Türkiye Sağlıklı Bir Ülke midir?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Cumartesi
Bir ülkenin, bir toplumun sağlıklı veya hasta olup olmadığını anlamak için birtakım ölçüler bulunmaktadır. Bunları kısaca sıralamak istiyorum:
Millî Kimlik: Milletlerin, toplumların, ülkelerin millî kimlikleri vardır. Bunlar korunmalı, geliştirilmeli, yüceltilmelidir.Yabancılaşma hastalanma demektir; çürümeye, sarsılmaya, yıkılmaya yol açar. Bir siyah Afrika ülkesinin zenciliğe savaş açması, halkının zencilikten kurtulmaya yeltenmesi ne kadar saçma ve imkânsız bir şey ise, halkı Müslüman olan bir ülkede birtakım güçlerin İslâm’a ve Müslümanlara savaş açması da o derecede aptalca, haincedir. Bizim ülkemizin kimliğinin birinci ve dominant faktörü İslâm’dır. Birtakım insanlarımız dinî bakımdan Müslümanlıklarını yitirseler bile sosyolojik ve kültürel açıdan yine de Müslümandırlar. Türkiye, İslâm’a ve Müslümanlara ters giderek kesinlikle ilerleyemez, yücelemez, güçlenemez, sağlıklı ve dengeli olamaz.
Lisan Meselesi: Bir ülke, bir toplum zengin edebî-yazılı lisanını yitirirse hastalanır, dejenere olur, dengesi bozulur, çözülür ve dağılır. Yakın tarihimizde zengin edebî-yazılı Türkçeye karşı büyük suikastlar ve sabotajlar yapılmış ve Türk toplumu edebî ve kültürel bakımdan dilsizleştirilmiştir. Zengin, edebî, yazılı lisanını yitirip de istiklâlini, haysiyetini, kimliğini koruyabilmiş hiçbir ülke ve millet yoktur. Zengin, yazılı, edebî Türkçeye karşı yapılan düşmanlık doğrudan doğruya devlete, millete, ülkeye, geleceğimize, varlığımıza yapılmış sayılmalıdır.
Tarihî Devamlılık: Milletlerin, ülkelerin tarihi, normal ve tabiî mecrasında akan bir nehir gibidir. O nehrin yatağını değiştirirseniz susuz kalan bölgeler kurur, çölleşir. Tarihî ârızalar, kazalar, bozuk ideolojiler ülkeleri, devletleri, halkları yüceltmez, aksine batırır. Onların zararları ve sakıncalı tarafları faydalarından çoktur. Onlar, getirdiklerinin yüz misli götürürler. Hitler rejimi, Nazizm Almanya’nın tarihinde bir ârıza ve kaza idi. Teknik, bayındırlık, askerlik, disiplin bakımından dehşetli bir kalkınmaya, başarıya imza attı ama bozuk bir ideolojiye, sapık bir doktrine dayandığı için sonunda ülkeyi, halkı, devleti batırdı, yıktı, perişan etti. Kaldı ki, her tarihî ârızanın, her resmî ideolojinin Nazizm kadar başarısı yoktur. Dünya üzerindeki güçlü, sağlıklı, ilerleyen ülkelere ve toplumlara bakınız. Onların hepsinde tarihî devamlılık faktörü olduğunu göreceksiniz. Tarihî ârızalarda ısrar devletlerin, ülkelerin, toplumların çökmesine, geri kalmasına, çürümesine yol açar.
Eğitim Meselesi: Bir ülkenin sağlıklı ve dengeli bir ülke olup olmadığını anlamak için onun eğitimine bakmak yeter. Eğitim demek vatan sathını beton (bir kısmı zelzeleye karşı dayanıksız) okul binaları ile doldurmak, bunlara öğretmenler ve öğrenciler yerleştirmek ve ders okutmak demek değildir. Güçlü, başarılı, müessir, aydınlatan, vasıflı bir eğitimin bazı özellikleri olması gerekir: (a) Millî kimliğe ters düşmeyen, bilâkis onu güçlendiren ve geliştiren bir eğitim olacak. (b) Dünyanın medenî ve ileri ülkelerindeki çağdaş eğitim seviyesinde bilgi ve kültür verecek. (c) Bilginin yanında ahlâk ve karakter terbiyesi verecek. (ç) Ferdî ve toplumsal güzelliği sağlayacak derecede estetik, sanat aşılayacak…İdeolojik eğitim bunları sağlayamaz ve sonunda yeni nesillerin yabancılaşmasına, ülkenin gerilemesine, toplumun çözülmesine yol açar.
Mimarlık: Türkiye Osmanlı, Selçuklu, Beylikler, Bizans, Roma, Eski Yunan, Frikya, Lidya, Hititler, Asurlular, Urartular ve daha nice kültür ve medeniyetlere beşiklik etmiş, sanat mirası çok büyük bir ülkedir. Türkiye’nin bütün dünyayı hayranlık içinde bırakacak çok güzel, çok sanatlı, çok yüksek, çok vasıflı bir mimarlığa ve şehirciliğe sahip olması gerekirken; yakın tarihimizde ülkenin çirkinleşmesi, mimarlık ve şehircilik açısından yozlaşması ve dejenere olması hepimizi kara kara, derin derin düşündürmelidir. Selimiyeleri, Süleymaniyeleri, Sultanahmetleri, Bursa Ulu Camilerini yapanların torunları nasıl olmuş da bugünkü mimarlık ve şehircilik çukuruna düşmüşlerdir? Edebiyat, şiir, roman, felsefe lisan malzemesiyle âbideler yükseltir. Mimarlık bu işi taşla, tuğlayla, betonla yapar ama bu yapım için millî kimliğine bağlı, aliene olmamış, tarihî devamlılığı inkâr etmeyen mimarlar yetiştirmesi gerekir. Halkının ve ülkesinin dinine, tarihine, ecdadına, sanatına yabancı ve düşman bir zihniyetten elbette sanat şaheserleri inşaa etmesi beklenmez.
Adalet ve Güvenlik: Adaletin ve güvenliğin olmadığı bir yerde medeniyet olmaz, bedeviyet olur. Önemli olan yazılı pozitif hukuk değildir, toplumsal vicdanda, halkın beyninde ve gönlünde olan hukuk, adalet ve barıştır. Bu ikisinin olduğu toplumlarda mahkemeler işsiz, cezaevleri ıssız olur. Kanunlar ve hukuk ne kadar eski ise o kadar güçlüdür ve kıymetlidir. Sık sık değiştirilen, tâdil edilen, yazılan bozulan kanunlar cangılı içinde adalet sağlanamaz. Halkının yarısının birbiri ile nizalı olduğu her toplum bitmiş, mahv olmuş, geleceği karanlık bir toplumdur. Popülist, şerefsiz, alçak, sorumsuz politikacıların kendi şahsî menfaat, nüfuz ve ikballeri için sık aralıklarla gereksiz aflar çıkarmaları toplumun dirlik ve düzenliğini sarsar. Bir vatandaşın oğlunu, kardeşini, babasını öldüren katili devlet asla affedemez, onu ancak -dilerse-maktulün (öldürülenin) velisi affedebilir.
Dürüstlük, Namusluluk: Bir ülkede, bir toplumda bozuklar, namussuzlar, hırsızlar, yalancılar, alçaklar, kudurmuşlar, haramyiyiciler, rüşvetçiler, avantacılar yüzde beşten fazla olursa o ülke, o toplum batmış demektir, vahim şekilde hasta demektir. Her yıl uluslararası bir kuruluş, dünya üzerindeki ülkelerin dürüstlük ve temizlik derecesini tesbit ediyor. Son rapora göre dürüstlük ve temizlikte birinci ülke, 10 üzerinde 9 küsur ile Finlandiya imiş. Bizim ülkemiz ise 3 küsur not ile liste sonlarında yer alıyormuş. Bin yıldan beri Türkiye’de ahlâkın, dürüstlüğün, namusun ana kaynağı dindi. Dine saldırdılar, dinsiz nesiller yetiştirmek için uğraştılar ve dini yıkarken ahlâkı ve karakteri de yıktılar. Türkiye’deki ahlâksızlığın, kokuşmanın, karakter erozyonunun, dürüstlüğün ne kadar tahrip edildiğini medya yazmıyor, ilgili merciler bildirmiyor. Topluma açıklanmayan MİT raporlarında bu konuda korkunç bilgiler yer almaktadır. Koskoca bir ülke, koskoca bir devlet ve bütün bir millet on yıllardan beri soyuluyor, talan ediliyor, yağmalanıyor. Millet buna gereken tepkiyi gösteremiyor. Çünkü afyonlanmıştır, sersemletilmiştir, uyuşturulmuştur, zombileştirilmiştir, mânen ve maddeten perişan edilmiştir, tepki gösteremez, hakkını arayamaz hale getirilmiştir. Hırsızlığın, rantçılığın, haramyiyiciliğin, hortumlamanın, rüşvetin böylesine korkunç boyutlarda olduğu bir ülkenin sağlıklı ve dirlikli, geleceği parlak bir ülke olduğunu söyleyebilmek için insanın deli olması gerekir. 28 Eylül 2003