karşı olan devlet değil sistemdir, resmî ideolojidir. Son yedi yüz yıllık tarihimizin üstünlük ve başarı devirlerinde din ve devlet daima uyum içinde bulunmuşlardır. Ne zaman din dışlanmışsa çöküş ve gerileyiş olmuştur.
(2) Resmî ideoloji terkedilmelidir. Artık dünya üzerinde hiçbir büyük, medenî, ciddî devletin ve ülkenin resmî ideolojisi yoktur. Devletin, milletin, ülkenin, hukukun, temel insan haklarının, gerçek demokrasinin üzerinde tutulan, tabulaşmış bir resmî ideoloji Türkiye’yi ilerletmez, geriletir. Manzara ortadadır.
(3) Tarihî ârızalar giderilmeli, tarihî devamlılığa dönülmelidir.
(4) Türkiye’nin bir millî kimliği, kişiliği, kültürü vardır. Bunlar uzun zamandan beri horlanıyor, dışlanıyor, değiştirilmek isteniyor. Bir kişinin kan grubu, parmak izi ve biojenetik kodu nasıl değiştirilemezse; bir milletin de kimliği, kişiliği, kültürü, gelenekleri değiştirilemez. Bunlarla yapılan savaşa son verilmeli, korunmalarına çalışılmalıdır.
(5) Tarihimize, ecdadımıza, mefahirimize yapılan açık ve sinsi saldırılar nihayet bulmalıdır. Hiçbir toplum tarihine, atalarına söverek yücelemez. Aksine alçalır.
(6) Yazılı ve edebî Türk lisanı üzerindeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Bu milletin bin yıl kullanmış olduğu alfabe serbest bırakılmalı; bu yazı ile gazete, dergi, kitap çıkartmak, eğitim yapma yasağına son verilmelidir. Dil tahribatını telafi etmek maksadıyla okullara Osmanlıca dersleri konulmalıdır. 1950’de Demokrat Parti iktidarının yaptığı gibi 1920’lerin Türkçesine dönülmelidir. Uyduruk, arı, duru, sade, kuşa çevrilmiş, zekâ özürlüler seviyesindeki bir lisan ile bu ülkenin yücelmesi ve kurtulması asla mümkün olmayacaktır.
(7) Türkiye’nin en birinci derdi eğitim ve üniversite meselesidir. Şu anda okullarımız ve üniversitelerimiz son derece kalitesiz ve çağ dışıdır. Bizde de Japonya’da, Güney Kore’de, Taiwan’da, Singapur’da olduğu gibi güçlü, vasıflı, üstün, millî kimlik ve kültüre hizmet eden başarılı ve işe yarar okullar ve üniversiteler olmalıdır. Eğitim sistemi ve üniversiteler resmî ideolojinin, derin devletin değil; ülkenin, milletin, millî kimliğin, millî kültürün, millî kişiliğin hizmetinde vazife görmelidir.
(8) Bugünkü statükonun devamı Türkiye için hezimet, gerileme, daha fazla batma, dağılma, çökme demektir. Statüko korunarak kokuşmanın, haksızlığın, enflasyonun, adaletsiz kötü gelir dağılımının, bütün temel müesseselerin dejenere olmasının önüne geçmek mümkün değildir. Türkiye’nin büyük değişimlere ihtiyacı vardır. Bu değişimler aklın, bilgeliğin, tarihin, sağduyunun ışığında gerçekleştirilmelidir.
(9) Laiklik tartışmalarına son verilmelidir. Bir kere iyi bilinmelidir ki, ülkemizde laiklik yoktur. Devletin yüz binden fazla imama, müezzine, müftüye, vaize, din dersi hocasına; beş yüzden fazla İmam-Hatip okuluna; yetmiş binden fazla camiye; umum müdürlük seviyesinde bir Diyanet İşleri Başkanlığı’na sahip bulunduğu, kabinede din işlerinden sorumlu bir bakanın yer aldığı bir rejime laik demek mümkün değildir. Türkiye’deki sistem “Devlet dini” sistemidir. Önümüzde iki yol vardır: Ya din-rejim uyuşmazlığı ve savaşına son verilecektir, yahut Fransa’da olduğu gibi gerçek laik sistem kabul edilecektir.
(10) Türkiye gibi Müslüman bir memlekette İslâm ve Müslümanlar ile savaşmak, Don Kişot’un yeldeğirmenleriyle savaşması kadar saçma ve abes bir savaştır. Buna derhal son verilmelidir.
(11) Ülkemizin başında iki büyük belâ bulunmaktadır. Bunların birincisi birtakım militan ateistlerin, marksistlerin, farmasonların, bazı Sabataycıların ve sapıkların İslâm dini ve Müslüman çoğunluğa karşı açmış oldukları kin, düşmanlık ve terör savaşıdır. İkincisi de, islâmî kesimdeki din sömürüsü, mukaddesat istismar ve istihdamıdır. Bu iki beladan kurtulmadıkça ülkemizin, milletimizin, devletimizin yücelmesine ve kurtulmasına imkan bulunamaz. Din sömürüsünün sebebi, yakın tarihimizde dinî kurumların kapatılması, din eğitiminin yasaklanması, islâmî riyaset ve hiyerarşinin yıkılmasıdır. Müslümanlar tarihî ârızalar ve baskı yüzünden İslâm’ın ve çağın gerisinde kalmışlardır. Din sömürüsü ile mücadelenin birinci şartı Müslümanlara hürriyet vermek ve ilim, irfan, kültür, hikmet, ahlâk, fazilet bakımından güçlenmelerini sağlamaktır.
(12) Türkiye’de hiçbir kötülük bulunmasa, sadece yüksek ve müzmin enflasyon devam etse, ülke yine batacaktır. Çünkü yüksek ve müzmin enflasyon bir ülkenin siyasî, hukukî, kültürel, iktisadî, malî, sosyal bütün temellerini dinamitleyen bir âfettir. Bugünkü sistem, bugünkü statüko rejimi bu âfetle mücadele edemiyor. Çünkü ülkenin, devletin, milletin balını kaymağını yiyen, millî gelirin yüzde doksanını devşiren küçük bir azınlık enflasyonun kalkmasına izin vermemektedir. Enflasyonun kalkması, diğer büyük kötülüklerin önüne sed çekilmesi için sistemin değiştirilmesi gerekir.
(13) Anayasanın ve kanunların değiştirilmesi ile iş bitmez. Önemli olan zihniyetlerin, kafa yapısının değişmesidir. Bu da çok güçlü ve üstün bir eğitimle, üniversitelerle olur.
(14) Medyadaki tekelleşme milletin, ülkenin ve devletin aleyhinedir. Basın ve televizyon hürriyeti, dolar milyarderi bir iki kişinin gazete çıkartmak, televizyon kanalı çalıştırmak hürriyeti haline gelmiştir. Altmış beş milyon Türkiyeli bu hürriyetten aktif olarak yararlanamıyor, sadece bir iki kişinin o hürriyeti kullanmasına mâruz bulunuyor. Küçük ve orta çaplı da olsa bağımsız gazetelerin, dergilerin yayınlanmasına yol açacak tedbirler alınmalıdır.
(15) Ülkenin çoğunluğunu teşkil eden Müslüman halka sömürge yerlisi, zenci, ikinci sınıf vatandaş, parya muamelesi yapılmaktan vaz geçilmelidir.
(16) Dünyanın hiçbir ülkesinde bulunmayan, sadece bize mahsus olan Sabataycılık meselesi de halledilmelidir. Aslen Yahudi olan, çoğunun gizli Yahudi isimleri bulunan Sabataycıların çift kimlikli olmaktan kurtulup gerçek kimliklerine kavuşturulması gerekmektedir. onların Türk ve Müslüman kimlikleri iğretidir, zahirîdir. Asıl kimlikleri Yahudiliktir. Bu konuda gereken kanunî düzenlemeler yapılmalıdır. Hiçbir Sabataycı Yahudi bu milletin dinine, mukaddesatına, ecdadına, tarihine saldıramamalıdır. 06 Ağustos 2000